Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Aşırı sıcaklar ve korunma

Son günlerde "cehennem sıcağından" diye tabir edebileceğimiz sıcaklar yaşanmaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde sıcaktan ölenler var. Şu an yeryüzünde özellikle Ortadoğu'da yapılan zulümler gazab-ı İlâhiyi celb etmiş olmalı ki, havayı hararetlendiriyor. Oradaki mazlûmlara kavlî duâmızı eksik etmemekle birlikte, sağlığımızı koruyabilmek için fiîli duâmızı da yapmamız gerek. Bunun için bu hafta aşırı sıcağın insan bedeni üzerinde yol açtığı zararlı etkiler ve bundan korunma me-todlarını paylaşacağız.

Çok sıcak havalarda ve rutubetin arttığı durumlarda, 37 dereceye kadar normal olan vücut ısısı, 40-41 dereceye kadar yükselebilir. Bu seviyeye yükselen vücut ısısı, hücrelerde, özellikle de beyin hücrelerinde tahribat yapar. Aşırı sıcağa maruz kalan bir kişinin, beynindeki ısı ayarlama merkezinin fonksiyonu bozulur ve güneş çarpması dediğimiz ciddi sağlık sorunu ortaya çıkar. Bu sebeple insan beden ve ruh sağlığını korumak için, güneşten, sıcaktan, özellikle de nemli sıcak havadan korunmalıdır.

Sıcağın sebep olduğu acil durumlar ve yapılması gerekenler:

Sıcak bitkinliği: Sıcak havada dışarıda dolaşanlarda sık rastlanır. Aşırı sıcaklarda terleme ile vücuttan sıvı-elektrolit kaybına bağlı oluşan bir durumdur.

Belirtiler; yorgunluk, halsizlik, bayılma duygusu, nabız hızlanması, ateş yükselmesidir. Hastanın şuuru açıktır. Sıcak bitkinliğinin hayatî tehlikesi yoktur ve güneş çarpmasının daha hafif şeklidir. Yerinde ilk yardım tedbirleri ile kısa zamanda düzelir.

* Hasta serin bir yerde istirahata alınır ve sıkı giysileri gevşetilir.

* Sırtüstü yatar durumda bacaklar başa göre yüksekte duracak şekilde ayarlanır.

* Bol miktarda sıvı, özellikle tuzlu ayran içirilir.

Sıcak krampları: Fazla miktarda tuz kaybına bağlı olarak, genellikle bacaklarda, karında ya da her ikisinde görülen ağrılardır. Aşırı sıcakta kalan biri, yeterince su içse bile, tuz kaybını yerine koyamayacağı için sıcak kramplarına maruz kalabilir. Belirtiler; karın ve bacaklarda aniden gelen ve şiddetli ağrı, bulantı, tansiyon düşmesi, hızlı ve zayıf nabız, nemli ve soluk deri.

* Hasta serin bir yere alınmalı, sıkı giysileri gevşetilmeli,

* Bulantı yok ise, 1-2 bardak tuz ihtiva eden sıvı verilmeli,

* Kramp girmiş kasa, kesinlikle masaj yapılmamalı,

* Kişi en az 12 saat aktivite yapmamalıdır.

Güneş veya sıcak çarpması: Aşırı sıcağa maruz kalma sonucu, beden ısısını ayarlayan mekanizmanın bozulmasına bağlı hayatî tehlikesi olan bir durumdur. İlerlemiş sıcak çarpması çok tehlikelidir, tedavi edilse bile hastaların %20' sinin ölme ihtimali vardır. İyileşenlerin ise, sinir sisteminde kalıcı hasarlar oluşabilir, denge ve koordinasyonlarının normale dönmesi ise aylar alır. Ancak ilk belirtiler görüldüğünde teşhis konur ve bilinç kaybından önce tedaviye başlanırsa, iyileşme şansı oldukça yüksektir.

Belirtiler; çok yüksek ateş (40-41 derece), terleyememe, halsizlik, başağrısı, baş dönmesi, bulantı, kusma, nabız hızlanması, cildin kuruması ilk belirtiler olurken, algılama ve koordinasyon yeteneğinin azalması, görme netliğinin bozulması, göz çukurlarının belirginleşmesi, bilincin kaybolması ve komaya kadar giden sinir sistemi bozuklukları ileri belirtilerdir.

Bu belirtiler ortaya çıkar çıkmaz, acilen ambulans çağrılıp, şu ilk yardım tedbirleri alınmalıdır.

* Hasta hemen serin ve hava akımı olan bir yere alınmalı.

* Sıkı giysileri gevşetilmeli.

* Hastanın solunumu kontrol edilmeli (gerekirse hava yolu açılıp sun'i solunuma başlanmalı).

* Hasta su veya vantilatörle soğutulmaya çalışılmalı.

* Ateşi 39 dereceye düşünceye kadar soğutma işlemine devam edilmeli.

Tüm bu durumlara maruz kalmamak için şunlara dikkat edilmelidir.

* Zorunlu olmadıkça, güneş sıcaklığının en belirgin olduğu 11.00-16.00 saatleri arasında dışarıya çıkılmamalıdır. Çocuklar, yaşlılar, kalp ve şeker gibi kronik hastalığı olanların buna özellikle dikkat etmeleri gerekir.

* Kapalı alanların havalandırılmasına, yeterli bir hava akımı sağlanmasına özen gösterilmeli. (Mümkünse klima kullanılmalı.)

* Bol sıvı ve mineral ihtiva eden içecekler tüketilmelidir. Kalp hastalığı veya hipertansiyonu olup, tuzsuz diyet alan kişiler dışında gıdalarla tuz alımı arttırılmalıdır. Tuz kısıtlaması olanlar ise, sıvı ve tuz kaybı yönünden çok dikkatli olmalıdır.

* Hafif yemekler, sulu yiyecekler (meyva, salata, çorba vb.) yenmeli, yağlı ağır yemeklerden ve tıka-basa yemekten kaçınılmalı.

* Dışarıda aktif olarak çalışması gerekenlerin, mümkün oldukça güneş altında korunmasız kalmamaya, ağır eforlardan kaçınmaya ve sık sık, bol bol sıvı tuzlu gıdalar almaya daha çok dikkat etmeleri gerekir.

Hazırlayan: Dr. Selçuk CANSIZ

18.08.2006


Nedir bu protez?

Diş hekimliğinde kaybedilen dişlerin ve komşu yapıların çiğneme, konuşma ve görünüm gibi ağız içi fonksiyonlarını iade edilmesi amacıyla yapılan sun'i aygıtlara protez denir.

Protez çeşitleri

1- Tam protez: Halk dilinde tam damak olarak adlandırılan alt-üst çenede dişi olmayan hastalara yapılan protezdir. Sadece ağız mukozasından destek alır.

2- Bölümlü protez: Bir ya da daha çok dişini kaybeden hastalara uygulanan ve sadece tabiî dişlerden ya da tabiî dişlerle beraber ağız mukozasından da destek alan sabit ve hareketli protezlerdir.

a- Sabit bölümlü protez: Proteze destek olan ya tabiî diş, dişin kökü ya da implanttır. (İmplant: önceki sayılarımızda anlattığımız çivili, vidalı diş olarak bilinen protezler.)

b- Hareketli bölümlü protez: Ağza takılıp çıkartılan protez tipidir. (Kancalı protez olarak bilinir.)

Neden protez yapılır?

Hastalar diş hekimine protez yapılması için çeşitli sebeplerle gelirler. Bazı hasta yemeği tam çiğneyemediğinden, hemen yuttuğundan şikâyetçidir. Başka bir hasta ön diş eksikliği sebebiyle estetik sıkıntısını dillendirir.

İşte eksik dişlerin arkada olması çiğneme fonksiyonunu azaltır ya da hiç yapamaz hale getirir. Bu fonksiyonun iade edilmesi gereklidir onun için protez yapılmalıdır.

Estetik hastalar için çok önemlidir. Özellikle gençlerde kırık bir ön dişinin olduğunu karşısındakinin bilmesini istemez, hatta bu yüzden fazla konuşmamaya çalışır, hatta gülümsemeyi unutur hale gelebilir. Bu da gençlerde psikolojik sorunlara sebep olabilir. Ön bölgedeki eksik dişler bu dişlerle yaptığımız yiyecekleri koparma, parçalama işlevlerini de azaltır.

Yine eksik dişlerin bir başka dezavantajı da fonasyonu, yani konuşmayı etkilemesidir. Bunu özellikle yaşlı yakınlarımız varsa, daha iyi anlayabiliriz. Bazı harflerin telâffuzundaki değişiklikleri fark ederiz.

Dişlerimizdeki başka bir fonksiyonu anlamak için bu yazıyı okuduktan sonra aynanın karşısına geçmenizi istiyorum. Tabiî dişlerimize aynada baktığımızda hepsi yan yana dizilmiştir. Dişler yan yana dizilirken dikkat edin hepsi birbirine kontak yapar, yani hepsi birbiriyle temas halindedir. Alt ve üst çenede ayrı ayrı 16 dişimiz var (20 yaşlar çıkmamışsa 14). Bu dişler en arkadaki dişten itibaren dişin eğiminin gereği olarak birbirine teması sonucu ön bölgeye doğru bir kuvvet oluşur. Her iki tarafta aynı sayıda dişlere sahip olduğumuz için, bu kuvvet en öndeki dişe kadar sağ ve sol taraftan ayrı ayrı iletilir. Ve bu kuvvetler en öndeki iki dişimizin temas noktasında nötrlenir, yani sıfırlanır. İşte dişimizi çektirdiğimizde bu mevcut kuvvet gereği dişlere aynı bir binanın sağa-sola yatması gibi, kuvvetin yönüne göre devrilir. Bu ilişki aynı zamanda alt-üst çenedeki dişlerin birbiriyle de geçerlidir. Alt-üst çenedeki dişler normalde birbiriyle temas halindedir (anahtar-kilit ilişkisi gibi). Özellikle alt arka dişlerimizden birini kaybettiğimizde, üst dişimiz aşağıya doğru uzama eğilimindedir. Bu devrilme ya da uzama olayları sadece diş çekimiyle olmaz. Devrilme olayı tedavi edilmemiş ara yüz çürüklerinde, diş kırıklarında ya da düzgün yapılmamış dolgularda da daha az olsa da görülebilir. Uzama olayı da uygun yapılmamış protezler sebebiyle görülebilir. Sonuçta, doğru yapılan protez geride kalan dişlerin de sağlık devamlılığını olumlu yönde etkiler.

Yine protez yapılmayan hastada, geriye kalan sağlam dişler üzerine gelen kuvvetler, dişlerde aşınma ve dişeti hastalıklarına sebep olabilir. Hatalı çiğneme alışkanlıkları sonucunda da çene ekleminde rahatsızlıklara neden olur.

Sonuç olarak, Cenâb-ı Hakkın bize bir değil, otuz iki adet ihsanı olan dişlerimize çok iyi bakmalıyız. Günde en azından sabah kahvaltıdan sonra ve gece yatmadan önce fırçalamalıyız. Mesnevî-i Nuriye de geçen 'Bir nimetin umumî ve herkese şâmil olması, kıymetinin azlığına ve ehemmiyetsizliğine delâlet etmez.' ¹ düsturunu hatırlamalıyız.

Dipnot:

1- Nursî, M. Nuriye 97

Hazırlayan: Dt. Hasan ŞEN

18.08.2006


6. Devâ

Ey dünya zevkini düşünen

Hastalıktan ıztırap çeken kardeşim

Ebedî olsaydı bu dünya eğer

Esmeseydi firak ve zevalin rüzgarları

Musibetli fırtınalı istikbalde

Manevî kış mevsimleri gelmeseydi

Açmalıydı o zaman sana her şey

Ve ağlamalıydık beraber

Fakat

Madem dünya bir gün bize

Haydi dışarı diyecek

Feryadımızdan kulağını tıkayıp

Bize yüz dönmeyecek

Bızde akıl edelim

O bizi kovmadan

İkazıyla her musibetin

Ömer Faruk TOPÇU

18.08.2006


Tıbb-ı Nebevî: Misvak

Hz. Peygamber (a.s.m.), ağız ve diş sağlığına da gereken hassasiyeti göstermiştir. Peygamberimiz'in misvak kullanmayı tavsiye eden birçok hadisi vardır. Bunlardan birisi şöyledir:

"Cebrail (a.s.), misvak kullanmayı bana o kadar çok tavsiye etti ki, misvak hakkında âyet inecek ve misvak kullanmak farz kılınacak zannettim."

Ağız, mikropların en çok bulaştığı yerdir. Diş çürükleri ve iltihaplanmaların, bademcik, sinüzit, romatizma, kalp, böbrek, bağırsak, safra kesesi ve sindirim hastalıklarına sebep olduğu bilinmektedir. Bunun önlenmesi için ağız ve dişlerin temiz tutulması gerekir. Misvak, tabiî olduğu ve bazı kimyevî maddeler ihtivâ ettiği için diş fırçasından üstün özellikler taşımaktadır.

Misvağın faydalarını şöyle sıralayabiliriz:

1· Selülozun fizikî etkisi dişleri temizler.

2· Uçucu yağlar ve selüloz dişleri beyazlatır.

3· Kokulu reçine ihtiva ettiği için nefesin güzel kokmasını sağlar.

4· NaCl ve KCl'ün ödemi dışarı çekmesi, diş eti iltihaplarını iyileştirir.

5· Uçucu yağlar kabızlığı giderir.

6· Psikolojik etkileriyle siniri teskin eder.

7· İştahı açar.

8· Kaynatılarak suyunun içilmesinin basur hastalığına iyi geldiği tesbit edilmiştir.

9. Ayrıca misvağın, hazmı kolaylaştırıcı, gözü kuvvetlendirici ve baş ağrılarını sakinleştirici özellikleri de vardır.

Oysa diş fırçasının kolay taşınmaması, kullanma ve temizleme zorluğu, yutulan kılların misvağın aksine iltihaplanmalara, hatta apandisite sebebiyet vermesi gibi dezavantajları düşünülürse, misvağın ağız ve diş sağlığındaki yeri daha iyi anlaşılacaktır.

Hazırlayan: Dr. Ali Osman AKDE

18.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004