Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Global Mehmet!

Kim demiş Türkiye zor bir ülke diye! Allah’ın Türk olmayan hiçbir kulu, kolay yolları bulmada elimize su dökemez. Belediyeler istedikleri gibi yollar yapsın; biz bunları atlar, en kestirme ve en kolay yeni bir yol buluruz kendimize. Trafik şubesi, yolları tek yönlü yapar da bu kurallar bize işler mi hiç! Yasalar delinmek için vardır ve en az bir kez delinmekle de yasa kalbura dönmez! Ve en çok sevdiğimiz sözdür: Ya bir yol bul, ya da yoldan çekil!

Şimdi aynı mantığımızı futbolcu ithalatında da çalıştırmaya başladık. Eh, biraz geç oldu, ama güç olmasın ya. Brezilyalı futbolculara birer Türk ismi vererek onları Türkiyeli yapıp, millî takımımızı güçlendirmiş olduk. Daha önce basketbolda Mirsad Türkcan’la başlayan bu anlayış, bazı Boşnak basketbolcularla ve futbolcularla devam etmişti. Şimdi Mehmet’imiz ve Mert’imiz var artık; millî takımın sırtı yere gelir mi hiç?

Rivayetlere göre, cumhuriyetin ilk yıllarında, Avrupa’dan damızlık erkek getirip, Türk ırkının zekâsının yükselmesi gerektiğini savunan Abdullah Cevdet’ler vardı. Tıpkı, yönetimde mandacılığı savunanlar olduğu gibi. Avrupa’ya karşı yaşadığı kompleksi aşmak için böyle bir teklifi veren Cevdet gibi, yarın, 'bu ülkenin yönetimini beş yıllığına ABD’lilere, 4 yıllığına Almanlara, 3 yıllığına Fransızlara verelim' diye savunanlar çıkarsa hiç şaşırmam. Çünkü, bir defa gidişat öyle gözüküyor. Birbirinin kuyusunu kazan, birbirini ayıplayan, birbirini kıskanan, birbirine haset eden kim? Hep birlikte, biziz! Bu durumda, biz birbirimizi yönetebilir miyiz?

Birbirine ikramda, hürmette, saygıda, her türlü nezakette kaba olan biz, elin yabancısına olduğundan daha fazlasıyla nazik, kibar, hürmetli ve ikramı da bolcayız. Sonra elin oğlu, “Şu Türkler ne kadar da misafirperver!” diye kitap yazar elbette. Bana da aynı davranışları gösterin, size ciltler dolusu övgü dolu kitaplar yazayım, ne dersiniz? Anadolu’da “El iyisi” diye bir lâf vardır, bu tip insanlar için. Gerçekten de ele, yani yabancıya oldukça iyi davranıp, elinin altındakilere batak davranan bir millet olduk da çıktık çoktan.

Kafatasçı olmayacağız. Kan grubuna göre ırk üstünlüğü taslayamayız. Ten rengine göre insanları asla yargılayamayız. İnansa da inanmasa da, hepsi Allah’ın kulu. Ben, yapamadığım bir şeyi onlar başardığı için Mehmet ve Mert’i kutluyorum. Bizden hiçbir insan kalkıp da ismini değiştirmez. Başka bir ülkenin vatandaşı olsa da her adetini, her geleneğini, her şeyini korur. Ben Mehmet ve Mert’in global olduğuna inandım. Hem bizden daha global.

Türklerin globalleşeceğine ilişkin bir delil görmek zor günümüzde. Ekonomik ve sosyal avantajları olduğunu görenlerin desteğiyle % 70’lere varan AB’ ye üyelik desteği, menfaatler tez elden gelmediği için bugün % 40’lara düşmüş durumda. Günü kurtarma sevdasıyla yaşayan ve üstelik bir dünya markası olduğunu iddia eden biz Türklerin global olma şansı oldukça düşük. Türk’e Türk propagandası yaparak da bir yere varır mıyız hiç?

Türkiye, Osmanlı’nın devamıysa, bağrında 50’ye yakın ülke ve 100’den fazla ırkı barındıran atalarımız, nasıl kendi isimleri için bu farklılıkları hizmet ettirdiyse, biz de bunu, bugün ABD’nin bunu başardığı gibi başarmalıyız işte!

B. Sait ÇİFTÇİ

22.08.2006


Eşit ya da eşitsiz kimdir!

Hayatta hiçbir eşitsizlik yoktur aslında. İnsan kendi eşitsizliğini kendi oluşturur. Bu, aslında aşağılık kompleksinden ileri gelen bir sonuçtur. Tarih boyunca çıkan isyanlar ve yeni karmaşalar bu sebep doğmuştur. İnsan psikolojisinde, insan, ulaşamadığından mıdır nedir, üstündekinden nefret etme hissi taşımıştır. Eleman patronundan, işçi işvereninden, hatta belki halk hükümetinden… Bu uğraşlar hep boşa çıkmıştır, sürekli bastırılmıştır.

Peki, insanlara eşit mi davranılmalı? Hayır. Asıl, insanlara eşit davranmak en büyük eşitsizliktir. Neden eşit değiliz? Bu kesinlikle Allah’ın kullarına verdiği bir durumdur. Allah bizleri yaratırken farklı olarak yaratmıştır. Zengin zenginliği ile sınanır, fakir fakirliğiyle. Bu duruma isyan eden her zaman geride kalır. Meselâ, bizler bilmediğimiz konularla uğraş göstereni beğenmez, şikâyet eder, isyan ederiz. ‘O adam kesin torpilli, paranın gözüne vuruyor, haksızlık, eşitsizlik bu, ah o adam nasıl benden üstün olur!’ deriz. Neden olmasın? Olur tabiî! Her zaman olur! Şikâyet etmeye hakkımız yok! Adam çalışmış ve senden üstün. Hak etmiş. Yapmış. Bravo deyip kutlayacağımıza, aksine isyan bayrağını çekip, bin bir türlü dalâvere çıkarıyoruz. İşte bu yüzden hiçbir insan eşit değildir. İnsan sadece Allah katında eşittir.

Dünya sadece bir oyundur. Oyunu kazanan, daha iyi koşan, daha ilerde olandır. Onlar birer örnektir. Ah çekip iç geçireceğimize, oh deyip onlar gibi olalım. Bu bir eşitsizlik midir? O adamla aynı parayı almaman mı eşitsizlik, aynı parayı alman mı? Bir san’atın, bir uğraşın yoksa niye zenginin malına da ortak sayılasın? Neden o mutlu diye sende çalışmadan onun malına göz dikesin. Kimse haybeden para kazanamaz (Sayısal vb. şans oyunları hariçtir. Zaten o paranın bir hayrı da olmaz. Bir bolluğu da, bir mutluluğu da…)

İşte bu yüzden, başta da dediğim gibi, insanlar kendi eşitsizliğini kendi oluşturur. Günümüzde herkes çalışıyor. Kendi mutluluğu için çabalıyor. Onlara kötü gözle bakan insanlar da her zaman kötü yön içindedir ve zaman öldürüyordur. Mutluluk imkânsız değildir. O, sadece insanın beyninin ucundadır. Allah katında hepimiz eşitiz zaten. Telâşlanmayın!

Ömer TAHA

22.08.2006


Öğrencilerin sorularına nasıl cevap verilmeli?

Ders esnasında öğrenciler, anlamadıkları ya da eksik kalan noktaları öğrenmek için öğretmene çeşitli sorular sorarlar. Öğretmenin, sorulara verdiği cevaplar ve cevap biçimi dersin işleyişini etkiler.

Öğrenci parmak kaldırıp soru sorduğunda öncelikle sınıfta sessizliği sağlamak gerekir. Çünkü öğrencinin sorduğu konuyu diğer öğrenciler de tam olarak anlayamamış olabilirler. Sessiz sınıfta gerek soru, gerekse soruya verilen cevaplar herkes tarafından anlaşılır. Öğrenci parmak kaldırıp, soru sormak için söz aldığında çocuğun soruyu tam olarak sormasına fırsat tanıyın. Öğrenci henüz soruyu bitirmeden, öğretmenin soruyu anladığını ifade ederek öğrenciyi yerine oturtması doğru olmaz. Sorusunu tam olarak soramayan öğrencinin şevki kırılır ve o an öğretmene kızgınlık duyar. Öğrencinin sözlerini tamamlamasını beklemek, onun ifade gücünü arttırarak, doğru kelimeleri seçebilmesine imkân tanır.

Öğrenciye cevap verirken ses tonunun tüm sınıfın duyabileceği bir yükseklikte olması gerekir. Konuşurken sürekli öğrenciye bakmak, o öğrenciyi birazcık tedirgin edebilir. Bu sebeple, tüm sınıfa konuşmak ama aralarda da soruyu soran öğrenciyle göz teması kurmak önemlidir. Öğrenci, soruyu öğretmenin yanına giderek ya da öğretmen tam yanından geçerken kısık bir sesle soruyorsa, öğretmen iki yöntem kullanabilir. Öğrencinin sorusu, kişisel bir soruysa ve diğer öğrencilerin duyması gerekmiyorsa, sadece soruyu soran öğrencinin duyabileceği çok kısık bir sesle cevaplamalıdır.

Öğrenci, dersle ilgili genel bir soru soruyorsa, o sorunun cevabını ders arasında verilmeli ya da ayrı bir konu olarak anlatılmalıdır. Derse ilgisi ve soru sorduğu için öğrenciye teşekkür etmek onu, araştırmak ve yeni şeyler üretmek noktasında yüreklendirir. Soru soran öğrenci, öğretmenin anlattıklarını zihnindeki bilgilerle eşleştirerek bir sentez oluşturmaya çalışır. Bir öğrencinin soru sorması ve sorduğu soruya uygun cevap alması, diğer öğrencilerin de anlayamadıkları noktada soru sormalarını sağlar.

Eğitimci, çocukların sorularını sabırla dinlemeli ve konuyu tüm yönleriyle düşünüp en doyurucu bilgiyi vermelidir. Üstün körü cevaplanan ya da dikkate alınmayan sorular, öğrencilerin o konudan tamamen kopmasına sebep olabilir. Anlamadığı konuyla sürekli zihnini meşgul eden öğrenci, yeni konuları öğrenemez.

22.08.2006


Okul bahçesinin verimli kullanılabilmesi için...

Okul bahçesi içerisinde oyun alanı ayrılmamışsa, oyun oynama sırası için öğrenciler arasında anlaşmazlıklar ve kazalar meydana gelir. Okul bahçesi, en verimli şekilde düzenlenmeli ve düzenlemeler tüm çocuklar tarafından algılanabilmelidir.

Nasıl bir bahçe planlıyorsunuz?

Okul idaresi, okul bahçesinin nasıl düzenlenmesi konusunda farklı alternatifler oluşturmalı, öğretmen, öğrenci ve öğrenci velilerinin görüşlerinden de istifade etmelidir. Kaynaklar, giderler, alınması gereken malzemeler ve çalışacak işçiler vb. ayrıntılar dikkatle incelendikten sonra alternatifler içinden en uygunu seçilmelidir. Bahçe yalnızca teknik açıdan planlanmamalı, estetik (göze hitap eden) özellikler de göz önüne alınmalıdır.

Oyun alanının belirgin sınırları olmalıdır

Futbol, voleybol ve teneffüs aralarında öğrencilerin sportif aktiviteler için kullanacakları alanlar, renkli ya da beyaz renkte işaretlenmelidir. Böylece bu bölümde yapılan çalışmalardan diğer öğrenciler olumsuz etkilenmemiş olur. Hava almak için teneffüse çıkan öğrencilerin hangi alanı kullanacağı öğrencilere anlatılmalıdır.

Dönüşümlü olarak yararlanma tekniği önemlidir

Sabahçı öğrenciler son derste beden eğitimi dersine çıktıklarında, öğlenci öğrenciler okula gelmeye başlamış olurlar. Bahçe kalabalıklaştıkça, beden eğitimi dersindeki öğrencilerin kullanacakları alan azalır. Öğlenci öğrencilerden bazıları oyun alanına girerek, diğer öğrencileri rahatsız edebilmektedir. Beden eğitimi dersindeki öğrencilerin de oyun alanının dışına çıkmamaları sağlanmalıdır. Bahçenin belirli bölümleri tüm sınıflar için dönüşümlü olarak kullanılmalı ve zaman çizelgesi tüm sınıflara dağıtılmalı ya da görülebilecek bir yere asılmalıdır.

Öğrencilere bahçenin nasıl

kullanılacağı anlatılmalıdır

Okul idaresi bahçede ne tür düzenlemeler yapıldığını öğrencilere anlatmalı ve onlardan neler istediklerini sıralamalıdır. Öğrenciler muhtemel kazalara karşı uyarılmalı ve oyun sahasına çok fazla yaklaşmamaları gerektiği sıkıca tembihlenmelidir. Çünkü futbol oynayan öğrenciler, yanlışlıkla topu öğrenciye doğru fırlatabilir. Özellikle kafadan alınan darbeler ciddî rahatsızlıklara sebep olabilmektedir.

Mustafa OĞUZ

22.08.2006


Kitaptan daha iyi bir yol arkadaşı bilmiyorum

Kitap aklın ilâcıdır (Ovidius). Bir kimse iyi bir kitap yazarsa, iyi sözler söylerse, evini ormanlar içinde bile kursa insanlar onu arar bulur (Emerson). Okumak bir insanı doldurur, insanlarla konuşmaya hazırlar. Yazmak ise, olgunlaştırır (Francis Bacon). Okumasını biliyorsan, her insanın bir kitap olduğunu göreceksin (Channing). Kitap, istikbale yollanan mektup... (Cemil Meriç). Kitaplar da dost gibidir, az fakat iyi seçilmiş olmalıdır (S. J. Harrıs). Okur, sevdiği yoldan gitmelidir, yoksa gitmeyi görev bildiği yoldan değil (Hermann Hesse). Size en çok yardım eden kitaplar, sizi en çok düşündüren kitaplardır (Walker). Okumayı hiçbir hazineye değişmem (Gibbon). Başarı, çoğunlukla ötekiler pes ettikten sonra da ipe asılıyor olmaktır (Charles Templeton). Kitaplarım, bana yetecek kadar büyük krallıktır (William Shaskespeare).

22.08.2006


Sürücü belgesi

Çok uğraştığı halde sürücü belgesi alamayan adamı ehliyetsiz araç kullandığı sırada trafik polisi durdurur:

"Ehliyetinizi görebilir miyim?"

Adam:

"Verdiniz mi ki, istiyorsunuz?"

22.08.2006


Açmamış çiçekler

Bilgi bir kutu, içinde binlerce renk,

Hayat bir tuval, boyutu, şekli belli değil.

Çocuk bir fırça, bilgi kutusuna uzanan,

Tuvalini istediği gibi, rengârenk boyayan.

Bahar resimleri çizerim derslerde,

Açmamış çiçekleri gösteririm çocuklara.

Aralara birkaç gülücük de serpiştiririm,

Başarıyı, anlatırken yarınlara.

Bilgi bir kutu, içinde binlerce renk,

Bilgiyle yarınlar şekillenecek.

Mustafa OĞUZ

22.08.2006


Meyveli dondurmadaki mutluluk

Meyveli dondurmaya bayılıyordu. Parası yeter miydi, bilmiyordu ama denemekten ne çıkardı! Pastaneye girdi, masaya gelen bayan garsona bir kâse meyveli dondurmanın ne kadar olduğunu sordu 10 yaşındaki küçük çocuk. ‘‘50 sent’’ diye cevapladı bayan garson. Elini cebine soktu ve parasını saydı çocuk. ‘Peki, küçük bir külâh alsam?’ Yan masada bekleyenler vardı, sabırsızdı bayan garson. Ters bir şekilde cevapladı bu kez: ‘‘35 sent’’ Çocuk tekrar saydı elindeki parayı. Kararını verdi. ‘Meyveli olmasa da olur. Sade dondurma istiyorum’ dedi bu kez. Bayan garson dondurmayı getirdi, faturayı masaya koydu ve uzaklaştı. Çocuk keyifle yedi dondurmasını, kasaya parasını ödedi ve ayrıldı. Bayan garson masayı temizlemek için yaklaştığında gördüğü manzara karşısında dona kaldı. Boş kâsenin yanında garson kıza bahşiş olarak sade dondurmadan arttığı 15 sentini bırakmıştı çocuk.

22.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004