Düşünmeyeceksin, sormayacaksın, eleştirmeyeceksin. Sadece hükümetin ileri sürdüğü gerekçeleri tekrarlayacaksın.
Eleştiriler karşısında çok tahammülsüz bir hükümet var. İstiyorlar ki herkes kendilerini desteklesin. İstiyorlar ki, herkes Lübnan’a asker gönderilmesini istesin. Şartları, konjonktürü, pozisyonumuzu kimse sorgulamasın.
Ancak Lübnan’a asker gönderme konusunda ısrarla kuşkuların dile getirilmesi üzerine hükümet, tezkereyi Meclise sunarken bir gerekçe ekleme gereği duydu. Türk askerinin silahlı çatışmaya girmeyeceği, Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi bir görevinin olmayacağı belirtildi. Başbakan Erdoğan’da, “Silahsızlanma istenirse Lübnan’dan askerimizi çekeriz” deme gereği duydu.
Tabi BM barış Gücü’nün angajman kurallarını kabul ettikten sonra, Türkiye’nin dünyaya rağmen bölgedeki askerini çekmesi mümkün olur mu, Türkiye bunu göze alabilir mi o ayrı bir konu.
Ancak şurası bir gerçek ki, Lübnan’a asker gönderilmesi gibi bir konu öyle sorgulanmadan, tartışılmadan, kamuoyu tatmin edilmeden alınabilecek bir karar değil.
İsrail gibi BM kararlarını dinlemeyen bir saldırgan ülke söz konusu. Bugün Ankara’yı ziyaret edecek olan BM Genel Sekreteri Kofi Annan 1 hafta önce İsrail’deydi. Annan, İsrail Başbakanı Olmert’ten, Lübnan’daki ablukayı kaldırmasını talep etti. Ablukanın devam edeceği yanıtını aldı.
Annan’ın bölgeyi ziyareti sırasında İsrail Dışişleri Bakanı Livni’de Almanya’daydı ve gerekli gördükleri anda Hizbullah’ı vuracaklarını beyan etti. İsrail konusundaki çekincelerin dile getirilmesini vatana ihanet gibi görmek, deve kuşu gibi kafasını kuma sokup, gövdesini hedef tahtası gibi ortada bırakmaktan başka bir şey değil. Böyle bir üslup olamaz. Elbette ki sorulacak, sorgulanacak ve tartışılacak.
Bölgeye Barış Gücü ilk kez gitmiyor. Şimdi dahil olacağımız UNIFIL’ın kısa bir süreliğine görev yapmak üzere gittiği 1978 yılından bu yana bölgede olduğu bir tarafa kaydedilmeli.
Savaş demek, işgal demek, ihtilal demek, iç savaş ve nihayet uluslar arası güçlerin birinin gelip diğerinin gittiği bir yer demek Lübnan. Önce Fransız işgali, bağımsızlık ve bir süre sonra iç savaş. Suriye öncülüğünde Arap Barış Gücü’nün zamanla Suriye gücüne dönüşmesi, İsrail işgalleri, Fransa, ABD, Suriye, Filistin ve İsrail’in kanlı oyunlar oynadıkları bir saha demek Lübnan.
Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda AKP iktidarı çok kötü bir iletişim yönetimi sergiledi. Kamuoyunu ikna etme konusuna gereken özeni göstermedi. Henüz BM kararının ayrıntıları belli olmadan dışişleri, neden asker göndermemiz gerektiğini kamuoyuna empoze etmeye çalıştı.
Baştan hevesli bir Türkiye yerine Lübnan-İsrail eksenine uygun bir ciddiyetle konunun müzakere edildiği intibaı kamuoyuna verilse, bu denli kuşku olmazdı. Ancak iktidarın ciddi görüşmeler yaptığına dair bir kanaat, ülkenin tepesindeki Cumhurbaşkanı’ndan sokaktaki vatandaşa kadar kimsede oluşmadı, oluşturulmaya özen gösterilmedi.
Bugün iktidarda AKP değil de başka bir iktidar olsaydı Abdullah Gül meclis kürsüsüne çıkar, bugün CHP’li Onur Öymen’in savunduklarından daha sert gerekçelerle İsrail’in beklentileri doğrultusunda ve Hizbullah karşıtı bir pozisyonda Lübnan’da bulunmamamız gerektiğini anlatırdı.
Türkiye’nin ABD’ye ters düşmemesi bir politika olabilir. Trafik kazasından bile insanlar yaşamını yitirirken, Lübnan için kabullenilebilir ölçülerde bir risk üstlenilebilir. Ayrıca İsrail, Lübnan ve Hizbullah’ın da Türkiye konusunda itirazlarının olmaması, bölgesel ağırlığımızın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Ancak şu unutulmamalı.
Irak’ı Lübnan’a çeviren ABD, Lübnan modelini adım adım tüm Ortadoğu’ya yayıyor.
Afganistan’da El Kaide, Irak’ta ise Saddam tehditti. Lübnan’da ise buna Hizbullah eklendi. İşgaller ve iç savaşlarla bu ateş tüm Ortadoğu’ya yayılıyor. Biz de İran, Irak ve Suriye’den oluşan Şii kalkanı karşısında Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın öncülüğünde bir sünni bloku oluşturmaya zorlanıyoruz.
Pentagon’un Irak’la ilgili son raporunda, ülkede iç savaş koşulları oluştuğu ve çatışmalarla iyice güçlenen örgütlerin artık kendi sosyal düzenlerini kurduğu,halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yöneldiği ve mezhep çatışmalarına uygun bir zeminin hazır olduğu belirtiliyor.
Başbakan Erdoğan Lübnan’a asker gönderilmesine karşı çıkılmasına ihanet olarak değerlendireceğine önce bu tabloyu yorumlamalı.
“Biz ABD ve İsrail’le ters düşmek istemiyoruz” denilse bu daha dürüstçe olur. Çünkü tezkereden öte bir proje ile karşı karşıyayız.
04.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|