Bir şanssızlık mı yoksa kitabın daha çok ilgi görmesine bir vesile mi oldu bilmem, ama İpek Çalışlar’ın, “Lâtife Hanım” kitabı sadece Topal Osman’la ilgili bölümü nedeniyle tartışıldı.
Tartışılan bölüm, Atatürk’le ilgi olanıydı.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile, “Koskoca Mustafa Kemal çarşafa saklanıp mı kaçmış?” diye tepki göstermişti. Atatürk kadın kılığına girip kaçacak insan değildi. Hele hele o kaçarken, Latife başına Atatürk’ün kalpağını geçirmiş, portakal sandıklarının üzerine çıkıp, pencerenin önünde bir o yana bir bu yana yürüyerek, Atatürk’ün içeride olduğu intibaını uyandırarak, köşkü basan Topal Osman ve hempalarından Atatürk’ü korumuştu.
520 sayfalık kitabın titiz bir çalışmanın ürünü olduğu belli. Ancak Atatürk’le ilgili her olayın sorgulanmadan, yüceliği konusundaki ön kabuller, Lâtife Hanımla ilgili kitabın da inandırıcılığını zedelemiş. Bir parçada, boşanırken ve boşandıktan sonra dahi yüceltilen tavırlar, böylesine çileli bir işin içindeki acıyı alıp, olayı bir ölçüde ruhsuzlaştırmış.
Ben kendi payıma birçok yeni bilgiye ulaştım kitap sayesinde. Örneğin Latife Hanımın babası Uşakizâde Muammer Beyin New York’taki Tütün ve Pamuk borsasında sandalye sahibi tek Türk olması, masonluğu ve dönemin en büyük zengini olması Atatürk’ün Lâtife Hanımla evlenmeyi istemesinde etkin olmuş mu? Bir strateji ustası olan Mustafa Kemal böyle bir “izdivaç”ın siyasî sonuçlarından yararlanmak istemiş mi acaba?
Evlilikleri konusunda da resmî tarihle örtüşmeyen hatta taban tabana zıt noktalar var kitapta. Salih Bozok’un anılarına yakın bir iz takibi yapılmış.
Tarihçileri bölen Topal Osman konusu ise, yanlış yerinden tutulmuş. Topal Osman’ın köşkü basması üzerine Latife Hanımın gösterdiği kahramanlık ön plana çıkarılmış. Kitap Latife Hanımla ilgili olduğu için, Ali Şükrü Bey cinayetinin aydınlatılmasını kimse İpek Çalışlar’dan beklemez. Yanlış yerden tutulan tartışmanın bizzat kendisi.
Türkiye tarihinin en demokrat meclisiydi, Birinci Meclis. Kurtuluş savaşı oradan yönetilmiş, hükümet bizzat Meclis tarafından atanmıştı. Ali Şükrü Bey, 2. Grupta yer alan muhaliflerin sözcüsü ve etkili bir hatipti. Bahriye mezunu bir subay, ABD’de ihtisas yapmış, mükemmel İngilizcesi olan bir entelektüel, yürekli bir muhalif Tan gazetesini çıkararak düşüncelerini sadece Meclis kürsüsüne hasretmeyen bir mücadele adamıydı.
Ali Şükrü’nün öldürülmesi olayı ile Topal Osman’ın ortadan kaldırılması, bu cinayetin üzerine giden Ziya Hurşit’in İzmir suikastı tertibi ile idam edilmesi, Birinci Meclisin lağvedilerek, ondan sonraki Meclislerin atamayla oluşturulması, Meclisin ortasındaki Halit Paşa cinayeti, Halit Paşanın 8-9 saat bir masanın üzerinde duran yaralı bedeninin kan kaybından dolayı hayata veda etmesi gibi olaylar, bir zincirin halkaları gibi, Türkiye’nin çok seslilikten tek parti diktatörlüğüne götürülmesinin yön levhaları aslında.
Ünlülere yönelik suikastlerde en büyük başarı, tetiği çekenin canlı olarak ele geçirilmesi olduğu kadar, en çok korkulan şey de suikastçinin ortadan kaldırılmasıdır.
“Meclisin polisi, komiseri tabancasını kapıda bırakıp içeri girerken, bu çete meclise yanlarında bombaları, tepeden tırnağa silahlarını kuşanarak gelebiliyorlardı. Hiç kimseden izin almadan toplantı salonuna bakabiliyorlardı.” Topal Osman bu silahlı çetenin başı, o ekipten Mustafa Kaptan da Meclis Koruma Taburunun komutanıydı. Harbiye’den mezun olmamasına karşın subaylık unvanı almış bir şahıstı.Ve Kaptan’ın ifadeleri devletin kayıtlarında hâlâ mevcut. Neden açıklanmaz ki acaba? Çatışmada yoktu, ilk başlarda şüphelenilip gözaltına alınmış, Topal Osman bunun üzerine köşkü basmayı kafasına koymuştu. Hemşehrisi ve dostu olması kadar 28 Mart günü ortadan kaybolmadan önce son kez Kaptan’la kol kola görünmüştü Ali Şükrü Bey.
Şimdi Ulus’taki Birinci Meclis’in hemen karşısında kahvehaneler, oteller ve hanlar varmış. Ali Şükrü Bey de Karaoğlan Çarşısındaki Kuyulu Kahveden kalkıp gitmiş. Her ne hikmetse, Atatürk’ün yaveri olan Topal Osman dışında kimseden şüphelenmemişler. “Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulaş, “O mebusun ağzı, kalemi milletin namusudur. Bu namusa tecavüz eden eller kırılsın” diye kükrüyordu.
Topal Osman öldürüldükten sonra ibret-i âlem için bacağından Meclisin kapısına asılmış, günlerce öyle durmuştu.
Peki Lâtife Hanımın Atatürk’ün kalpağını giyerek portakal kasalarının üzerinde durup, Topal Osman’ı oyaladığı, Atatürk’ün kadın çarşafı giyip baldızı Vecih ve kadın hizmetkârlarla birlikte kaçtığı konu ne? 1950’de Tarih Yayınlarının çıkardığı “Siyasi Cinayetler” kitabında ise şöyle anlatılıyor olay: “Rauf Bey,Topal Osman’ın kıpırdaması şöyle dursun, sezmesine bile vakit bırakmadan Mustafa Kemal Paşayı ve Lâtife Hanımı Çankaya Köşkünün arka tarafından aldırıp, istasyona getirebildiği anda,sevinçten gözyaşlarını zapt edememişti.”
05.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|