Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Serdar MURAT

Kim tutar seni ‘Ertuğrul abi’



“Gülmekten öldük” diyen birisine,”Öldüysen, şimdi nasıl konuşuyorsun” diye karşılık vermek üzere hazır kıta bekleyen zevzeklerden oldum olası nefret ederim.

Bu yüzden “Ödeneksizlik, Türk mumyalarını çürütecek” haberini okurken, katıla katıla güldüm.

Ama aynı zamanda da sevindim.

Sevincim 7 bin 500 yıllık mumyaların çürümesine değildi elbette ki.

Hatta ne Amasya’yla, ne Amasyalılarla bir sorunumun olmadığı da kesin.

Hele hele 14. yüzyıldan kalma mumyalarla da bir alıp veremediğim yoktur.

Sevincimi eş, dost ve yakın çevremle paylaştıktan sonra, araştırmaya koyuldum.

Biz hangi yolu, ya da yöntemi bulmuş da, 7 bin 500 yıllık mumyaları çürütecek duruma gelmiştik.

Kafamı kurcalayan soru aslında tam da bu değildi. Ödenek olmaz, gerekli şartlar sağlanamazsa mumyalar çürüyecekti.

Onun bilinmeyen bir tarafı yoktu da, benim asıl merak ettiğim şuydu, sen 7 bin 500 yıllık mumyaları çürütecek yöntemlere sahip ol, ancak 70 yıllık mumya zihniyetini çözecek imkânı bulama...

Tenakuz burada...

Biraz daha açmak istiyorum.

Türkücü Alişan’ın oynadığı “Cennet Mahallesi” isimli dizide bir sahne vardı. Aslında “Darbikatör Baryam” tiplemesinden araklanan bir sahne bu.

Kafasını taşa vurup, geçici hafıza kaybına uğrayan Ferhat, kendisini kurtarıp arabasına alan bir kadının ”Senin adın Tankut” demesiyle birlikte, kendisinin Tankut olduğuna inanır.

Cennet Mahallesi sakinleri, Ferhat’ı bulurlar ancak o kendinin ”Tankut” olduğunda ısrarlıdır. İtiş kakış da sonuç vermeyince, Güllü’nün bulduğu formül devreye girer.

Bu aslında bir roman vatandaşın test edilmesi olayıdır.

Defler, dümbelekler, zurnalar çalmaya, “Cennet Mahallesi” ahalisi oynamaya başlayınca, Ferhat yavaş yavaş kıpırdanır, sonra da oynar. Tam bir roman gibi.

Böylece Tankut değil, Ferhat olduğu ortaya çıkar.

Bizim aydınlarımızın demokrat olup olmadığını test etmek için bu yöntemler geçerli değil elbette ki.

Ama test edip onaylanmış birkaç yöntem de yok değil hani.

Bunların başında dünyanın neresinde bir darbe olursa olsun, bizim aydınlarımız buna ilgisiz kalamazlar. “Bu çağda darbe olur mu?” ”21 yüz yılda bu kafa” filan diye tepki göstereceklerini sanmayın.

Örneğin Tayland’da bir darbe oldu.

Bizim aydınımız ne yapar? Tayland sopası ile Türkiye’deki sivillere gözdağı verir.

Aynen aşağıdaki Ertuğrul Özkök’e ait satırlar gibi:

“Tayland’da askerî bir darbe olmuştu.

Nedense kimse bu darbe hakkında bir şey söylemedi.

Yabancı gazeteleri de yakından izliyorum.

Onlarda da öyle büyük tepkiler yok.

Acaba neden?

Tayland, önemsiz bir ülke mi? Hayır.

Öyleyse?

Ben diyorum ki, askerî darbe üzerindeki bu sessizliğin ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi değerlendirmeliyiz.

Türkiye’de modern hayatın gerilediğine dair işaretler üzerinde bu kadar hassasiyetle duran dünya medyasının, Tayland’daki askerî darbe üzerinde fazla konuşmaya ihtiyaç duymamasının analizini çok iyi yapmalıyız.”

Bu sözleri İlker Paşanın gerçekleşen uyarıları, Büyükanıt’ın beklenen nutku ile birleştirip yorumlamalı mıyız?

Ya da sadece 28 Şubat’ın en güçlü sivil aktörü olan Ertuğrul Özkök’ün zihniyetine mi vermeliyiz. Galiba her ikisine de.

Yeter ki bir düdük ötsün. Bizim aydınlar hemen esas duruşa geçer.

28 Şubat’ın,”Silahsız Kuvvetler”nin bundan sonra, artık rol kapma yarışına tanıklık edeceğiz.

İşte bu yüzden bizde bazı mumya zihniyetleri çözmek, İlhanlılar devrinden kalma Amasya’daki mumyaları çözmekten daha zordur. Çünkü bunlar her defasında kendilerini yenilerler.

Hani reklam da çocuk,”Turkcell’le bağlan hayata” diyor ya, bunlar da darbeyle bağlanıyorlar hayata.

Sezon açıldı kim tutar artık Ertuğrul Beyi. Koş Ertuğrul abi, koş... Tayland’a ne kaldı şurada...

28.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (27.09.2006) - Kırılma noktası

  (26.09.2006) - 301'de samimiyet testi

  (25.09.2006) - 'Pardon' demeden önce

  (22.09.2006) - Beraat kararı avutmasın...

  (21.09.2006) - Topuğa kurşun ya da 301 ısrarı

  (20.09.2006) - Bir çıkar uğruna...

  (19.09.2006) - Savaş yeni başlıyor

  (18.09.2006) - Herşey seçim için

  (15.09.2006) - Terör düzeni...

  (14.09.2006) - Sun’i sancı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004