Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Zafer AKGÜL

Öfke ve düşünce



İnsanoğlunun fıtratında vardır öfke duygusu. Sınırı konulmamış üç kuvveden biridir. Eski tâbirle kuvve-i akliye, kuvve-i şeheviye ve kuvve-i gadabiyye. Bunların üçünün de üç ayrı derecesi ve dozu bulunmaktadır. İfrat, tefrit ve vasat.

İnsanoğlu başka hiçbir mahlûka nasip olmayan akıl nimetine sahiptir. Ancak akıl diğer iki kuvvenin etkisinde kalıp kalmama oranına göre sağlıklı değerlendirmeler ya da yanlış davranışlar içine girebilir. Kısaca bu üç kuvve, birbiriyle daimî bir etkileşim içindedir. Sair duygu ve hasseler bu üç motorun dallara ve kollara ayrılmış üniteleri gibi etkileşim ve yönlendirilme pozisyonundadırlar.

Tarihte bir çok şahsiyetin aklını, şehvet ve öfke duygusuyla birlikte ele almak gerekir. Yani öfkesini ve şehvetini (şehvet sadece cinsellik değildir) ne oranda akıl merkezinde kullanabilmiş, aklını hangi ölçüde bu iki kuvveden etkilenmeden ya da onların olumlu ya da olumsuz etkileşimi içinde kullanabilmiş olmasına bakmak gerekir.

Öfkenin aklı giderdiği gerçeği iki açıdan dikkate alınmalıdır. Bunlardan birisi, öfke yüzünden insan aklı azalmaktadır. İkincisi öfke anında insan, aklını devre dışı bırakmıştır, davranışlarda aklîlik seviyesi düşmüştür. Hatta neredeyse akıl devre dışı bile kalabilir.

Öfkenin olduğu ve hâkimiyet kurduğu yerde kişi artık aklî muvazenesini yitirmiş olduğundan hatalar zinciri peşpeşe gelebilir. Öfke ile kalkanın zarar ile oturması vecizesi buna işaret ediyor kanaatimce.

Haklı olmak öfkelendikten sonra yerini haksız olmaya bırakır çoğunlukla. Çünkü öfke ile öylesine yanlış söz, davranış ve tavırlara girilir ki hem üçüncü kişilere haklılığınızı anlatamaz duruma düşersiniz, hem de ikinci kişiye haklı değil de haksız olduğunuz konusunda hiç yoktan malzeme vermiş olursunuz. Böylece ilk etapta haklı oluşunuzu kaybetmenin yanı sıra, haksız durumdaki ikinci kişiyi haksızlıktan haklıymış konumuna getirmiş olursunuz. Üçüncü kişilere kendinizi ifade etmede güçlük çekmeniz, inandırıcılığınızı yitirmeniz ve hatta iletişim kopukluğuna yol açmanız da işin çabası, haybeden zararıdır.

Günümüz sosyal siyasetinde ve uluslar arası ilişkilerde en çok kullanılan taktiklerden birisi herhangi bir lideri, cemaati ya da devleti veya devletleri öfkelendirerek diplomaside yanlış yola sürüklemektir. Yani karşının hata yapmasını sağlamaktır. Hata yapılınca siyasette değil bir cenaha, belki birden daha çok cenaha manevra alanları açılmış olur. Artık satranç tahtasındaki piyonların veya o an için yol tıkayan önemli taşların kolay ve ucuzca kaybı gibi, bir çok mesnet ve dayanak elden bir anda, bir anlık öfke sonucu çıkarılır ve rakibe yeni yollar, fırsatlar sağlanmış olur. Dolduruşa gelmek bir yerde bu şekilde başlar hep.

Karşıyı öfkelendirecek, karşıyı hataya sürükleyecek bir çok tahrike karşı sükûnet ve akl-ı selim sahibi olarak düşünceyi devreye koymak her babayiğidin kârı değildir. Böyle olmasındandır ki tarihte büyük iş başarmış örnek şahsiyetler çok azdır ve farklı konumda olduklarından dolayı da hedeflerine ulaşabilmişlerdir. Onlar bu gibi tahrik edici olaylar ve davranışlar karşısında planlı ya da plansız formüle edilmiş taktiklere asla kapılmamışlar ve tâbiri caizse ezber bozmayı da bilmişlerdir. Yani bu tür davranışa şu tür tepki vereceği hesaplanan kişinin olayı sekînet ve sükûnetle karşılayarak öngörülü biçimde ezber bozması üzerine oyunlar da bozulmakta ve netice elde edilememektedir. Çoğunluğun yaptığı benzer ve ortak davranış ise öfkeyi, gayzı galeyana getirecek olay karşısında hemen düşünceyi öfkenin eline teslim ederek rastgele sonucu hesaba katmadan yapılan fevrî davranışlardan dolayı zarar etmek ve deşifre edilmektir. Bırakınız tarihi, günümüzün alelâde terör, nümayiş, gösteri ve bir takım yerlere ve makamlara saldırı sonrası dengelerin değişmesi hep bunun canlı örnekleriyle doludur. Düşünenlere ve öfkesini yenenlere hatırlatmaya gerek yok.

24.08.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.08.2006) - Bölge Barış Gücü- 2

  (17.08.2006) - Bölge Barış Gücü

  (11.08.2006) - Savaşın adaleti

  (03.08.2006) - “Kana” ve kana kan

  (27.07.2006) - Bediüzzaman reytingi-3

  (20.07.2006) - Bediüzzaman reytingi II

  (13.07.2006) - Bediüzzaman reytingi (1)

  (06.07.2006) - Din kültürü de değil!

  (29.06.2006) - Hak yol İslâm yazanlar

  (22.06.2006) - Türkiye’de hakimler var

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004