Muhammed Ünverdi: “1- Risâle-i Nur’da icat yaratma mânâsında kullanılmış. İcat kelimesini insanlar veya başka varlıklar için kullanmak doğru olur mu? Meselâ ‘Ben yeni bir makine icat ettim’ demek doğru olur mu? Bilindiği gibi, yaratma kelimesi Cenâb-ı Hak’tan başka hiçbir varlığa isnat edilmez. Risâle-i Nur’a göre Allah’ın icad edişini biraz açar mısınız? 2- İnsan ruhunun alınması olayı nasıl gelişiyor? Ve öldükten sonra insan ruhu nerede bekliyor?”
1- Bütün fiiller Allah’a aittir. Allah’a mahsustur. Allah’tandır. Bize ait fiillerin sorumluluğu bizim olmakla birlikte, bizim fiillerimizi yaratan da Allah’tır. Fakat Allah bize bir irade ve bir iş yapabilme gücü verdiği için, sorumluluğunu da omuzumuza yüklediği için, biz eli mahkûm, fiillerimizde O’na mahsus fiilleri kullanıyoruz. Eli mahkûm diyorum; çünkü biz fiilleri gerçek halleriyle kullanamayız. Fiiller gerçek halleriyle Allah’a aittir. Sadece icat etmek fiili değil, görmek, işitmek, yaşamak, konuşmak, yapmak vs. bizim de kullandığımız, fakat aslen Allah’a ait fiillerdendir. Böyle fiiller çoktur. Böyle ortak fiilleri kullanırken şirk düşüncesi içinde olmamak yeterlidir.
İcad eden şüphesiz Cenâb-ı Allah’tır. O’nun her yarattığı şey yeni bir icaddır. Her varlık O’nun eşsiz icadıdır. Dünya O’nun icadıdır, Âhiret O’nun icadıdır. Dünyanın içindeki her şey O’nun icadıdır. Her yeni gün O’nun bir yeni icadıdır. Keza ahiretin icadıyla bizim istikbalimizi ışıklandıran Allah’tır.1
Bediüzzaman’a göre insan bir cüz’î iradeye sahiptir ve bu cüz’î irade icatsızdır. Yani ne iyiliği, ne de kötülüğü icat etmeye kabiliyeti yoktur. Sadece onunla şerlerin ve kötülüklerin faili, yani işleyeni olabilir. Bunun için de kötülüklerin mesuliyeti insana aittir.
Hayır ve iyilik hususlarında ise, insan iradesi ve insan eli gerçek fail değildir. Çünkü zaten nefs-i emmâresi o iyiliğe taraftar değildir. O iyiliği isteyen Allah’ın rahmeti, icad eden de Allah’ın kudretidir. Fakat insan, iman ile, arzu ile, niyet ile o iyiliğe sahip olabilir. Demek Allah icad eder, kul iman eder. Kul iman ile sahip olduktan sonra da o iyilik, ona evvelce verilmiş olan vücut ve iman nimetleri gibi geçmiş hadsiz İlâhî nimetlere bir şükür hükmünde olur. Allah’ın vaadi ile verilecek Cennet ise, Rahman’ın fazlından başka bir şey değildir. Görünüşte bir mükâfattır, hakikatte ise fazıldır.2 Bu durumda insan bir kısım eşyaya icadı olduğu için sahip oluyor değil; Allah’ın fazlı, lütfu, rahmeti ve ikramı sebebiyle sahip sayılıyor.
Tabiat Risâlesinde eşyayı ve maddeyi Allah’ın var kılması olarak ele alan ve eşyanın icadının Allah’a verilmemesi durumunda bir tek şeyin icadının bütün kâinat kadar müşkül olacağını bildiren Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, bu durumda bir çekirdeğin bir ağaç kadar zorlaşacağını beyan ediyor. İcadın Allah’a verilmesi durumunda ise koca kâinatın bir ağaç kadar, bir ağacın bir çekirdek kadar, koca Cennetin bir bahar kadar, bir baharın da bir çiçek kadar kolayca yaratılacağını açıklıyor.3
Bediüzzaman’a göre kudret, kaderin plânı ve modeli üstünde icad eder.4 Allah’ın iki tarzda icadı vardır:
Birinci tarz icat: Allah eşyayı ihtira ve ibda ile icad eder. Yani hiçten ve yoktan yaratır ve vücut verir. Ona lâzım olan her şeyi de hiçten icad edip eline verir.
İkinci tarz icat: Allah eşyayı inşa ve sanat ile icad eder. Yani hikmetini ve çok isimlerinin cilvelerini göstermek gibi çok ince hikmetler için, kâinatın önceden yarattığı zerrelerinden ve unsurundan bir kısım varlıkları inşa ediyor. Her emrine tabi olan zerreleri ve maddeleri onlara gönderir ve onlarda çalıştırır.
Yarın inşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 12
2- Lem’âlar, 87, 88
3- Lem’alar, 193
4- Lem’alar, s. 195
30.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|