SEYMOUR M. HERSH Lübnan savaşının önceden planlandığını ve Amerikalıların İsraillileri bu meyanda kışkırttıklarını yazmıştı. İhtimal ki doğrudur. Bununla birlikte aslında İsrail’in 2000 yılında çekildiği Lübnan sınırı nispeten istikrarlı idi. Karşılıklı güvenlik ihlâllerine pek rastlanmıyordu. Tartışmalı Şaba Çiftlikleri dışında aslında iki ülke arasında bir toprak ihtilâfı da yok. Üstelik İsrail, Lübnan’da başını belaya da sokmak istemiyor. Bundan dolayı Hizbullah’ın 11/12 Temmuz’da İsrail’in derinliğine girerek 8 askerini öldürmesi ve ikisini esir alması İsrail’i beyninden vurdu. Bundan dolayı o sırada danışmanlarıyla veya kurmaylarıyla Gazze saldırılarını görüşmekte olan Olmert’in Lübnan haberini duyması üzerine ani karar verdiği biliniyor. Bu, Amerikalıların İsrail’i Hizbullah üzerine kışkırtmadığı anlamına gelmez. Ama zamanlaması kesinlikle Hizbullah’ın saldırısıyla bağlantılıdır.
İsrail Hizbullah’ın füzelerini tehdit olarak görse de aslında onun ötesinde Lübnan’la bir alıp veremediği yoktur. Sadece istediği orada dost bir yönetimin işbaşında olmasıdır. Bu açıdan Olmert yönetiminin Lübnan saldırısının görünmez hedeflerinden birisi Hizbullah ile diğer Lübnanlılar arasında bir iç savaş çıkartmak olduğu gibi burada rejimi değiştirerek daha İsrail yanlısı bir rejimi işbaşına getirmek olduğu da söylenmişti. Ama ani hareket ettiği ve kendisine güvendiği için İsrail hesap hatası yapmış ve gafil avlanmıştır. Kendisine çok güvenmesinin kurbanı olmuştur. Öfkeyle kalkan, zararla oturur misali böyle olmuştur. Hizbullah’ın eyleminden sonra ‘Bunu İsrail’e kimse yapamaz’ diyerek orantısız bir tepki göstermiş ve bununla caydırıcılığını bir kez daha ortaya koymak istemiştir, ama tersi olmuştur. Bu bakımdan, Türk askerinin de katılacağı barış gücü büyük ölçüde güvende olacak. Zira İsrail ağzının payını almıştır ve bir kez daha saldırmak için çok ince eleyip, sık dokuyacaktır. Hizbullah ise böyle bir saldırının Lübnan için yıkım olduğunu biliyor ve bundan dolayı savunma pozisyonunda kalacağını söylüyor. Bunlar dikkate alındığında Timur Göksel’in de yerinde dediği gibi risk asgari düzeyde olacaktır. Bu da katlanılır bir durumdur.
***
Hizbullah’la ilgili kaygılarında BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Türkiye’deki tezkere muhaliflerinden daha hassas olduğu görülmüştür. Öyleyse bizim muhalefet kimin adına bu kadar hassasiyet gösterdi? Hizbullah’ın silâhsızlandırılmasının kendi işleri olmadığını kati bir dille ifade ederken bu yöndeki ısrarın problemin çapını daha da genişleteceğini söylemiştir. Çok biliyorsa gelsin bunu İsrail ABD ile birlikte yapsınlar. Oraya gidecek güç ise Antony Lahd gücü değil tarafsız güçtür.
Türkiye’deki tezkere muhalifleri çok ilginç, kraldan fazla kralcı idiler. Lübnan da bile Ermeniler dışında bu kadar tezkere muhalifi yoktu. Sanırsınız ki bu tezkere barış gücü için değil, savaş gücü içindi. Bundan dolayı da Bush ve Blair bile savaş kararını bizdeki Lübnan tezkeresinden kolay almıştır. Bölgede Türk askeri değil, Blair istenmiyor. Hem Filistinliler, hem de Hizbullah tarafından.
Tezkere öncesinde İstanbul’da tezkere muhalifi bir toplantıya katılmıştım. Orada bulunanlardan bazıları Lübnan’da bulunan gazeteci Murat Utku’dan Timur Göksel’in konuşmalarını fazla yansıtmamasını, zira onun asker celbine taraftar olduğunu söylüyordu. Bu hususta peşinen ve kategorik olarak taraf olmuşlar ve bu anlayışlarına uymayan verilerin sansür edilmesini istiyorlardı. Aynı şeyler Sefer Turan’ın da başına gelmiş. Fadlallah’ın ‘Bilâkis Türk askerini istiyoruz’ demesine kızan çokları neden bu görüşmeyi yayınladığını sormuşlar. Sansür istiyorlarmış. İktidar veya muhalif olunur, ama gerçeklerden kopuk olarak olmaz. Bu ancak ülkeye ve de bölgeye zarar verir. Muhalefet bu meselede kelimenin tam anlamıyla çuvallamıştır.
***
Başbakan’a ‘Anan’ı da al git’ diyenler herhalde Annan’ın Ankara’daki destek konuşmasından derin bir hayal kırıklığına uğrayarak ifadeyi ‘Annan’ı da al git’e çevireceklerdir. Gerçi bu hususlarda başbakan meramını anlatırken Kasımpaşalılıktan da taviz vermiyor. “Askerlik yap gelip yatma yeri değil” deyince millet onu güncelleştirerek şuna çevirdiler: ‘Lübnan, yan gelip yatma yeri değildir’. Evet süreçte böyle kazalar da oluyor. İsrail en fazla Lübnan’ın güneyi ile Beyrut’un güneyini vurdu. İkisi de Şii kesimi. Beyrut’un güneyine kenar mânâsında Dahiye diyorlar. Ama Türk tv kanalları Dahiye’ye dahiyyeye çevirdiler. Bunu bilmeden yaptılar, ama ihkak-ı hak oldu. Zira dahiyye kurban demektir ve gerçekten de Dahiye son saldırılarda İsrail’in kurbanı yani dahiyyesi oldu.
08.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|