İçinde bulunduğumuz şu günler; yani “şuhur-u selâse / üçaylar”, mü’minler için hem çok büyük bir fırsat, hem de çok önemli bir nimettir. Kıymetini bilen akıl, iz’an, idrak ve feraset sahibi olanlar için “manevî bir fuar, panayır, bayram” hükmündedir. Bu mübarek günler, gerçek ve derin mânâ ve önemini bilenler için değerlendirilecek büyük bir fırsattır.
Neler yapılabilir?
Mânen yeni bir dönemin içinde olduğumuzu fark etmek, en başta gelen bir sorumluluk ve şuurdur. Ondan sonra bu “manevî mevsimin” Âlemlerin Efendisine (asm) gelen hediye ve nimetlerini düşünüp, idrak edip ona göre günlük, aylık, yıllık hayatımızı tanzime, programlamaya gayret etmektir.
Bu manevî atmosferin uhrevî hediyelerinden en önemli olanları:
* Üçaylarda her türlü sevabın en azından ona katlanması.
* Şeytanın hareket sahasının sınırlanması. Rahmet kapılarının açılması.
* Manevî atmosferin bütün cihanı, özellikle de âlem-i İslâmı kaplaması.
* Kalplerin, gönüllerin, akıl ve bedenin manevî hazlarla coşup Allah’a karşı “kulluk” vazifesini daha dikkatli bir şekilde yerine getirmeye çalışma gayreti içinde bulunması… vb. çok önemli kazançlardır.
Şimdi insanlığın önüne yep yeni bir İslâm anlayışı ve perspektifi açan Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Cennetmekân müellifinin bu mübarek aylar olan “Şuhur-u Selâse” konusunda Müslümanlara bıraktığı manevî mirasa ait bazı hakikatlere kısaca bir bakalım.
Hem şahsî, hem ailevî, hem de İslâm dünyasını kuşatan bir sıcaklığı, atmosferi, manevî kazancı öne çıkaran, çok önemli bir kuvveti keşfedip Müslümanların önüne koyan müthiş bir tesbit: “Şuhur-u selâse ve muharremede âlem-i İslâmın manevî havası, umum ehl-i imanın ahiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı sâfileştiriyor, güzelleştiriyor, müthiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor.”
İşte imanlı gönülleri bu manevî havanın önemine karşı uyaran bir hatırlatma ve ihtar: “Evvelâ: Sizin, bu mübarek şuhur-u selâse ve içindeki kıymettar leyâli-i mübarekeleri tebrik ediyoruz.”
Bütün duyguların “maddiyata” yöneldiği böyle bir zamanda, üç ayda “seksen sene” manevî bir ömür kazandıracak hakikatin ifadesi: “Evvelâ: Seksen küsûr sene bir ömr-ü manevîyi sizlere kazandıracak olan şuhur-u selâse-i mübarekeyi ve bilhassa bu geceki leyle-i Regaibi tebrik ediyoruz.”
Duâların kabulünün öne çıktığını nazara veren, şahs-ı manevîyi öne çıkaran nazik bir ihtar ve yardım çağrısı: “Fakat bu şuhur-u mübârekenin eyyam ve leyâli-i mübarekesinde halis duâlarınızla bize yardım ediniz.”
Bu mübarek ayların kıymetini takdir bâbında söylenen bir ikaz, hatırlatma ve bir hayat tecrübesini paylaşma gereğinin ifadesi: “İkinci mesele: Ben hem kendimde, hem bu yakındaki Risâle-i Nur talebelerinde şuhur-u muharremeden sonra bir yorgunluk ve şevkte bir fütur görüyordum.”
Dünya hayatının cazibesinin çekim sahasını ve tehlikesini hatırlatan önemli bir tesbit: “Şuhur-u muharremeden sonra, hususan bahara yakın, hayat-ı dünyeviye gafleti bir derece fütur vermekle beraber, bazı sarsıntılar ve hastalıklar ve askerliğe gitmek cihetinde Risâle-i Nur’un hizmetine bir derece zaaf gelmiş diye endişe ediyordum.”
Şimdi inananlara düşen görev: En büyük nimet olan hayat dahil, bu dünyada maddî ve manevî bütün kazançları bize lütfedip bahşeden Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluk vazifemizi yerine getirip, verdiği maddî ve manevî nimetleri bu mübarek aylarda onun emri doğrultusunda onun yolunda—meşrû dairede—sarf etmek olmalıdır.
Gölgesi üzerimize düşen, ayların sultanı mübarek Ramazan ayından önceki bu mübarek günlerin idrakini bilerek, birlikte, hakkıyla değerlendirebilmek ümit, temennî ve duâsıyla...
16.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|