Mesleğimiz haliliye ve meşrebimiz hıllet olarak aziz üstadımız Bediüzzaman tarafından tanımlanmış. Mesleğin haliliye olması davranışların temelinde bir dostluk, kuşatıcılık, hilm ve incitmeyen bir tavır olmasını gerektiriyor. Bu Kâinat Sultanının varlık üzerinde Rahman ve Rahim etrafında şekillenen isimlerinin sosyal hayata ve ferdin davranışlarına yansıyan şekli olmalı.
Acz, fakr, şefkat ve tefekkür mesleğinin bütün prensipleri hıllet ve haliliye mesleği üzerine oturmuş ve Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) Hazret-i İbrahim (r.a.) ile hayata yansıyan ahlâkının ya da genel davranış şeklinin ifadesi olmuştur.
Bu yaklaşımların içinde benlikten kaynaklanan olumsuzlukların hayata en az yansıtıldığı, belki de ideal noktasında hiç yansıtılmadığı bir hal söz konusudur. Bu meslek, Kur’ân’ın en büyük caddesi olarak tarif edilmektedir. Bu caddenin sınırlarını Kur’ân çizmekte ve bu kitap yeryüzünde rahmet ve şefkatin kaynağı, aynı zamanda idrak sahiplerine en güzel ifadesidir. Kur’ân’ın tarzını asrımıza taşımaya namzet Risâlet-in Nur bu anlamda temelinde muhabbet ve haliliye mesleğinin kuşatıcı bir dostluk tarzında yansıması ile oluşur.
Ülkemizde toplumun geneline mal olmuş ve dünyada gittikçe yaygınlaşan şekilde Nurculuk ve Risâle-i Nur müsbet ya da menfi yaklaşımlarla tartışma konusu olmakta, farklı kişi ve kesimlerden farklı fikirler ortaya çıkmaktadır. Yine, kendini Risâle-i Nur’a muhatap kabul eden insanlar arasında farklı anlayışlar ortaya çıkmaktadır. Bu meseleyi hayatlarının birinci meselesi yapmış insanların, aynı eserlerden istifade etmekle ve aynı gayeye yönelmekle birlikte farklı tarzlar ortaya koymaları da kaderin lâtif bir cilvesi ve şahs-ı manevinin şekillenmesinde hücrelerin farklılaşma safhasına benzer bir durum olmalıdır.
Sağlıklı bir gelişme için gereken, farklılıkları olumlu karşılayıp, her organı teşkil eden hücrelerin birbiri ile sıkıca kenetlenip organı teşkil etmeleri ve organların da beden içinde uyum halinde yerini ve görevini alması misali uyumlu sosyal bir beden teşkiline çalışmaktır. Her fert, içinde bulunduğu grubun ya da sosyal organın muhabbetini sonuna kadar yaşamalı, benzer anlayışları olan kişiler arası kenetlenme bir organın hücreleri sıkılığında olmalı organ teşkilinden sonra bir beden haline dönüşebilmek için organlar arası organizasyon süreci başlamalıdır. Canlı her beden gibi sosyal yapılar da büyüyüp gelişirken sıkıntılar, zaman zaman sancılar yaşanacaktır. Bunların aşılması yönündeki gayretler de gelişmeye, pişmeye, olgunlaşmaya vesile olacaktır ve aşının biyolojik bedende hasıl ettiği etkilere benzer etkiler oluşturarak hayatın zorluklarına karşı direnci arttıracaktır.
Risâle-i Nur da artık Türkiye’de ve dünyada üzerinde pek çok fikir beyan edilen, çalışmalar yapılan ve hakkında kitaplar, dergiler, makaleler yayınlanan, konferanslar düzenlenen bir konu haline gelmiştir. Bütün bunlar bir bilgi birikimi oluşturmakta ve insanlığı, dünyayı, hatta kânatı ilgilendiren bilgilerin insanlık şahs-ı manevisinin ayinesindeki yansımasını zenginleştirip güzelleştirmektedir. Bu zenginlik uluslar arası sempozyumlar ve benzeri faaliyetlerle şu an kısmen ve belirli ölçülerde paylaşılmaktadır. Ancak çok daha büyük çaplı ve geniş katılımlı organizasyonlara ihtiyaç baş göstermiştir. Daha da önemlisi bu muhteşem hazinenin şehadet âlemine çıkış zemini olma şerefine nail olmuş ülkemizde bu meseleye gönül vermiş ya da yalnızca ilmî ve meslekî yaklaşımlarla Risâle-i Nur ve Nurculuk hakkında çalışma yapan insanlar arasında bir diyalog ve bilgi paylaşımı için böyle bir zemin bulunmamaktadır.
Gerek dünyada, gerekse ülkemiz içinde bu konuda sağlıklı bir gelişim için ve bu kıymetli hazinenin insanlığa daha uygun şartlarda ulaştırılabilmesi için bu türden medenî diyaloglar hayatî önem kazanmıştır. Aksi takdirde çok yakın bir gelecekte insanlık ve dünyanın manevî ve sosyal gelişimindeki derin tesirleri belirgin olarak gözlenecek olan Risâle-i Nur konusunda söz sahibi olabilmemiz ve bu konuda dünya insanlarına öncülük edip yol gösterebilmemiz mümkün olmayacaktır.
Risâle-i Nur’un dünya insanlığına sunacağı en güzel hizmet, Kur’ân’ın geniş caddesinde dostluk ve bu zeminde dünya barışına hizmet olmalıdır. Bu anlamda dostluk ve hıllet tarzında ortaya konması gereken dâvâ, davranışlarda peygamberî incelik, nezaket, kırmama ve olabildiğince geniş bir kuşatıcılık şeklinde olmalıdır.
“Cadde-yi kübra-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bilmeden dinsizlik kuvvetine yardım etmek ihtimali var...” ikazında bu dostluk ve kuşatıcılık algısından yani haliliye mesleğinden uzaklaşmış olmak kastediliyor olmalıdır. Meslek, dostluk ile Kur’ân’ın geniş caddesinde ve tüm İslâm âlemini içine alacak şekilde tanımlanmıştır ve dinsizlik cereyanına karşı diğer dinlerin mensuplarının da kuşatıldığı bir mânâ ile topyekûn insanlık o geniş caddeye çağrılmalıdır. Bu da Risâle-i Nur’un asrın idrakine sunulması ve ona hizmet edenlerin en dar daireden en genişine kadar muhabbeti ve hılleti temsil eden yaklaşımları ile mümkün olacaktır.
02.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|