Kılık-kıyafette, sosyal hayatta, siyasette, vs., taklit olduğu gibi, iman meselesinde de taklit vardır. İman, imandır, deyip geçemeyiz. Çünkü, hem dünya huzurumuz, lezzetimiz, hem de sonsuz mutluluğumuzla ilgilidir. Eğer taklidî ise yandık!
Bilindiği gibi iman, başta “taklidî ve tahkikî” olmak üzere ikiye ayrılır. Tahkikî iman da, “ilmelyakîn (ilmî kesinlik derecesinde bilmek), aynel-yakîn (görme derecesinde bilmek), hakkalyakîn (duygu, duygu, akıl, kalb ve sair bütün his ve lâtifelerle bilme, sezme, anlama derecesinde) iman.
Taklidî iman; icmâlî/özet, genel, üstünkörü, sathî, geleneksel bir inançtır. Herhangi aklî, ilmî, vicdanî, tecrübî bir araştırma, incelemeye dayanmaz. İman esaslarının derûnuna, iç boyutuna nüfûz edilmez. Gerçek anlamlarına, mahiyetlerine bakmadan genel bir bakış, basit bir düşünce, yüzey bir bilgiyle yetinilir.
Göreneğe bağlı taklidî iman, duyuma dayalı bir inanç biçimidir. Tahayyül, tasavvurdan, bir parça da akıldan öteye geçemeyen düşünce tarzıdır. “Tevhid-i amî” de denen bu tür inançta şöyle basit bir akıl yürütülür:
“Cenâb-ı Hak birdir, şeriki, nazîri yoktur, bu kâinat onundur.”
Bu kadar. Bu imân, hiçbir şeyi Allah’tan başkasına dayandırmamaktan ibârettir. Yâni, aklî-mantıkî muhakeme yürütmeden; naklî, ilmî araştırma, inceleme yapmadan; kesin delil, sağlam belgelere dayanmadan basit bir inançla, “Cenâb-ı Hak birdir, ortağı, benzeri, yoktur, bu kâinat bütünüyle Onundur” denir; orada kalınır ve daha ötesine geçilmez.
Bu imân; mum ışığı gibidir. Küçük bir şüphe, basit bir inkâr rüzgârı, hafif bir vesvese darbesi karşısında çabuk söner, mağlup olur. Veya hiçbir dayanağı ve sağlam temeli olmayan bir duvar gibidir; hiçbir direnç göstermeksizin yıkılmaya mahkûmdur. Tıpkı şu yaşanmış fıkrada olduğu gibi:
Mânevîyatta son derece cahil ve bilgisiz bir vezirin oğlu vefat eder. Zamanın âlimlerinden birisi de başsağlığı ziyaretine gelir:
“Hüküm yüce Allah’ındır ve dönüş ve gidiş yalnız Onadır” meâlindeki âyeti okur ve “Siz sağ olasınız ve âhirette karşılığını bulasınız!” der.
Bilgisiz vezir de:
“Evet, hepimiz öleceğiz ve toprak olacağız. Cenab-ı Hak sağ olsun ve kereminden bir daha versin!”
Âlim, vezirin söylediklerinden perişan ve söylediğine pişman olarak:
“Sultan’ım, Hak Tealâ’ya ölüm ve son yoktur. Mülküne de noksanlık gelmez. Zîrâ O, Ezelî ve ebedîdir.”
“Doğru söylersin; Onu gayb erenleri saklar ve melekleri bekler!”
Taklidî iman ile yetinen, şüphe ve vesveselerin anaforunda yuvarlanır. Her meselede ikilem içine girer. Akıl, kalp, vicdan gibi duygular tatmin olmaz.
Taklidî iman, şofbeni çalıştırmayan tazyiksiz su, ampulü yakmayan voltajı düşük elektrik gibidir. Böyle bir imana sahip olan en basit olaylar karşısında titrer, kimi zaman yeryüzü ona dar gelir. O takdirde de hiç şüphesiz, peşinde koşulan huzur ve mutluluk, gerçek zevk, lezzet bulunamaz.
07.09.2006
E-Posta:
[email protected] - [email protected].
|