Hayat, kâinat ağacının en tatlı meyvesi.
Hayatın meşrû dairedeki olaylarında var olan tat içinde tat! Zevk içinde zevk! Lezzet içinde lezzet!
“İnsan olma”, Allah’ın muhatabı olma... Ve zeminin halifesi makamında bulunma gerçeğini kavrama ise; şereflerin en şereflisi bir makam.
İnsanoğlunun da en tatlı nimeti ve hayatının meyvesi evlâtlarıdır.
“Evlâtlar!” ve onların bunca sıkıntı ve dertlerine katlanabilmek için kalplere verilen sevgi ve şefkat!
Evlâdın evlâdı, hayatın en tatlı hayattar meyvelerinin en başında gelen “torun” sahibi olma! Torunların en şereflileri, Kâinatın Efendisinin mübarek sırtında taşıdığı ve üzerinde titrediği en büyük dünya nimetlerinden olan Hz. Hasan ve Hüseyin’e karşı olan ilgi, alâka ve sevgisi... Onların bir Müslümanın hayatındaki yeri... Bizlere düşen sorumluluk...
Bu gün dünyadaki nurânî silsilenin kaynakları olan bu “iki cana”, Nebîler Nebîsinin (asm) gösterdiği ihtimam, şefkat, sevgi ve yakınlığın önemi, sırrı ve muamması!
Şanlı ecdadın torunları olan bizlerin, dedelerimizin emanet ettiği mukaddes değerlere tam mânâsıyla sahip çıkma anlayış ve idrakimiz...
Kalplere, Allah tarafından konulan, sevgi ve muhabbet duygularının aile bağlarındaki yeri...
Karşılıklı sevgi, saygı ve aşkların nasıl olacağı konusunda Kur’ân’ın hükümleri...
İşârâtü’l-İ’câz tefsirinin, 194-197. sahifelerindeki nikâh ve evlilik konularındaki harika yorum ve tesbitler, İslâmiyetin ulvî prensiplerinin her insanın ruhuna ne kadar uygun olduğunun açık delilleridir.
“Torun” sahibi olmak ve onların gelecekleriyle yakından ilgilenmek, maneviyatlarına sahip çıkma konusunda dedeler ve nineler olarak, ecdad yadigârı ve Osmanlı mirası emanete olan vefa borcumuz...
“Torun” kelimesinin anlamının lügat ve örfî mânâlarından çok daha ötelerde bir duygu olduğunu Cenâb-ı Hak üç yıl önce bu fakire de nasip etti. Bir çok dedenin “torun sevgisi” ve muhabbetinin, dünyadaki en son zirve noktası olduğunu ancak bu zevki tadanlar bilir.
Geçen günlerde dünya tatlısı torunum Muhammed Furkan’la, bire bir ve baş başa yaptığım on iki saatlik yolculukta tattığım zevk, hayatımın en müstesna bir ânı olarak hatıralarımda kalacak. Sevgi, aşk ve şefkatin, aslında fedakârlık, tahammül, sabır ve katlanma olduğunu anlatan müstesna bir hayat kesiti ve dersi olduğunu böylece bire bir anlamış oldum. Yol boyunca birbirimizi anlamada kullanma fırsatını bulduğumuz derin sevgi ve kalbî bağın, bir beden ve duygu dili olarak tezahür etmesidir.
Eşimin, kızımın ve damadımın bu kadar uzun yolculuğuna, üç yaşını bile doldurmayan bir çocukla çeşitli sebeplerden dolayı katlanamayacağım endişelerine aldırmadan çıktığımız bu küçük macerada, “dede-torun” arasındaki o tarifi güç sevgi bağının, müthiş ve unutulmaz bir yol arkadaşlığına dönüşmesi, elli yedi yıllık ömür ağacımın en tatlı ve müstesna meyvesi olmasıdır. Bu münasebetle buradan çıkaracağım ders: Allah’a olan sevgi ve bağlılığımın da bir derece kıyaslamasına ulaşmamdır. Cenâb-ı Hakka sonsuz şükrederken, O’na karşı acz ve kusurumu bir defa daha en derin boyutta anlamamdır.
Bana bu sonsuz zevki yaşatmaya vesile olan sevgili kızıma, damadıma ve de bunun asıl kahramanı olan torunum Muhammed Furkan’ıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Sizlerle paylaşmak istediğim ana konu ise; muhabbet, şefkat ve sevginin en güzel tarifini yapan ve manevî boyutu olan hayatın içindeki hiçbir konuyu atlamayan Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin varlıklar arasındaki müthiş alâka ve ilişkilerdeki İlâhî boyutlara yaptığı atıf ve referanslara biraz daha hakkalyakîn yaklaşmış olmamdır. Risâle-i Nur Külliyatının çeşitli bölümlerinde, en küçük varlık olan serçe kuşlarından arılara; karıncadan sarı bir çiçeğe; çam kozalarından nebatî çekirdeklere kadar hayatın her karesi ve olayı hakkındaki ihtimam, dikkat ve dakikliğine olan yakınlığı ve alâkasının ne kadar yerinde olduğunu bu olay vasıtasıyla bire bir yaşamamdır.
Yoksa, küçük bir çocuk, basit bir yolculuk ve de şahsî aile yakınlığı, bir ferdî zaaf ve günlük mutat olay olan bir konuyu değerlendirme arzusunda olmam değildir.
Hayatın gerçek yüzünün, küçük-büyük, basit-önemli yanlış algılamasından uzak bir şekilde olduğunu ve tatlı cilvelerini dostlarla paylaşmaktır.
Manevî ve maddî meşrû zevklerin zirvelerinde bir hayat geçirme dilek ve temennisiyle.
24.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|