Her değerlendirmenin bir öncesi ve sonrası vardır. Yani değerlendirmeler diyalektik. Her değerlendirme muayyen bir açıyı kapsar. Dolayısıyla gerçeğin tamamı değildir. Bundan dolayı, ‘müsademe-i efkârdan barika-ı hakikat doğar’ derler. Tez ve antitez birbirini elerken, sentez ortaya çıkar. Aslında Barış Gücü de savaşan taraflar arasında bir sentezdir. Taraf değil, bitaraf bir güçtür. Bundan dolayı Lübnan’a gidecek Türk askerini, Antony Lahd gücü gibi, İsrail yanlısı göstermek hakikate tecennî etmektir. Bu yorumu, Lübnan denkleminde Türk askerine en karşı olanlar bile yapmıyorlar. Bir kısmı da AKP hükümetinin triumvirasını İttihat ve Terakkî ikonlarına benzetiyorlar. Recep Tayyip Erdoğan’ı Enver Paşa ve maceracılığına benzetiyorlar. AKP ile İttihat Terakki arasında bazı benzerliklere, ben de itiraz etmem. Ama bu meseleyi abartıp o yöne çekmek olacak şey değil. Sanki Türk askeri barışı korumaya değil, oraya İsrail’in yanında Şiîlere karşı cenk etmeye gidiyor. Öyleyse Şiî yayına ve üçgenine karşı Türk askerinin yanında yer alması gereken Mısır gibi diğer Sünnî ülkeler niye bu gücü katılmıyor? Pekâlâ aşırı bir Sünnî: “İsrail ile Hizbullah birbirini yesin de biz de seyredelim” diyebilir. Bu daha akıllıca olmaz mı? Bazıları da ABD’nin Türkiye’ye bölgeye ‘Yeni Osmanlı’ gücü olarak çekmeye çalıştığını düşünüyor. BOP da cabası. Bunların hepsi elenmemiş ve sağlaması yapılmamış yorumlardır. Ortadoğu, ABD ve İsrail’in hayat alanıdır. Bizim aktif bir güç olarak oraya gitmemizi istemezler. Zira bizim nüfuzumuz arttıkça, onların nüfuzu daralır. Ancak dengeler onları zorladığında, sentez bir güç olarak gelmemize ses çıkaramazlar. Sınırda İran ve ABD barış gücü yer alamayacağına göre, elbetteki sentez güçler sayılabilecek Türkiye, İtalya ve Fransa gibi ülkeler görev alacaktır.
***
Evrensel hukukun değişmez umdelerinden birisi şudur: Şartlar değiştiğinde eski hal ve statü avdet eder.Bu durumda, bölgeye geri dönmeye en ehak ülke Türkiye’dir. Bu yönüyle Fransa ve İtalya gibi ülkelerden daha fazla rüçhaniyet hakkına sahiptir. Yeni Osmanlılık meselesi de yanlış anlaşıldı. Birileri zannediyor ki, ABD bizim Yeni Osmanlılar olarak bölgeye gitmemizi çok istiyor. Halbuki kendisini bu fikrin fikir babası olarak takdim eden Cengiz Çandar, Yeni Osmanlıcılık fikrini Balkanlar’a münhasıran ortaya attığını söylemiştir. Onun Balkanlar’a yönelik ortaya attığı bu fikri, kimileri Ortadoğu’ya da teşmil etmiştir. Öyleyse bu fikrin istikametin Ortadoğu’ya kayması bir Amerikan planı değil, halis bir Türk temennîsidir. Bu kavramın mahiyeti tartışılabilir. Elbette bu meyanda komşularımızın da ne düşündükleri önemlidir. Buteflika gibi birileri destek de vermektedir. Öyleyse, bu tarz meseleleri kompleksten arî olarak değerlendirmeli ve siyasî kutuplaşmalara alet etmemek gerekir. Muhalefet ve muhalifler bu meselede kafaları çok karıştırdı.
***
Meseleler tek yönlü olarak takdim ediliyor. Nitekim Annan Ankara’ya geldikten sonra, bu yöndeki muhalefetin istifhamlarını püskürtmüştür. Özellikle CHP, İsrail cephesini bekleyeceğimizi ve Hizbullah’ı silâhsızlandıracağımızı öngörmüştür. Bunu Başbakan defaatla tekzip ettiği gibi, en sonunda Annan da tekzip etmiştir. Onun dışında, elbette ki bir takım riskler olacaktır. Bunun katlanılabilir hacmini tayin edecek olan da yetkililerdir. Süreç ilerlerken, kimsenin kesin konuşmaya hakkı yoktur. Ancak herkes çekincesini ve kendisine göre mahzurlarını söyler veya faydalarını öngörür. Bu mesele üzerinden kutuplaşma açmak, ancak bize mahsus olsa gerek. CHP’li Onur Öymen İsrail’in İran’la savaşmak için komutan, Suriye ile savaşmak için de özel birlikler hazırladığını söyledi. Bunun olayla doğrudan alâkası ne? Aksine, özellikle, Suriye boyutu ile alâkalı tersi durumlar da söz konusu. Perets, Suriye ile müzakere yolunun açılmasını istemişti. İsrail, Suriye için özel birlikler hazırlarken, diğer taraftan da Olmert Şam’la görüşmeleri canlandırmak için Yeeke Dayan’ı temsilci olarak atamıştır. Suriye, ‘Hizbullah’a silâh ve mühimmat göndermeyeceğim’ diye Annan’a taahhütte bulunurken meşru oluyor da, aynı görevin diğer parçasını yapmak için Barış Gücünün İsrail’in çekilmesi karşılığında Lübnan’ın uluslararası sınırlarını denetlemesinin adem-i meşruiyeti ne? Suriye, 1559 sayılı karara göre, Lübnan’dan çekildi, ama Hizbullah’ı silâhsızlandırmadı. ABD ve İsrail’e göre, görev onundu. Suriye’nin bu hususta yapmadığını, elbette ki Türkiye veya Barış Gücünün diğer parçaları yapmayacaktır. Bu mesele Lübnan’ın kendi içişidir.
07.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|