Ankara çok sıcak bir yaz ayı geçiriyor. Meclis’in tatile girdiği tarihten itibaren, İsrail’in Filistin ve Lübnan’a karşı başlattığı saldırılardan olsa gerek, Ankara’da beklendiği kadar sıcak olmayan siyaset, Eylül ayına yaklaştığımız şu günlerde ısınmaya başladı.
Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) Genel Başkanı Ahmet Türk, bir konuşmasında “Yapılacak ilk seçimde 15 kadar milletvekilini bağımsız olarak seçime göndermelerinin mümkün olduğunu, biraz fazla çalışma, ya da sonradan katılımlarla Meclis’te grup oluşturabilecekleri” yönündeki açıklamalarına karşı bir açıklama ile cevap veren Meclis Anayasa Komisyon Burhan Kuzu’nun çıkışı siyaseti ısıtmaya yetti. Kuzu’nun “bağımsız adaylara baraj uygulanması” yönündeki beyanatları hükümetin bu konuda bir hazırlığı olduğu duyumları, ortalığı alevlendirdi, AKP’yi “demokratlık” sınavında sınıfta bırakanlar oldu.
Kuzu, DTP’nin yasalara karşı bir “hile-i şeriye yöntemi” izlediğini söylüyor ve bağımsızlara baraj formülü için Yunanistan örneğini veriyor. Batı Trakya Türklerine karşı yıllardır bu yöntemin kullanıldığını kaydeden Kuzu, “Müslüman Türk nüfusun önünü kesmek için Yunan makamları bu formüle başvuruyor. Kendi ülkeleri bakımından hassas görüp uyguluyorlar. Batı Trakyalı Türk vekiller seçime başka partilerden giriyor” diye fikrini savunuyor.
AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz ise, “Bağımsız adayların seçilme yöntemlerini disipline etme açısından baraj düzenlemesi yapılabilir” diyerek, hem AKP içindeki fikriyatı dile getiriyor, hem de hukukî konularda sözcü kabul edilen Anayasa Profesörü Kuzu’ya destek veriyor.
Ancak bütün bunlar olup biterken ve karşılıklı atışmalar devam ederken, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın “Demokraside korkularla, kuşkularla hareket edemeyiz. Birisinin bağımsız olarak adaylığını koyup, parlamentoya girmesini önleyecek tedbirler almak, bence antidemokratik bir uygulama olur” şeklindeki sert açıklaması, bir yandan AKP’nin içinin Kuzu, ya da Kapusuz’un dediği kadar net olmadığını, diğer yandan da “demokratlık” tartışmalarının sert bir şekilde yaşanacağı mesajını vermeye yetiyor.
Tartışmaya katılan muhalefet liderlerinden DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, bağımsız milletvekili adaylarına baraj getirmenin “eşitliğe aykırı” olduğunu vurgularken, Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu ise, baraj uygulamasının “milletin vicdanını rahatsız edeceği”ni belirterek, “Böyle bir oyun oynanmamalıdır” diyor. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol ise, seçim sisteminde değişiklik konusunda kendilerine bir şey gelmediğini hatırlatırken, herhangi bir yorumda bulunmuyor.
Bağımsızlara baraj tartışması kuyuya atılan bir taş gibi. Bakalım çıkarmaya kimin gücü yetecek…
* * *
Bu arada AKP seçim yasasında yapılacak değişiklikle ilgili nabız yoklamaya başladı. Henüz hazırlanmış bir teklif olmamasına rağmen, AKP’nin “Seçim Yasası Paketi”nde yer alabilecek teklifler, kulislerde konuşuluyor. Bu teklifler arasında, seçilme yaşının 25’e ineceği, 450 milletvekilliğinin yanında 100 Türkiye milletvekilliği getirileceği, yedek milletvekilliği uygulamasına geçilebileceği ve partisinden istifa edenin milletvekilliği düşebileceği sıralanıyor. Ancak, seçim barajı konusunda AKP’nin kendi içinde daha netleşmediği de konuşanlar arasında…
Seçim Yasası’nda yapılacak değişikliklerin seçimlerden bir yıl önce yasallaşması gerektiği için, 3 Kasım’dan önce TBMM’den geçmesi gerekiyor. Ancak AKP’de bu konuda da farklı görüşler var. Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, yapılacak bir anayasa değişikliği ile ilgili yasanın seçimlerden bir yıl önce çıkarılması engelinin ortadan kalkabileceğini söylüyor.
Seçilme yaşının düşürülmesi ve diğer öneriler için ise, anayasa değişikliği gerekiyor. Bunun için de iktidarın muhalefet ile mutabakatının gerektiğini vurgulayan AKP sözcüleri, Meclis açıldığında bunların hepsini çıkarmak için yeterli sürenin olduğu görüşünü savunuyorlar.
Avrupa Birliği yasaları için 19 Eylül’de olağanüstü toplanması beklenen Meclis’te, Seçim Kanununun da görüşülebileceği ifade ediliyor.
Muhalefet ise, hükümetten seçim paketini bir an önce hazırlayarak kamuoyuna açıklamasını istiyor.
* * *
Şurası bir gerçek, artık bu seçim kanunları ile bir daha seçimlere gidilemeyeceğini herkes kabul ediyor ve seçime kadar olan sürede seçim sistemi ve siyasî partiler kanununda değişiklik çalışmalarının bitirilmesini bekliyor. Seçim sisteminin çarpıklığından kaynaklanan oy oranı ile sandalye sayısı arasındaki dengesizliğin bu dönemde “yasama ve yürütme erkinin sağlıklı işleyişini engellediği”ne dikkat çekiliyor.
Halkın beklentilerine ve Türkiye’nin gerçeklerine uygun bir seçim sisteminin siyasette istikrar ve iç huzurun devamlılığı açısından önemli olduğu, herkes tarafından vurgulanıyor.
Seçim kanunlarının temsilde adalet ve yönetimde istikrar unsurlarını bağdaştıracak ölçüde olması gerekiyor. Son seçimlerde sandığa gidenlerin yüzde 45.33’ü, Meclis’e giremeyen partilere oy vermişti. Son genel seçimlerle birlikte, toplumun neredeyse yarısının parlamentoda temsil edilememesi “temsilde adalet” tartışmalarına yol açtı.
Öte yandan, 1991 seçiminde uygulanan “tercih sistemi”nin “liderin milletvekili” tartışmalarını da bitireceği için, tekrar uygulanmasını savunanları da göz ardı etmemek gerekir.
19.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|