Oylama bittikten sonra gülümseyerek çıkıyordu Başbakan, Genel Kurul salonundan.
Tezkerenin geçmesinden ziyade, AK Parti Grubunda öngörülen 5-6 fire dışında kaçak olmaması Başbakanı sevindirmişti.
Belki bu durumu, kendi liderliğinin bir sınavı olarak görüyordu. Yüzüne yayılan geniş gülümseme de ondan kaynaklanıyor olabilirdi.
Ancak kaderin bir cilvesi olsa gerek, her milletvekilinin peşine bir adam takıp, ikna ettirmesine rağmen, şifreyi girip, elektronik oylamayı gerçekleştiremediği için kendi oyu geçersiz sayılmıştı.
Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz, geçici ateşkesin ardından Lübnan’a giden ilk ekipte yer almıştı. Gündüz, Lübnan’dan, endişeli olarak dönmüş, İsrail’in bölgeyi her an bir kan gölüne çevirebileceği yönündeki düşüncelerini medyayla paylaşmıştı.
Başbakan Erdoğan, “AK Parti Grubu adına Süleyman konuşsun” diye haber gönderdi. Gündüz affını istedi. “Evet oyu vermeyi kabullenebildim, ama kimseyi ikna edebilecek durumda değilim” dedi. Gündüz konuşmadı, ama Lübnan topraklarındayken, ”Hayır” vermeyi düşünürken, Erdoğan’ın etkisiyle “evet” vermek durumunda kaldı.
Süleyman Gündüz konuşmayınca, Egemen Bağış’ın konuşması kararlaştırıldı. Bağış kürsüde konuşurken, muhalefet kulisinde, Adıyaman milletvekili Hüsrev Kutlu ve Ankara Temsilcimiz Mehmet Kara ile görüşmeleri takip ediyorduk.
Lübnan’a asker gönderilmesine başından beri karşı olan Ertuğrul Yalçınbayır yaklaştı ve “İşte partiye hakim olan zihniyet” dedi, Bağış’ın Türk-Amerikan Dostluk Grubu Başkanı olduğunu ima ederek.
Yalçınbayır, AK Parti ile bağlarını uzun süredir koparmıştı. Yakında istifa ederse, şaşırmamak lâzım.
Ankara’da bazen bir günde aynı saatlerde birbirinden önemli gelişmeler yaşanıyor. Meclis’te tezkere görüşmeleri yapılırken, Başbakanlık da Arnavutluk Başkanı, Çankaya Köşkü’nde ise, Kırgızistan Devlet Başkanı ağırlanıyordu.
Meclis kulislerinde de Türkiye’nin atayacağı PKK koordinatörüne ilişkin isimler dolaşıyordu. ABD, Irak ve Türkiye arasında atanacak olan koordinatörün Türkiye ayağında emekli orgeneral Edip Başer’in ismi konuşuluyordu. Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül, birkaç seçenek arasında Edip Paşa’nın isminin ön planda olduğunu doğruladı ve “İlk kez böyle bir atama yapılacağı için, nasıl bir yöntem izlenecek o tespit edilmeye çalışılıyor” dedi.
Görüşmeleri takip etmek üzere Meclis’te bulunan Dışişleri mensupları ise, ”Edip Paşa olmazsa, ikinci sırada Hikmet Çetin var” havasını yayıyorlardı. Çetin, eski bir Dışişleri Bakanı olduğu için, asker yerine onu tercih ediyorlar gibi bir havaları vardı.
Meclis’in her köşesinde ayrı bir dünya yaşanıyordu. İktidar kulisinde Enerji Bakanı Hilmi Güler bir gazeteci ile sohbet ediyordu. Tam o sırada Başbakan Erdoğan kulisin girişinde gözüktü. Usûl tartışmaları sırasında gelmemiş, Abdullah Gül kürsüye çıkınca, Meclise gelmişti. Uzaktan, ”Hilmi Bey, arkadaşlara destek olmak lâzım” diye seslendi. Korumaların, o sırada orada bulunan birkaç gazetecinin ve milletvekillerinin başları o tarafa çevrildi. Hilmi Güler hemen yerinden kalktı, o sırada Erdoğan’da tam Genel Kurul salonunun kapısına gelmişti. Hilmi Güler, ”Efendim ara verildi” dedi. Erdoğan sert bir ses tonu ile, ”Ne arası, görüşmeler devam ediyor” deyip, ilerledi. Bakan çok zor bir durumda kaldı.
Özal, Demirel, Ecevit hatta Erbakan gibi tecrübeli bakanlardan hiç görmediğimiz bir diyalogdu.
Kulislerde bir süre bu olayın dalgalanması yaşandı, duyanlar, duymayanlara aktardı.
Lübnan’a asker gönderilmesi konusunu halkımız günlerdir tartışıyor. TBMM Genel Kurulu’nda kavgaya varan gerginlikler yaşandı bu uğurda. Ancak sonuç itibariyle büyük bir destekle tezkere geçti. Şimdi AKP açısından yeni bir dönem başladı. Şimdiden tezkerenin AKP’ye getireceği faturayı kestirmek mümkün değil. Ancak şu günler de ABD’nin kayıtsız şartsız destekçisi olan bir politikacı bu dostluğunun bedelini ağır bir şekilde ödediğini hatırlamakta fayda var. Dün biz de tezkerenin geçtiği haberleriyle çıktığı gazeteler. İngiltere’de ise, Tony Blair’e, ”Artık bırak” deniliyordu. Basın değil, bir dönemler Blair’in çok yakınında olduğu için, ”Brütüsler” denilen İşçi Partisi yöneticileri de imza toplayıp, ”Tony buraya kadar” demişlerdi. İktidarda olduğu sürece, İngilizlerin gelirini birkaç misli yükselten ve iki dönem solu tek başına iktidara taşıma becerisini gösteren Blair’e neden bu çağrılar yapılıyordu? Blair’in geride bıraktığı mirasın aptalca bir maceradan ibaret olduğunu belirten Guardian gazetesinde şu yorum yapılıyor: “Başbakan kaderini, kendisini Amerikalıların çoğu tarafından bile bir felâket olarak ifade edilen bir siyasete bağlayarak mahkûm etti.“
Bu yorum bir süre sonra başkaları için yapılmasın...
07.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|