O yine geldi.
Evlerimizi, çarşılarımızı, işyerlerimizi, camilerimizi ve herşeyimizi şenlendirdi.
Bunalmıştık, bir nefes arıyorduk.
O geldi, sefâ geldi, hoş geldi.
Bu milletin, dinine ne kadar ilgili olduğunu gösterdi.
Hazırlıklar çok öncesinden başladı.
Her yöreye göre yiyecekler ve içecekler büyük bir özenle hazırlandı.
“Üç aylar” dediğimiz mübarek günlerin son ayına geldik.
Şimdi oruçluyuz, dilimizle, gözümüzle, kalbimiz ile, samîmiyetimizle ve midemiz ile oruçluyuz.
Seksen yıllık bir ibadet kazancı ile karşı karşıyayız. Onu kaybetmemenin hassasiyeti ile günlerimizi geçiriyoruz. Bambaşka bir duygu, bambaşka bir hayat.
Onu Allah emretti. Mü’minler asırlar boyunca bu emre boyun eğdiler. Onun mükâfatını ise Allah veriyor.
Bu emre uymayan mü’minler ise hep aldandı.
Oruç vücuda faydalıdır. Bunu tıp da söylüyor.
Vücuda bir idmandır aynı zamanda. Çok yedik, çok içtik. Kâh Besmele çektik, kâh Besmele’yi unuttuk. Ramazan bize kimliğimizi hatırlattı.
Oysa biz mü’miniz, oysa biz Müslümanız.
İslâm âlemi ayrı bir his ve heyacan ile girdi bu mübarek aya. Camiler cıvıl cıvıl çocuk sesleri ve nefesleri ile doldu. Masum beli bökülmüş ihtiyarlar ön safta namaza durdular.
Minarelerden yanık sesli hâfızlar, selâ ve ezanlar ile kalbimizi mest ettiler. Bu hiçbir güvenlik kurulu ya da resmî gazetede yayınlanan bir emir ve kanun ile yapılmadı. Bu bir gönül işi idi.
28.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|