İsrail’in Lübnan’ı işgali, otuz üç gün sonrasında Birleşmiş Milletlerin 1701 numaralı kararıyla nihayete erdirildi görünüyor. Görünüyor diyorum, çünkü İsrail, BM Lübnan’a Barış Gücü gönderip Hizbullah silâhsızlandırıl-mazsa, her an Lübnan’a saldırmaya hazır olduğunu söylüyor. Tam bu noktada, Türkiye’de de büyük tartışmalar yaşanıyor. 1 Mart tezkeresini reddeden Türkiye, şimdi bölgeye Lübnan’ın legal bir gücü olan Hizbullah’ı silâhsızlandırmak için bu ülkeye gitmeli mi? Giderse çatışma yaşanırsa, Türkiye ne yapar?
Bu ve benzeri soruları Hüsnü Mahalli’ye sorduk.
Sizce İsrail savaşı kazandı mı?
Ben savaşın ilk gününden itibaren, İsrail’in mutlaka yenileceğini söyledim. Çünkü Hizbullah’ın yapısını çok iyi biliyorum. Eğer İsrail yenilmeseydi, ateşkesi kabul etmezdi. Geçen gün de İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz başarısızlıklarını kabul ederek, bunu kamuoyuna açıklamıştır.
Bazı yorumcular da, “İsrail istediğini aldığı için
ateşkesi kabul etti” değerlendirmesinde
bulunuyorlar?
İsrail’in savaşmasının sebebi iki askerinin kaçırılmasıydı. Peki İsrail bu savaşın sonunda iki askerini kurtardı mı? İki askerini kurtaramadığı gibi, bunun karşılığında yüz on dokuz asker kayıp verdi. Bunun yanında altmış kadar da sivili öldü.
Sizce bu savaşın sona erdirilişinde İsraillilerin
korkuyu yaşayışının bir etkisi var mı?
Evet. İsrailler kendilerini ne kadar güçlü görseler de canları tehlikeye girdiğinde çok korkarlar. Bu savaşta İsrail ilk defa korkuyu yaşadı. Çünkü İsrailliler dünyanın en güçlü ve yenilmez ordusunun kendilerinde olduğu bilinciyle yetiştirilmişlerdir. ‘Kimse bizim bir askerimize dahi dokunamaz, ama biz istediğimiz her şeyi başkalarına yapabiliriz’ inancıyla bugüne kadar gelmişlerdir. Hizbullah, İsraillilerin inançlarını kırmıştır... İsrail efsanesi bitmiştir.
Hizbullah İsrail’i korkutacak kadar güçlü mü peki?
İsrailliler, otuz üç gün süreyle sığınaklarda yaşadılar, korkunun ne olduğunu gördüler. Hizbullah’ın füzeleri İsrail’in bütün şehirlerini vurabilecek kapasitede. Hayfa dahil olmak üzere vurdu da. İsrail’in askerî teknolojisi sıfır... En çok övündüğü ve Türkiye’ye vermeye çalıştığı Markava tankları Hizbullah militanları tarafından hurdaya çevrildi. En övündüğü savaş gemisinde kullanılan Arrov füzelerini, Hizbullah, savaş gemilerini vurarak, etkisiz hale getirebileceğini gösterdi. En övündükleri dijital sistemler, gözetleme, dinleme, hedef belirleme gibi sistemleri bir işe yaramadı, çünkü hiçbir Hizbullah lideri öldürülmedi. Askerî anlamda hiçbir Hizbullah hedefi vurulamadı.
İsrail’in Hizbullah karşısında askerî başarısızlığa uğradığını söylediniz. Peki Hizbullah’ı
siyasî alanda nasıl bir tablo bekliyor?
Bütün dünya, Fox TV’nin İsrail yanlısı propagandasına rağmen, Amerikan kamuoyu dahil olmak üzere, Avrupa kamuoyu, dünya kamuoyu İsrail’den nefret etmeye başlamıştır. Karşı demiyorum, nefret etmeye başlamıştır. Çünkü savaştan arta kalan fotoğraflar, yeterince bir şeyleri kanıtlar niteliktedir. Öbür taraftan baktığımızda Hizbullah bütün Arap ve İslâm âleminde, Mısır, Ürdün, S. Arabistan’ın gibi ‘Hizbullah Şiî’dir’ karşı propagandasına rağmen, müthiş bir prestij kazanmıştır. Hizbullah yüzde doksanı Sünnî olan Arap halklarının teveccühünü kazanmıştır.
Mısır, Ürdün, S. Arabistan’dan bahsetmişken, Arap ülkelerinin yöneticilerinde
halkı temsil sorunu var mı?
Bu saklanacak ve gizlenecek bir şey değil, Arap ülkelerinin büyük çoğunluğunda yöneticiler kendi iktidarlarını sağlama almak karşılığında, kendi halklarını satacak düzeye inmiştir. Düşünsenize Lübnan’da bu kadar katliâm varken, Arap Zirvesi bile toplanamamıştır.
BM’nin savaşla ilgili görüşlerine geçersek, BM son ateşkes antlaşmasıyla dünya kamuoyuna
neyi açıkladı?
Enteresan olan, 1947 yılında Filistin toprağına İsrail’i kurduran BM’dir. O tarihten itibaren İsrail, hiçbir BM kararını uygulamamıştır.
BM’nin Lübnan-İsrail kararının mantığını görmek gerekiyor. Karşı tarafta saldırgan bir ülke var, bir de saldırılan bir ülke var. Bence 1701 numaralı kararın mantığı tümüyle yanlış. Çünkü İsrail’i kurtarmaya yönelik bir karar. İsrail’in yapamadığını, başaramadığını BM İsrail adına yapmak istiyor. BM bunu taahhüt etmeseydi, İsrail zaten ateşkesi kabul etmezdi. Zaten İsrail “Barış Gücü bölgeye gelecek Hizbullah’ı silâhsızlandıracak, yoksa ben tekrar Lübnan’a girerim” diyor.
BM sivil hedeflerin vurulması konusunda
İsrail’e bir yaptırım kararı aldı mı?
Onlar için Lübnan’da ölen insanlar çok önemli değil maalesef... Ama dört BM yetkilisi vuruldu. Beni Müslüman olduğum, bu coğrafyanın insanı olduğum için sevmeyebilirsin, ama dört barış gözlemcisi İsrailliler tarafından hedef seçilerek vurulmuştur. Niye BM sesini çıkarmadı? Bu olaylardan sonra, BM kararıyla hareket edenlerin kafalarında soru işareti olması gerekir, diye düşünüyorum.
Barış Gücü Hizbullah’ı silâhsızlandırabilir mi
sizce? Bu güce sahip mi?
İsrail onca gücüne rağmen silâhsızlandıramadı, kaldı ki Barış Gücü silâhsızlandırsın. Barış Gücünün Güney Lübnan’a yerleştirildiğini düşünelim ve güvenlik noktaları koyulduğunu hayâl edelim. Diyelim ki, bir Hizbullahlı kendi evine gitmek istiyor veya ülkesinde başka bir yere gitmek istiyor, Barış Gücü buradan geçemezsin mi diyecek? Eğer böyle derse Hizbullahlılar ‘Burası benim ülkem’ diyecektir. Ve çatışma çıkacaktır.
Hizbullah’ın yer altında tünelleri var, haberleşme sistemleri var, uyduları, TV’leri var, çocuk esirgeme kurumları, okulları var, hastahaneleri var. Hizbullah’ın halk düzeyinde ideal ve başarılı bir ilişkisi var. Hiçbir zaman terör ve kışkırtma yapmamıştır. Son yaşanan savaşta Hıristiyanlar bile, ‘kahrolsun Hizbullah’ dememiştir. Hizbullah herkesle dost olmuştur. Siz bu bölgeyi nasıl Hizbullah’tan arındırabilirsiniz?
Peki böyle bir gerginlik ve çatışma yaşandığında Barış Gücü Hizbullahla çatışma
yeteneğine sahip mi?
Çok önemli bir şey soruyorsunuz. Diyelim ki, Barış Gücüyle Hizbullah arasında bir çatışma oldu. Amerika BM’yi hemen toplayacak ve ‘Hizbullah benim Barış Gücüme saldırdı’ diyecek. Yeni bir karar aldırtmak isteyecek ve ‘NATO gücünü gönderelim’ diyecektir. İsrail bunun alt yapısını hazırlayacaktır.
İsrail bunun altyapısını nasıl hazırlayacak?
İsrail, Barış Gücünün bulunduğu bölgelere Hizbullah kıyafetiyle provokasyon yapacak. Bomba atacak, hatta o da yetmez, suikastlar yapacak. MOSSAD suikastlar konusunda uzmandır.
Olayın Türkiye tarafına geçersek, ABD’nin
bölgeyi işgal etmesine iyi bakmıyoruz, ancak stratejik ortak olarak kabul ediyoruz. Türkiye ne
yapmak istiyor?
Bizim bilmediğimiz binlerce veri vardır. Devletler bu verilere bakarak, ilişkilerini düzenler. Ama benim açımdan İsrail ve Amerika asla Türkiye dostu olamaz. Amerika kendi çıkarlarını düşündüğü için, Türkiye’ye yardım etmiştir. Mantık budur. Amerika 1 Mart’ta Türkiye’yi işgaline ortak yapamadığı için, bunun intikamını almak istiyor. Amerikalılar asla 1 Mart’ı unutmaz. İsrail asla “Müslüman” hassasiyeti olan Ak Parti hükümetini içine sindiremez. Çünkü İsrail çoğunluğu Müslüman olan, Ak Parti gibi bir partinin yönetimde olduğu bir Türkiye’nin, bölgede onurlu, şerefli, güçlü, demokratik bir rol üstlenmesini hazmedemez... Amerika’nın Türkiye’ye “PKK konusunda şöyle yaparız, Kıbrıs konusunda böyle yaparız, Yahudi lobileri destek verir, IMF destek verir” gibi vaadleri yalandır, bunların hepsi, Türkiye’yi aldatmaya yönelik taktiksel davranışlardır. Türkiye hükümet ve devlet olarak bu gerçekleri görüyor.
Türkiye’nin Lübnan’a dâvet edilmesinde farklı
bir amaç görüyormusunuz?
Türkiye’yi İran’a karşı ne yapıp edip düşman kılmak. Türkiye’yi Sünnî İslâm adına Şiî olan İran’la savaştırmak. Amerika ve İsrail’in kafasındaki proje budur. Ortadoğu’da en büyük tezgâh budur. Yapabilirler mi, yapamazlar mı göreceğiz. Bölgede Şiî-Sünnî çatışması çıkarılmak için tezgâhlar dönüyor. Bunu daha önce seksenli yıllarda Saddam’la yaptılar. Saddam’ı, “Sen güçlü bir ülkesin, İran’da devrim oldu, ülkenin topraklarını alacaklar” diyerek, İran’a saldırttılar. Sekiz yıl savaş oldu. Bu süre içinde bir milyon insan öldü, iki trilyon dolar harcandı. Ama ne Irak bir adım gitti, ne İran bir adım gitti. Şimdi Saddam yok oldu. Bu savaş Suudi Arabistan ve Körfez paralarıyla finanse edilmişti.
Türkiye savaşın sonunda neden İran
uçaklarını indirip aradı?
Türkiye’yi bu konuma soktular. Bir tarafta Suudi Arabistan, Mısır baskı yapıyor, diğer tarafta Türkiye’nin, MİT’in MOSSAD’la antlaşmaları var. Siz bunları ‘çöpe atıyorum’ diyemezsiniz. İsrail, ‘İran uçakları şüpheli bir şey taşıyor’ dediğinde indireceksiniz.
Gül bölge ülkelerini ziyaret etti. Sizin kanaatinizce bölge ülkeleri Türkiye’nin Lübnan’a
asker göndermesine ne demiştir?
Amerika’nın güdümündeki ülkelerin başındaki yöneticilerin tavrını tahmin edersiniz.
Burada galiba Suriye önem kazanıyor...
Evet, çünkü Lübnan’ın tek kara sınırı Suriye. Amerika’ya göre Hizbullah’a destek veren Suriye, bütün silâhlar Suriye üzerinden gidiyor. Eğer uluslar arası güç, Suriye-Lübnan sınırına yerleştirilirse, böylece Hizbullah boğulur görüşü hakim. Onun için Beşar Esad, ‘Sınıra uluslar arası asker kabul etmeyiz’ açıklamasında bulundu. Abdullah Gül gittiğinde, Suriye yetkilileri savaş gücü olmamak kaydıyla “Türk askeri Lübnan’a bizim topraklarımızdan gidebilir” dedi. Suriye yönetiminin düşüncesi, Türk askeri barış için Lübnan’a gitsin, kendi gözleriyle gerçeği görsün.
Bir de Türkiye’nin dünyanın değişik yerlerinde
Barış Gücüne katkı sağladığını ve can kaybı
yaşamadığını söyleyenler var...
Kosova’da, Afganistan’da, Bosna’da, Somali’de İsrail yoktu. İsrail denince akan sular durur, İsrail denilince her şeyin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Çünkü karşı taraf güvenilmez, kalleş, bütün numaraları bilen, bütün dünyaya kafa tutan, hiçbir uluslar arası hukuka saygısı olmayan terörist, gaddar, cani bir ülkeden bahsediyoruz.
Türk askeri Lübnan’da bir saldırıya uğrarsa
ne olur?
Diyelim ki, İsrail, BM gözlemcilerine yaptığı gibi, Türk askerinin bulunduğu karargâhın yakınına bomba attı ve on asker öldü. Ne yapar Türkiye? İsrail’e savaş mı açacak? Onun yanında, meselâ ilerleyen zamanlarda Barış Gücü’nün komutanı Türk askerine Hizbullah’ın silâhsızlandırılmasıyla ilgili veya Hizbullahlılarla yakın teması netice veren bir görev verdi, Türkiye ben bunu kabul etmem mi diyecek? Sen Barış Gücü komutanına bağlısın...
|