Zahiren meydana gelen hadiselere bakıp da hüküm vermemek gerekir. Unutmayalım ki, ayrıntılar daha fazla gerçekleri içinde barındırmaktadır. Olayların perde arkasında, geleceğimizi aydınlatan daha çok işaretler bulunmaktadır. Günlük hadiselerin gürültüsü bizi yanıltmasın, bizi gerçek insanlık vazifemizi yapmaktan men etmesin.
İki kişinin kavgasındaki manzaraya nazar ettiğimizde, güçsüz olanın daha çok gürültü çıkardığını, kendinden emin olan kişinin ise daha sakin bir vaziyette olaya müdahale ettiğini görürüz. Aynen bunun gibi, bugün dünyamızda fazla gürültü çıkaranların ve insanların dünya hayatını cehenneme çevirenlerin gerçekte güçlü oldukları yanılgısına düşmememiz gerekir. Güçlü olan insanlar, Kâinatın Sultanı olan Allah’a yönelenler, Onun emirleri dairesinde hayat sürdürenlerdir.
Eğer iman ve inancımızla, bu dünya hayatının esas mesele olmadığını biliyorsak, bu dünyada mazlûm insanlara dünyayı Cehenneme çevirenlerin, aslında onları Cennetlere gönderdiğini unutmamamız gerekir. Zira biliyoruz ki, asıl kaybedenler, dünya hayatının meşakkatini çekenler değil, dünyayı ebedî bir mekân gibi düşünerek, bütün insanî hasletlerini bu uğurda harcayan zalim insanlardır.
İslâmın nurlu ikliminde yaşayan insanların maddî âlemini küsufa uğratmaya çalışanlar, aslında dünyadaki geleceklerinden bile emin olmayan insanlardır. Çünkü ölüm, herkes gibi onların da yakasına yakın zamanda yapışacaktır. Hakikatte onlar artık bu dünyada bile kaybetmişlerdir. Onlar inançlarının gücünü kaybetmişlerdir. Onlar insanlıklarını kaybetmişlerdir. Biliyoruz ki, aklına, düşüncesine, imanına güvenmeyen insanlar kaba kuvvetle insanları hizaya getirmeye çalışmaktadırlar.
Kafalarının içi boş olan insanlar dünyanın maddî cihetinden medet beklemektedirler. Ama ehl-i İslâm öyle değildir, öyle olmamalıdır. Onlar, inancının âlemleri aydınlatan güzelliğini yaşantılarıyla herkese göstermek zorundadırlar. Bunu yapmadıkları için belki başlarına belâ ve musibetler yağmaktadır.
Bugün İslâmın aydınlığı her geçen gün biraz daha dünyamızı kaplamaktadır. Maddeten İslâm düşmanları dünyaya hâkim gibi görünüyorsa dahi, mânen İslâmın hakikatleri bugün hakimiyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
İslâm dünyası zahiren kan ağlıyorsa bile, aslında ebedî hayatı kazanması babından sevinç içindedir. Yine İslâm dininin, hükümlerini bütün insanlığa kabul ettirmesi bizim için en büyük sevinç kaynağıdır. Bu geçici dünya hanında insanların rahat yaşaması veya sıkıntılar içinde kıvranması o kadar önem arz etmemektedir. Her inanan, inancının galip gelmesini istemekte ve asıl olanın ebedî hayatta huzuru bulmak olduğunu bilmektedir. O zaman neden ümitsizliğe düşelim ki?...
Bizler için dünyadaki bomba gürültülerinden önce, İslâm şuurunun âlemimizi ne kadar kapladığı önemlidir. Elbette mümkün olsa mânevî hayatımızla birlikte, maddî hayatımızın da huzur içinde geçmesini arzu ederiz. Ama bu mümkün olmazsa dahi, kendimizi mağlûbiyet psikolojisi içine sokmamamız ve ezilen insanlar olarak görmememiz gerekir.
Manevî hayatımızı zarara sokmayacak maddî kuvvete sahip olmak arzulanan bir sonuç olabilir. Ve bizler dünyanın da fitne ve fesattan arınmasını arzu ederiz. Ama şeytanların dünya üzerindeki faaliyetleri devam ettiği sürece buna gerçek mânâda muvaffak olmamız zor olabilir. O zaman biz önemli olanı kaybetmeyelim. Biz imanımızı sağlamlaştıralım ve insanların İslâm inancına yönelişinin bayramını yaşayalım.
Kısacası bugün zahiren Müslümanlar dünyanın en ezilen insanları durumunda olsa bile, İslâm dini dünyanın en parlayan inancı durumundadır. Bu duruma göre dünya başımıza yıkılsa bile önemli değildir. Çünkü bizler insanların dünyalarının değil, insanların ahiret hayatının kurtulması için çaba göstermekteyiz. Kısacık bir dünya hayatına mukabil, ebedî olarak saadetle yaşanacak bir dünyayı kazanmanın ne kadar büyük bir kâr olduğunu söylemeye gerek var mıdır?
29.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|