Erzurum’dan okuyucumuz: “1- İki çocuğu olanlar çocuklarından birisine Peygamber Efendimizin (asm) adını koymazlarsa şefaatinden mahrum kalırlar diyenler var. Doğru mudur? 2- Zübeyir ne anlama geliyor? Kötü anlama gelen isimler değiştirilmeli mi?”
1- Çocuklara güzel isim vermek çocuğun babası üzerindeki haklarındandır ve sünnettir. Sünnet çerçevesinde Peygamber Efendimizin (asm) isimleri, sair peygamberlerin isimleri ve güzel mânâlar ifade eden isimler verilebilir. Çirkin mânâlara delâlet eden isimler verilmez.
Ancak iki çocuğu olup, bunlardan birine Peygamber Efendimizin (asm) isimlerinden birini vermeyenin şefaatten mahrum kalacağı tarzında bir ölçü, bir vücûbiyet, bir ceza ve bir müeyyide Din-i Mübin-i İslâmda yoktur. Bu sözde abartı vardır. Güzel dinimizde abartılara yer yoktur.
Çocuklarımıza “güzel mânâlara” delâlet eden isimler vermemiz sünneti ihya açısından önemlidir ve yeterlidir. Sünnet-i Seniyyeyi ihya edenlerin ise inşallah şefaate ulaşmaları umulur.
2- Güzel isim koymayı tavsiye eden Peygamber Efendimizin (asm) kötü anlamlı veya yanlış anlaşılabilecek isimleri daha güzelleriyle değiştirdiği doğrudur. Meselâ; Harb, Savaş, Acı, Yesâr (sal), Hazn (zor), Asram (kesen), Afire (çorak arazi), Benû Zinye (zinâ oğulları), Şeytan isimlerini anlamsız ve çirkin bularak; Melikü’l-Emlâk (Meliklerin Meliki) ismini Allah’ın gazabını çekeceğini haber vererek—çünkü Allah’tan başka meliklerin Meliki yoktur—; Rebâh (kâr), Necih (kurtulmuş), Bereket isimlerini yanlış anlamaya müsâit bularak çocuklara verilmesini tavsiye etmemiştir. Meselâ, “Bereket orada mı?” diye sorulduğunda, “Bereket yok!” denirse yanlış anlaşılır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bunlardan “Harb” ismini “Selm” (barış) adıyla, “Hazn” adını “Sehl” (kolay) adıyla, “Asram” adını “Zür’a” (eken) adıyla, “Benû Zinye” adını “Benû Reşde (dürüst oğulları= adıyla değiştirmiştir.1
Üstad Bedîüzzaman da sadık talebesi Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin; “Zîver” olan ve “süs, ziynet ve bezek” anlamlarına gelen ismini, “yazılmış kitapçık ve risâle” mânâsında bulunan “Zübeyir” adı ile değiştirmiş ve böylece “ismi daha iyisiyle değiştirme” sünnetini ihya etmiştir.
Zübeyir ismi, “yazılı levha, mektup ve kitap” mânâsında olan ve Hazret-i Dâvûd’a (as) inen mukaddes kitabın adı olan “Zebur” ismi ile aynı kökü paylaşmaktadır.
Demek oluyor ki, ilk bakışta yanlış anlaşılabilecek veya yanlış mânâlar çağrıştıran isimleri daha güzelleriyle değiştirmek sünnettir.
***
Kıbrıs’tan okuyucumuz: “Cenâb-ı Hak rızkımızı tayin ettiği halde neden çalışmak zorundayız?”
Çalışmak zorundayız. Çünkü:
1- İnsanız. Çalışmakla yükümlüyüz.
2- Çalışmak helâlinden istemek mânâsında bir fiilî duâdır. Haram kazançtan Allah’a sığınmak ve kazancın helâlini istemek bizim vazifemizdir.
3- Kendisinin ve çoluk çocuğunun helâl rızkı için alın teri dökenleri Cenâb-ı Allah sever.
4- Çalışmak Allah’ın emri ve bütün Peygamberlerin sünnetidir. Cenâb-ı Hak Kur’ân’da, “İnsan ancak çalıştığına erişir”2 buyurur.
5- Kazancımızdan başkalarını da yararlandırmak, başkalarına yardımcı olmak, başkalarını yedirmek, içirmek, giydirmek ve derdine derman olmak büyük sevaptır. Bu sevap ise çalışmakla elde edeceğimiz helâl kazanca bağlıdır.
Hazret-i İsâ’dan (as) sonra gelmiş salihlerden olan Cercîs Aleyhisselâm helâl mal kazanmak için hiç durmadan ticâret eder, çalışır, kazanırdı. Herkesin zekâtını hesapladığı yıl sonu gelince o malının zekâtını değil, sermayesini hesaplar ve fakirlere dağıtırdı. Derdi ki:
“Benim çalışmam, pazarlara gidişim ve ticâretim ancak fakir fukara içindir. Eğer o maksadım olmasa bütün malımı fukaraya yağma ettirirdim.”3
6- Rızkın tamamen Allah’ın ikrâmı olduğunda şüphe yoktur. Rızkın tek zerresi bile bizim mülkümüz değildir. Yaratıcısı biz değiliz. İkrâm eden biz değiliz. Allah’ın yeryüzünde yarattığı rızkı Allah’ın bize hîbe ettiği âzâ ve organlarımızla kazanıyoruz. Bizi ve sahip olduğumuz tüm kuvvetleri yaratan Allah olduğu gibi, bize çalışma gücü veren de, kazancımıza bereket veren de, bizi rızıkla doyuran da hiç şüphe yok ki Cenâb-ı Allah’tır. Helâlinden kazanmakla, helâl yerlere harcamakla ve şükretmekle vazifeli olan ise bizleriz.
Öyleyse bizim çalışmamız, rızkı Allah’ın verdiği hakikati ile çelişmez.
Dipnotlar:
1- Taç, 5/815- 836
2- Necm Sûresi, 53/39
3- Taberî, 3/174
08.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|