Sonsuz isim ve sıfatlar Sahibi’ne bir intisap, yani inanmak, güvenmek, dayanmak olan imanın ıstılâhî anlamları çok boyutludur. Dolayısıyla tüm tanımlar, kâinatla da ilgili olan bu hakikatin etrafında halelenir.
* Yaradılışın en büyük gayesi, en yüksek neticesi olan imân; Yüce Yaratıcı ile yaratılanlar arasındaki münâsebetleri fark ve tesis ettirir.
* İman, yüksek derecede, doğru ve pozitif/müsbet düşünce biçimidir. Rûhumuzu tekâmül ettirmek; kabiliyetlerimizi geliştirmek; şuûrlanmak, duygularımıza istikamet vermek; sâir varlık kardeşlerimiz ve kâinatla olan münâsebetlerimizi dengelemek ancak imânla mümkün.
* Derin bir basîret/bakış, ferâset olan iman, her şeyi; öncesi, sonu, dışı, içi, sağı-solu, altı-üstü, geçmişi-geleceği gibi tüm boyutlarıyla görmektir. Diğer bir ifâdeyle, her şeyi olduğu gibi görüp, tanıyıp, algılamak ve kabul etmektir. Yâni, bütün mevcudatı, kendini ve varlık içindeki duruşunu doğru algılayıp tesbit ettikten sonra yerli yerine oturtmaktır. Dolayısıyla imân; Allah’ın tekvinî denen tabiat ve teşriî diye isimlendirilen şeriat, yani, maddî-mânevî kanunlarının hayatımıza aksetmesi; davranışlarımızla örtüşmesidir.
* İmân bir nurdur ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet (yakınlık, kaynaşma), bir emniyet peyda olur ve her şeyle tanışma tesis eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i mâneviye (rûhî/duygusal enerji, güç) meydana gelir ki, insan, o kuvvetle her felâkete, her hâdiseye karşı direnç gösterebilir. Ve öyle bir genişlik verir ki, insan onunla geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.
* Keza imân; pozitif bakış, olumlu davranış biçimidir; hayata doğru istikamet, yön vermektir. İmân, hastalık, sıkıntı, karamsarlık, problem ve felâketlere karşı olumlu yaklaşabilme, onlardan ders alabilme, hatta onları dermana, refaha, ümide, sevaba çevirebilme melekesi/becerisidir.
* İmân, doğru düşünme biçimidir. Doğru algılar ve isabetli düşünürsek bilgi üretimini de pekalâ artırırız. Cehâlet yok olursa, beynimiz değişir ve gelişir. Beynimiz değişirse, duygularımız değişir; genişler. Duygularımız mecrâını bulursa hareket kabiliyetimiz artar. Hareket harareti, yâni enerjiyi getirir. Enerji, eşittir verimli iş, artı üretim, çarpı başarı; bu da, maddî-mânevî ilerleme, yükselme, gelişme demektir.
* İmân; hem nurdur/ışık, hem kuvvettir/enerjidir. Hakikî imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.1
* İmân, bütün mükemmelliklerin madeni ve esası/temelidir.2
* İman; mârifetullah, Allah’ı bilmeye en geniş ve ışıklı fen; bütün gerçek ilimlerin esası, madeni ve rûhu; mükemmelliklerin Kâbesi’dir.3
* İmân tevekküldür, yaşama irâdesi sergilemektir. Karınca ve bitkiler dahil bütün varlıkların hayatına saygı göstermektir.
* İslâmın öngördüğü imân, nefsin arzu ve istekleri yerine Hüdâ’yı esas alır. Allah’a îman eden, emirlerine uyan, nehiylerinden sakınan, duygularını geliştiren ve rûhunu tekâmül ettiren/olgunlaştıran; kendisiyle, duygularıyla barışık, hemcinslerinin kendisinden emin olduğu kâmil insandır.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 284.;
2. Şuâlar, s. 111.; 3-Muhakemât, s. 120
02.09.2006
E-Posta:
[email protected] - [email protected].
|