Bir çocuğa “en çok hoşuna giden şey nedir?” diye sorulsa, “annemin şefkatli kucağına sığındığım an” diye cevap verecektir. Birkaç gün önce gazetemizde mülakatı yayınlanan Doç. Dr. Kemal Sayar da bir yazısında aynı noktaya dikkat çekerek “Kutlu bir söz, cenneti annelerin ayağı altına seriyor. Çocuğun cenneti de, gözleri şefkatle ışıldayan bir annedir. Selâm olsun ona” diyerek yazısını bitiriyor.
Bence dünyanın en önemli mesleği anneliktir. Bu iddiama delil olarak Bediüzzaman’ın kasemle söylediği en büyük öğretmeninin annesi olduğu ifadesidir. Ayrıca bu konuda Sayın Sayar’dan istifade ederek iddiamı geliştirmek istiyorum.
İnsan olarak temel psikolojik örgütlenmemiz, hayatın ilk ay ve yıllarındaki yaygın deneyimler ile meydana gelmektedir. Bebek, ilişki kurdukça diğer insanlardan ne beklemesi gerektiğini öğrenir. “İnsanlar duygu ve ihtiyaçlarıma cevap veriyor mu? Yoksa onları saklamam mı daha iyidir. Bana duygularımı düzenlemek konusunda yardım mı edecekler? Yoksa beni hayal kırıklığına mı uğratacaklar?” şeklinde hayatı öğrenen bir bebek, annesinden aldığı ilk ve önemli hayat derslerini, ömrünün sonuna kadar kullanmaktadır. Yukarıda örneğini verdiğimiz sorgulama şekli yenilendikçe “öğrenme” adını verdiğimiz olay meydana gelmektedir.
Ebeveynler bebekle kurdukları iletişim sayesinde yeni sinir hücrelerinin ve yeni sinir yollarının oluşmasına katkıda bulunurlar. İşte kişiliğin oluşmasında en temel etki bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Bebek ağladığında hemen yanına giden anne veya çayını bitirip sonra onun yanına giden bir anne, çocukların gelişimine çok farklı bir biçimde etki etmektedirler. Keza bebeğinden sevgi ile bahseden ve konuşan bir anne ile ondan bir baş ağrısı gibi yakınan annenin etkisi de farklı olmaktadır.
Saldırgan, ihmalkâr anne ve babaların çocukları veya ağladığında yanında annesini bulamayan çocuklar, duygusal gelişmelerinde tutukluk göstermekte hayatın birçok safhasında problemlerle karşılaşmaktadırlar. Hatta bu konu uzman kişilerin ortak görüşü haline gelmiştir. Belki zekâ seviyeleri üstün ve bir çok konuda yetenekli olabilirler, fakat duygusal açıdan kötürümdür bu çocuklar.
Çok şikâyet edilen okullardaki şiddet, uyuşturucu, depresyon, anti sosyal davranış ve intihar eğilimlerinin temelinde o bebeklik dönemindeki gerekli iletişimin sağlanamamış olması yatmaktadır. Başka insanlarla anlamlı bir bağlanma ilişkisi kuramayan gençler onlarında duyguları olabileceğini fark edememektedirler. Bazen ölçüsüz saldırgan da sebepleri arasında yeterli anne şefkatinin olmamasını söyleyebiliriz.
Son yıllarda sinir bilimi konusunda büyük gelişmeler meydana gelmiştir. Beynin sağ ve sol lopları ile bu loplar arasındaki iletişim ile gözlemlenen bilgiler birçok davranışın kaynağının tespitine yol açmıştır. Eğer anne ve babalar çocukları ile yakınlaşıp onlarla oyun oynadıkları takdirde beynin ön bölgesi gelişmekte, çocukların sinir sistemleri aşırı stres yaşamayacak şekilde düzenlenmektedir.
Bu kadar söze anneliğin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için yer verdim. Zira ben ne kadar annelik önemlidir dersem diyeyim, medyadaki kadın simsarlarının olağanüstü gayretleri sonucunda ortaya çıkan şartlanmaların önüne geçemiyorum. Öyle bir şartlanmışlık söz konusu ki dindar insanların birçoğu saplantı haline gelmiş olan “Kadın iş hayatında aktif bir biçimde yer almalıdır” sözüne inanmışlardır. Onlara göre kadın çalışmalı ve aile bütçesine katkı yapmalıdır.
Peki, çalışan kadın, nasıl anne olacak? Cevap hazırdır, ne olacak canım çocuk doğurmasın olur biter veya bir tane çocuk yeter de artar bile…
Kadınların özgürlüğü adı altında ortaya çıkan fakat onların modern köleler haline gelmesine çalışan o kadar çok komite var ki, bunlarla nasıl başa çıkılacağını çok merak ediyorum. Bu ifsat komiteleri kadınları yuvalarından koparmak ve iş hayatına sokmak için ellerinden gelen her şeyi kullanıyorlar. Sanki memlekette erkek bitti de istihdam edilmek için insan aranıyor. İşsizlik sadece bizim ülkemizde değil dünyanın hemen hemen her yerinde birinci sorun haline gelmiş. Erkekler işsiz güçsüz dolaşırken kadınların çocuklarını kreşlere bırakıp iş peşinde koşmaları ne kadar doğrudur.
Atalarımız olanda hayır var derler. Kur’ân’da “Umulur ki sizin kerih, kötü gördüğünüzde hayır vardır” mealinde âyet bulunmaktadır. Bu başörtüsü yasağı sebebiyle yapılan zulme bir de bu gözle bakmak gerekir. Zira diyelim ki okulunu bitirip diploma almış bir kıza hemen şunu diyecekler “Ne? Çalışmıyor musun? Evde mi oturacaksın? Verdiğin bunca emeğe yazık değil mi? vesaire” Güya vatana millete iyilik yapmaya çalışıyorlar.
Sevgili okuyucular, ilim kadın ve erkek her mümine farzdır. İlimlerin şahı da din ilmidir. Bunun için diploma almak mecburiyeti yoktur. Diploma sadece işe girmek için istenen bir dokümandır. İnsanın farz olan ilmi öğrendiğini göstermez. O halde dinimizin açıkça emrettiği başörtüsünden niçin taviz verelim ki…
Dünyanın en önemli mesleği olan annelik ihmal edildiği için bu kadar sorun yaşıyoruz. Şefkatten nasibi olmamış bir genç, nasıl şefkat edebilir. Ona empati kurmayı nasıl öğreteceğiz. Sevgi saygı ancak anne sayesinde mümkündür. Anaokulları, kreşler anneliğin olmaması ile açılan boşluğu dolduramaz. Eğer bana inanmıyorsanız gidin konunun uzmanlarına sorun. Doktorlar beyin loplarından sinir gelişmelerine kadar her şeyi o kadar güzel açıklıyor ki…
Antidepresan ilaçlara o kadar para veriliyor. Oysa sorunun kaynağında kurutulması mümkündür. Eğer her bebeğe ihtiyaç duyduğu ilgi ve dikkat gösterilse pek çok ruhsal sorun önlenmiş olacaktır.
Modern dünyanın değersizleştirdiği anneliği bir parça övebilmiş isem ne mutlu bana…
05.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|