Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Kendini beğenmek



Küçüklüğümüzde büyüklerimiz diğer insanlara levm etmememiz konusunda sıkı tembihlerde bulunurlardı. Levm, insanları çekiştirmek, onları hareketlerinden veya maruz kaldıkları durumlardan dolayı ayıplamak anlamlarına gelmektedir. Yine büyüklerimiz, Müslüman kardeşini levm eden insanların, mutlaka bir gün ayıpladıkları kişilerin durumuna düşeceklerini de ifade etmekteydiler. Şüphesiz bu anlayışın dayandığı kaynak İslâm’ın naslarıydı. Bizim dinimizde insanları çekiştirmek, kendini diğer insanlardan faziletli görmek ve insanların maruz kaldığı durumlarından dolayı onları ayıplamak bulunmamaktadır.

Büyüklerimizin şiddetle uzak kalmamızı istedikleri Levm bir nevi gıybetin başka bir çeşididir. Gıybetin hem âyetlerle, hem de Hadis-i Şeriflerle yasaklandığını bilmekteyiz. Aynı şekilde insanların çekiştirilmemesi gerektiği, başlarına gelen musibetlerden dolayı ayıplanmaması gerektiği gibi, sosyal hayatın huzuru için önemli olan kuralları da bizler dinimizin kaynaklarından öğrenmekteyiz.

Din kardeşini çekiştiren, ayıplayan kişilerin, aynı duruma düşmedikleri sürece ölmeyecekleri gerçeği de yine Peygamber Efendimizin (a.s.m) hadisleri arasında mânâsını bulmaktadır. Bütün bu gerçeklerden, levm diye ifade ettiğimiz gayr-i ahlâkî durumun şiddetle dinimiz tarafından yasaklandığını anlamaktayız.

Peygamberler tarihine baktığımız zaman, Allah’ın bu seçkin kullarının başlarına, gelmedik musibet kalmadığını görebiliriz. Onlar her musibete katlanmakla ve sabır göstermekle Rablerinin rızasını kazanmışlardır. Başımıza gelen nahoş olayların benzerleri büyük insanların hayatlarında da görülmüştür.

İnsanlarla yaptığımız bazı sohbetlerde nefislerin ön plana çıktığını görürüz maalesef. Bazen birilerinin hep bir kısım Müslümanları tenkit ettiğini ve onların evlâtlarından ve çevrelerinden örnek vererek, onları yerdiğini istemeyerek şahit olabilmekteyiz. Onlara sorarsanız, kendileri sütten çıkmış ak kaşıktır. Evlâtları ve yakınları ise dünyanın en terbiyeli ve seviyeli insanlarıdır.

Burada karşımıza çıkan çok önemli bir yanılgı, başka insanları itham eden kişilerin, çocuklarının iyi oluşunu kendi meziyetlerine bağlamalarıdır.. Bu duruma göre onlar çocuklarını çok iyi yetiştirmiş, öte taraftan kazara çocukları yanlış yollara tevessül edenler ise evlâtlarına sahip olamamışlardır. Böyle bir yaklaşım içinde olan insanlar için ucb gibi kendi ameline güvenme ve gurur gibi kendi nefsini temize çıkarma gibi helakete götürücü tehlikeler bulunmaktadır.

Oysa bizler hidayet verenin Allah olduğunu ve hatta bazı peygamberlerin çok yakınlarının hidayete ermediğini bilmekteyiz. Burada Hz. Nuh Peygamberin oğlunu ve Hz. Lut Peygamberin hanımını örnek verebiliriz. Ayrıca Asr-ı Saadette bazı sahabilerin evlâtlarının küfür üzerine öldüğünü de bilmekteyiz. Şimdi çıkıp da bu peygamberleri ve Risâlet güneşinin etrafındaki yıldızlar olan sahabileri suçlayabilir miyiz? Bu mümkün ve doğru olmadığına göre, kendisi mütedeyyin ama evlâtları serkeş olanları suçlamaya hakkımız yoktur. Bunu yaparsak levm ve gıybet etmiş olacağız.

Kur’ân-ı Azimüşşanın ayetlerinde “Sizleri mallarınızla ve evlatlarınızla imtihan etmekteyim” mânâsına gelen ikazlar bulunmaktadır. Önemli olan evlâtlarımıza yeteri kadar İslâmî terbiyeyi verip vermememiz. Eğer bu noktada görevimizi yapmışsak evlatlarımızın yanlış yollara düşmesinden sorumlu olmayız. Ama elbette hiçbir inançlı insan evlâdının inançsızca bir hayat yaşamasını istemez. Şâyet böyle bir imtihanla karşılaşırsa evlâdının salihlerden olması için duâ etmesi ve sabır göstermesi gerekmektedir.

Hasılı biz Müslümanları bekleyen büyük bir tehlikedir, kendi ameline güvenmek, kendini daha faziletli görmek. Bu bir nevi şeytanın sağdan yaklaşmasıdır. Zira bizler, İblisin de çokça yapmış olduğu ibadetine güvenen biri olduğunu biliyoruz. Ve onun bu güvenmesi onu lânetli bir hale getirmiştir. Bu durum da, bizim dikkatlice hareket etmemiz gerektiği konusunda bize ders vermektedir. Aklı başında olan insan ameline de nefsine de güvenmez. Unutmayalım ki, işi nefsimize bırakırsak ve Rabbimizin bize hidayetinin neticesi olan yarım yamalak amelimize güvenirsek, hem maddî hem de manevî cihetlerdeki zararlardan kurtulmamız mümkün olmayacaktır.

02.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.09.2006) - Kazanma zamanı

  (19.09.2006) - Duruşumuz

  (18.09.2006) - Din ikinci planda olmayı kabul eder mi?

  (12.09.2006) - Perde arkasındaki tatlı hayatlar

  (05.09.2006) - Kurtarıcı mekânlar ve sohbetler

  (04.09.2006) - Yarınımız da güzel olsun

  (29.08.2006) - Ümitsizlik için sebep yok

  (22.08.2006) - Onu unutamayız

  (21.08.2006) - Etkilenmemek en iyi cevap

  (15.08.2006) - Doğrulardan taviz vermeyelim

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004