En çok kendimizi ihmal ediyoruz. Günlük telâşlarımızın arasında, aslî görevlerimizi yerine getirirken, yeterince fark edemiyoruz kendimizi. Özellikle sosyal hayatın içinde yoğun bir koşuşturma yaşarken, afakî dairenin büyüklüğü ile ters orantılı küçüklüğü bizi boğuyor.
Kalıcı ve manevî hayatımızı tanzim eden sorumluluklarımızın hakkını vermekte zorlanıyoruz. Farzları ifanın yanı sıra, dost sohbetleri ile nuranî iklimin dersleri dışında, gündemin çoğunu geçici ve “boşboğaz” kabilinden akıp giden konular dolduruyor.
Uyandırdığı ilgi kadar anlamlı olmayan mevzuların, kontrol kaynakları belli mihraklardan beslenen dünyevî hadiseleri ve uluslar arası “yorumcu”ların marifeti ile sunulan aldatmalarla birleşince tam bir müşevveşiyet halini kirli bilgi ile beraber yaşıyoruz.
***
Aldatma ile iş gören ve nifakla kuvvetini teşkil eden fesat ehli ve onların organizeli güçleri olan komiteleri iş başındayken, şuurlu bir nazarla hadiselere bakılmadığı zaman farkında olmadan zulme ve yanlışa taraftar olmamak elde değil.
İman nuru ile gören mü'min kalbi, yanılmaz ve yanıltmaz ölçüleri kadar bu dezenformasyondan korunabiliyor. Ölçülerin tutarlılığı ve isabet derecesi ile orantılı muhakeme ve idrakimizi koruyabiliyoruz.
Bilgi kirliliği ve genel kültür salgını kontrol edilemeyen propagandalar, saf düşüncelerin safiyetini zorlamaktadır. Amaca hizmet etmeyen bilgi taraması ve derlenmiş senaryolar, aklı ifsat eden siyasî nazarların ve pazarların cirit alanına dönmektedir.
Selim bir aklın muhakeme ve ispata dayalı objektif değerlendirmesi ile magazin niteliğinde iddiamıza delil olabilecek toplama görüşler, aynı tutarlılığı ifade etmez. Rasyonellik ve hakperestlik, prensipler ve ilkeler bazında tutum ameliyesidir.
Taraf olmak, haktan yana tavır belirlemektir. Tavrımıza hak aramak değildir. Tavrımızın amaca uygunluğu kadar tutarlılık göstermiş oluruz. Muvafık olmak muvaffakiyeti getirir. Beklenen ve istenen gerçekleşiyorsa, ilgililerde kabul görüyorsa muvaffakiyetin basamaklarında ilerliyoruz demektir.
***
Günlük sıkışmalar ve sitemler, plansız ve tanımsız bir faaliyetin tepkisinden başka bir şey değildir. Dengelenemeyen enerji, bünyede tepki vermeye başlar. Kalıcı sorumluluklar, davranış ritmi ister.
Sosyal sorumluluklarımız ile temel ihtiyaçlarımızın bir bütünlük içinde birbirlerini beslemeleri ve tamamlamaları gerekir. Duygu dengesi ve akıl sağlığı böyle bir iklimde ruhunu korur. Vicdanî testin ve aklî takibin aynı noktada buluşması ve ortak payda oluşturmaları, şuurlu bir taleple gerçekleşir.
***
Hayat ritmi; yaşayan her canlının, bahşedilmiş hayatın sahibine olan borcuna mukabil vazifesini yapması ve şükretmesidir.
Alınan nefesin “hu” diyen duâsı ile şükür secdesinde yere kapanır insan. Beyne sıçrayan yoğunlukta alnın hissettiği organizmanın etkisini yaşamak gerekir o anda. Dirilir gibi zorlanarak kalkmak o secdeden, bir teslimiyetin kabul gören halidir.
***
İrade; zihnî maksada mıhlamaktır. Maksadın ufkunda yeryüzüne bakıştır. Derinlikli kavrayışın “Ne?” ve “Neden?” sorusuna verdiği cevabın değişmeyen kararlılığıdır. Hayatın rotası, iradenin kalıcılığı ile duânın tesirine mazhar olur. İnandığını yaşama ve düşündüğünü gerçekleştirme arzusu, iradeye bağlı bir kabulle zihni işletir. Zihin, yeni sorularla iradeden kuvvet aldıkça, “Nasıl?” sorularına sürekli cevap arar:
Ben bundan sonra ne yapmalıyım? Nasıl yapmalıyım?
Cevap sizde, alışılmışın dışında bir iç muhakeme ile farkı yaşamak, iç sükûnet verir.
05.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|