Resepsiyona gelirken biraz durgun bir hali vardı Başbakanın.
Ancak Yargıtay Başkanı Osman Arslan ile birlikte yüksek yargı mensuplarının arasına karıştığında yüzü gülmeye başladı.
Adlî yıl resepsiyonundan söz ettiğimin farkındasınız herhalde.
Asker ve hariciye gibi yargı mensupları da AKP türü muhafazakâr partilere karşı mesafeli duruyorlar.
Bundan birkaç yıl önce bir adlî yıl resepsiyonunda Fazilet Partisi Genel Başkanı sıfatıyla Recai Kutan’a karşı tavırlarını hatırlıyorum da Erdoğan’a gördüğü ilgi karşısında yüzünün gülmesi daha anlamlı geliyor. Önceden sadece Adalet Bakanı şöyle bir uğrar, geçerdi resepsiyon salonundan. Çünkü sabahki açılış programında irticadan başlayıp laikliğin tehlikede olduğundan çıkan Yargıtay Başkanlarının CHP Kurultaylarına rahmet okutan konuşmaları sebebiyle zaten, soğuk bir hava eserdi.
Basın ezberi bozulmasın diye Yargıtay Başkanı Arslan’ın konuşmalarını da, “laiklik uyarısı” anonsu ile geçti. Hem uyarı, hem eleştiri vardı. Ancak tek taraflı değil dengeli uyarıları da vardı.
Başbakanın adlî yıl resepsiyonunda ilgi görüp, millî maç olmasına rağmen bir saate yakın bir süre kalmasını sağlayan, Devlet Konukevinin bahçesinde konuklarla tek tek tokalaşıp, sohbet ederken aldığı teşekkür olmasın. Yüksek yargı mensuplarının eşleri, maaş zammından dolayı Erdoğan’a teşekkür ettiler.
Mehmet Uygun Yargıtay Başkanı olduğu sırada, “Vicdanla cüzdan arasına sıkıştık” demişti. Yüksek yargıya yapılan yüksek zamla cüzdan dolunca vicdanlar da rahatlamış…
Resepsiyona katılım her zamankinden farklıydı. Bunda Başkan Arslan’ın her kesimle diyalog kurmaya çalışan tutumu etkili olmalı. Yüksek yargının başkanları mesafeli olalım derken bazen kendilerini çok kasıp, tepeden bakan, asosyal bir imaj veriyorlar. Ağzını açsan azarlayacak gibi bir tavırları var. Osman Arslan bunun dışında, diyaloğa önem veren bir başkan.
Bir dönemler Uzan’ların televizyonunda yönetici olduğu sırada Erdoğan aleyhinde karalama kampanyası düzenleyen gazeteci Fatih Çekirge de resepsiyondaydı. AKP iktidarının ilk günlerinde, “Bunlar iktidar olduğu sürece medyada bana hayat hakkı yok” diyen Çekirge birkaç yıl medyadan uzak kalmıştı. Kısa bir süre önce Hürriyet gazetesindeki köşesiyle geri döndü. Resepsiyonda Erdoğan’la sohbetlerini izledim, kendisini Pınarhisar Cezaevine uğurlarken yürekli yazılar yazan Ahmet Taşgetiren’in yazı yazmasını engellerken, Çekirge’ye bayağı ilgi gösterdi.
Tezkereyle ilgili değerlendirmesini de o sırada yaptı. “İran’ın nüfuzunun arttığı söyleniyor, sen kabuğuna çöreklenirsen, artar tabiî” dedi. Hani İran’la bir rekabet söz konusu değildi. Hani Şiî hilâline karşı oluşturulmak istenen bir Sünnî kalkanının içine yuvarlandığımız yorumları komplo teorisiydi.
Başbakan bu açıklamaları yaparken, Pakistan Büyükelçiliğinin resepsiyonunda Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın açıklamalar yaptığı haberi geldi. Tabiî hepimiz, Erdoğan’ın, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” şeklindeki talihsiz sözüne cevap verip vermediğini merak ediyorduk. Meslektaşlarımız sormuş, ama konuşmak istememiş. Ama ne söylenmesi gerektiğini de öğretmiş oldu. “Onların her türlü tepkisinin bizim başımızın üzerinde yeri var. Ateş düştüğü yeri yakar. Onun için ne söylenirse söylensin o şehit analarının ellerini öperim.” Bu söz hangi acılı şehit ailesinin acısını hafifletmez.
Resepsiyon da biz siyasileri takip ederken, yargı muhabirleri ortalarda gözükmüyorlardı. Meğer onlar daha mühim bir işin peşindeymiş. Her horoz kendi çöplüğünde ötermiş. Öyle oldu.
“Mustafa Birden konuştu” sözü kulağıma çalınca, neyi kaçırdığımı anladım. Danıştay’a yapılan menfur saldırıdan yaralı olarak kurtulan 2. Daire Başkanı Mustafa Birden desem işin önemini anlarsınız.
Aytaç Kılınç hakkındaki türbanla ilgili yasakçı kararı aldığı gibi, etrafını çizip, çerçevesini belirlemek de Birden’e düştü. Geç oldu ama çok da iyi yaptı. “Bu karar sadece o olayı ilgilendirir” dedi Birden. Sözleri aynen şöyle: “Bu karar bir kişiyi ilgilendiren karar. Sokaktakileri örneğin, Tarım Bakanlığı’ndaki mühendise bunu uygulayamazsınız. Hastanede çalışan bir doktora, dışarıda giyinen bir doktora uygulayamazsınız. Bu sadece bir davacının, verdikleri bir müdürlüğün geri alınmasına ilişkin bir karar…”
Açıklamalarından sonra gördüm Birden’i. Etrafı yüksek yargı mensuplarıyla çevriliydi. Yani bu öyle köşede bucakta yapılan bir değerlendirme değil. Türbanla ilgili kararından sonra karanlık bir suikaste maruz kalmış birisi olarak daha sert konuşması beklenmez mi?
O acısını içine gömüp, kin ve nefretle değil, kararının çerçevesini belirleyip, abartma ya da önemsememe gibi bir tehlikeye maruz kalmamasını sağladı. Tabiî kulak verilirse...
Danıştay kararı üzerine sokakları dahi yasaklı alan ilân eden Cumhurbaşkanı Sezer ile CHP’nin, Birden’in, “Bu tamamen dışarıda olan, çarşıda pazarda, şurada, burada olan bir bayana uygulanacak karar değil” sözlerine de kulak vermesi gerekiyor.
Sezer ve Baykal, herhalde Birden’in laikliğe olan inancından şüphe edecek değiller.
Resepsiyonun yapıldığı bahçede meslektaşlarımdan Birden’in açıklamalarını dinlerken, “Başkan keşke o zaman konuşsa da bu kadar gerilim yaşanmasaydı” diye hayıflanmadım değil. Sanıyorum siz de keşke daha önce olsaydı demekten kendinizi alamadınız...
08.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|