Goethe Üniversitesi Arap-İslâm Bilim Tarihi Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Fuat Sezgin, “Müslüman bilim adamları duraksamasaydı atom iki yüzyıl önce parçalanabilecekti. Modern anlamıyla birçok bilim dalının kuruluşu ve kökeni Müslümanlara dayanıyor. Bugünkü Batı medeniyeti İslâm medeniyetinin çocuğudur, devamıdır. Ancak bugün bunu ne Batılılar, ne de Müslüman dünyası biliyor” diyor.
Matematik, tıp, astronomide olduğu gibi, Portekizlilere mal edilen modern denizcilik biliminin de kurucusunun Müslümanlar olduğunu söyleyen Sezgin’e göre, 15. yüzyılda Müslümanlar denizde mesafe ölçebiliyordu.
Batılıların “Müslümanların bizden çok ileride olduklarına şüphemiz kalmadı. Ama nasıl oluyor da bu kadar ileri insanlar bugün bu kadar geri haldeler?” sorularına mukabil “Ben de 60 yıldır bu sorunun cevabını arıyorum” diyen Prof. Sezgin, “Evvelâ, umumiyetle dinin veya dinin bir müessesesinin gerilemede mesul olduğuna inananlar var. Ben bunu tamamıyla reddediyorum. İslâm dini, bu ilimleri hiçbir medeniyette tanımadığım bir şekilde geliştirdi ve zirveye çıkardı. Himaye etti. Tabiî bu, İslâm dünyasında mutaassıplar yoktu mânâsında değil. Ama onlar hiç tesir icra edemediler... Din, ilmi teşvik ediyordu, asla baltalamıyordu. En büyük alimlerin, tabiî ilimler sahasındaki kitaplarını okuduğumuz zaman bakıyoruz Bismillah ile başlıyor, Elhamdülillah ile bitiyor. Modern bir bilim adamı nasıl çalışıyorsa onlar da öyle çalışıyorlardı. Bu şartlar altında Müslüman dünyada ilim büyük bir gelişme gösterdi. 16. yüzyılın sonlarına doğru İslâm medeniyeti ve bilimi duraklamaya başladı”1 diyor.
İstatistiklere göre, bugün de 6 bini aşkın ilim adamı ve akademisyeni Batı üniversite ve araştırma merkezlerine kaptırdık. Buna beyin göçü deniyor.
Beyin göçü, bu değil aslında. Çünkü, oralarda yine ilim-fikir üretiyorlar. Asıl beyin göçü kahvelerde, tv karşısında ve mezarlarda! Acaba hiç çalıştırılmadan kaç yüz milyon beyin mezara göçtü; kaçı kahvelerde ve tv karşısında öldü!
Beyin araştırmaları ve sinir-bilim dalı uzmanları, bir insanın günde ortalama on bin sinir hücresini yitirdiğini, ömrü boyunca da yüzde 5’lik bir kaybı olduğunu belirterek, bunu önlemenin yolunun, beyni kalıpsallıktan çıkartıp şaşırtmaktan ve hafıza geliştirme yöntemlerini kullanmaktan geçtiğini tesbit etmişlerdir.
Beyin hücrelerinin ölmesinde en büyük faktör strestir. Strese yol açan ise olumsuz düşüncelerdir.2 Beynimizin hafıza şubesinin zayıflaması ve harap olmasının bir diğer sebebi, daha doğrusu en büyük sebebi, onu çalıştırmamak, yeni bilgilerle takviye etmemektir.
Kullanılmayan duyu ve uzuvlarımız tıbben dumura uğradığı gibi, birer cevher olan zekâ ve hafıza da çalışmazsa paslanır. Beyin hücreleri dışındaki tüm vücut hücreleri hemen her sene kendisini yenilemektedir. Beyin hücrelerimizin yedi yılda bir yenilendiği ve beyin hücrelerinin ölümünün, yaşlılıktan değil, kullanılmamasından ileri geldiği ifade edilmektedir. Nörolojik araştırmalar, beynin çalıştırılmadığında hantallaşarak sair uzuvlar gibi kireçlendiğini göstermiştir.
Bilhassa televizyonun düğmesine hâkim olmalı; bu mümkün değilse ya ondan uzak durmalı, ya da onu evden uzaklaştırmalıyız. Yoksa o beynimizi göçürecek!
Dipnotlar:
1. Zaman, 12.04.2004.;
2. Prof. Dr. Nurselen Toyga, Yeni Asya/25 Mart 2003.
16.09.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|