Hemen kestirmeden söyleyeyim, Elif Şafak kararı hem olumlu, hem de olumsuz unsurlar içeriyor.
Olumlu çünkü, düşünceyi yasaklayan 301. maddeden dolayı açılan bir dâvâ beraatla sonuçlandı.
Olumsuz çünkü, 301.maddenin kaldırılması yönündeki talepler, bu kararla birlikte halının altına süpürülebilir.
“Baba ve Piç” romanında konuştuğu hayalî şahsiyetlerin hayalî diyalogları nedeniyle Elif Şafak hakkında “Türklüğe hakaret”ten dâvâ açılmıştı.
Elif Şafak gibi dünya çapındaki bir aydınımız için açılan dâvâ hak ettiği şekilde dünya gündemine oturdu. Türkiye bir kez daha düşünceyi yasaklayan hatta hayalden bile korkan, aydınlarını yargılayan bir ülke konumuna düştü.
Ancak dâvânın beraatla sonuçlanmasıyla birlikte, düşünceyi yasaklayan yasalarla yönetilmesine rağmen “Türkiye’de düşünce suçu beraat etti” dedirtecek bir karar çıktı.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in, “301. madde konusunda bir içtihat oluşsun, açılan her dâvâ için yasayı değiştiremeyiz” şeklindeki beklentisi bir anlamda karşılanmış oldu. Ancak hukuk tarihine dönüp baktığımız, içtihat oluşması için bir 80 yıla ihtiyacımız olduğu kesin. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’un o konuda çok önemli bir tespiti var. Daha önce 301. maddenin karşılığı olan 159. madde İtalyan Ceza Hukukundan alındığı günden bu yana uygulanmış, değişen konjonktüre göre uygulama alanı bulmuş, ancak bu konuda bir içtihat oluşmamış.
Bizde yargı ne yazık ki, “İçtihatlara göre değil, konjonktüre göre karar veriyor” görüntüsü veriyor.
Eğer Elif Şafak ünlü bir yazar olmasa, eğer olay Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek bir boyuta ulaşmasa mahkemeden jet hızıyla beraat kararı çıkacak mıydı? Buna rahatlıkla evet demek mümkün mü?
Konjonktüre göre, sanığın ünlü ya da ünlü olmamasına bağlı olarak değişen kararlar.
BBC dahi Elif Şafak’ın beraat kararını, “İstanbul’daki mahkeme, AB’nin baskısı altındaydı” yorumunu ekleyerek duyurdu. Mahkeme konjonktürden elbette ki etkilenmiş olabilir. Ancak suçun oluşmadığı kanaatine varıp, düşünce yasağını doğru bulmayan aydınlık bir hukukçu kafası bu kararı neden vermiş olmasın ki...
301. madde sadece AB ile ilişkilerimizi etkilemiyor. Aynı zamanda Türkiye’nin dünyadaki pek parlak olmayan imajına da olumsuz yönde etki yapıyor. Kürt sorunundan, devam eden terörden ve başörtüsü yasağından dolayı sicilimiz pek parlak değil.
Buna bir de dünyada çok ses getiren, aydınların yargılanması eklendiği zaman kapkara bir Türkiye görüntüsü ortaya çıkıyor. Bu boyanın üstüne hangi cilayı sürsen bir türlü parlamıyor.
Bunlar işin bir boyutu. Ama asıl gerginlikler üreten bu madde, yargına zarar veriyor. “Düşünceyi yargılayan, yasakçı bir adlî sistem ve sanıkların konumlarına göre karar veren mahkemeler” şeklindeki bir görüntü Türk adaletinin üstünde bir leke olarak duruyor.
AB’ye giden Türkiye’nin mahkemelerinin üzerinden bazı zihinlerde engizisyon mahkemeleri çağrışımı uyandıran bu görüntüyü kaldırmamız lâzım.
Dışişleri Bakanlığı ve AB Genel Sekreterliği’nin, “301 kaldırılmalı” şeklinde görüş bildirmesine karşın hükümet de öyle bir irade sezilmiyor. Seçimlerde milliyetçi oylara oynamanın verdiği etkiyle siyasî iktidar bundan uzak duruyor. Ancak Başbakan Erdoğan’ın, “iktidar ile muhalefet uzlaşmalı, oturup konuşulmalı” şeklinde bir değerlendirmesi oldu dün.
301. madde konusu hükümetin seçim takvimine bırakılmayacak kadar önemli. 301. maddenin değişmesi konusunda artık aydınların mahkeme salonlarından çıkıp, heyetler oluşturarak işin takipçisi olmaları gerekiyor.
Sadece Elif Şafak beraat etti. Bu kararla birlikte düşünce yasak olmadan çıkmadı.
22.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|