Vakıf faaliyetleri yeniden ele alınmalı
Daha önce yine bu gazetede ve yine bu sütunlarda yazdığım gibi, Türkiye’de bir “vakıf vurgunculuğu” almış başını gidiyor. Vakıfları denetlemekle ve bu vurgunculuğu, başka bir ifadeyle soygunculuğu önlemekle yükümlü olan Vakıflar Genel Müdürlüğü ise, olanları sadece seyretmekle yetiniyor..
Bilindiği gibi, “vakıf kurmak” demek, maddî değerinden yararlanılmak üzere bir mülkü, “Allah’ın mülkü” saymak demektir. Onun içindir ki, vakıflar “temlik” (sahiplendirme) ve “temellük”den (sahiplenme) uzak tutulurlar. Yani, vakıflar hiç kimsenin tapulu malı değildir.
Ecdadımız, halkın arasındaki “sosyal adalet”i yüzyıllarca ve büyük ölçüde vakıflar aracılığıyla sağlamışlardır. Bu kuruluşların imkânlarından sadece muhtaç olanlar yararlanmış, ihtiyacı olmayanların yararlanması bir yana, onlar bu kuruluşlara daima destek vermişlerdir.
Cumhuriyet’ten önce (Osmanlı’da) fıkıh hükümlerine göre yönetilen vakıflar, 1924 yılından itibaren Şeriye ve Evkaf Vekâleti’ne bağlandılar. Bu tarihe kadar “Mazbut Vakıflar” ve “Mülhak Vakıflar” olarak faaliyet gösteren bu kurumlardan, 1935 yılında çıkarılan bir kanunla Mazbut Vakıfların yönetimini devlete, Mülhak Vakıfların yönetimini ise, mütevelli heyetlere bırakıldı. Nihayet, 1967 yılında 903 numaralı kanun çıkarılarak, Medenî Kanun’da yapılan yeni bir düzenleme ile vakıflar bugün geçerli olan yeni bir hukuk düzenine kavuşmuş oldular.
DENETİM, VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NDE
Mazbut Vakıfları yönetmek, Mülhak Vakıflarla, Cemaat Vakıflarını ise denetlemek ve de anıtsal eski eserlerle, mabetlerin bakım ve onarımını yapmak için, 1924 yılında ve Başbakanlığa bağlı olarak bir “Vakıflar Genel Müdürlüğü” kuruldu. Ve bu kuruluşa, toplumda “sosyal yardım” amaçlı bir çok görev verildi. Genel bütçeden düzenli ödenek alan ve idaresi altındaki bir çok gayri menkulden de kira geliri sağlayan Genel Müdürlüğün, ayrıca bir de bankası var. Gerçi, bankanın yine banka olan başka ortakları olsa da, kurumun çok büyük gelir kaynaklarının varlığı ortada.
Bu kadar çok gelir kaynaklarına ve yüksek gelire sahip olan, ancak üstlendiği hizmetleri gereği gibi yerine getirmediği anlaşılan Genel Müdürlüğün, denetimi altındaki vakıfları ise, hemen hiç denetlemediği anlaşılıyor. Çünkü, bugün sayıları 6000’i geçmiş olan vakıflardan amacına uygun hizmet veren ve sosyal yardımlaşmaya katkı sağlayanlar parmakla gösterilecek kadar az. Bir çoğunun yolsuzluk batağına saplanmış olması ise, işin cabası.
DERNEKLER KAPATILINCA,
VAKIF KURMAK MODA OLDU
12 Eylül askerî yönetimi, daha önce adı siyasî olaylara karışan dernekleri bahane ederek, bütün dernekleri kapattı. Dernek kurulmasına daha sonra izin verilmiş olsa da, vakıfları daha sağlam görenler, bu defa vakıf kurmaya başladılar.
Vakıf kurmanın amacı, mal ve para toplamak değil, aksine ortaya konan bir mal varlığının hayır amaçlı kullanımıydı, ama onlar tam tersini yaptılar. Yani, kurdukları vakıflar için yardım toplamaya başladılar. Bu arada bazı kamu birimleri de vakıf kurmaya başlayınca, kamu hizmetleri neredeyse paralı hale geliverdi.
Hele, bu iktidar döneminde kapatılan Okul Koruma Dernekleriyle Eğitim Vakıfları, özellikle kayıt dönemlerinde öğrenci velilerini soyup soğana çevirdi.
Ortaya koydukları sembolik para ve mal varlıklarıyla, amaçları ve art niyetleri belli olanlara vakıf kurma izni vermek ve onları denetlememek, hep Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün görevi gereği gibi yapmamasından ileri geliyordu.
İŞTE, BAZI ÖRNEKLER...
“Kamu Vakıfları Vurgunu” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye’deki vakıf soygunlarına dair sayısız örnekler var. Meselâ, T.C. Merkez Bankası çalışanları için kurulan ve sermayesinin tamamına yakını banka tarafından ödenmiş olan vakıf, bugün devletin ödediği maaştan başka emeklilerine ayda en az 3 bin YTL (üç milyar lira) ödüyor. Üst düzey mensuplarına ise, ayda 22 bin YTL ile 32 bin YTL arasında değişen miktarda emeklilik maaşı ödeniyor. Vurgunu ya da soygunu görüyor musunuz? Vakıflar Genel Müdürlüğü ortaya çıkıp da, “Bu nasıl vakıf böyle? İnsan, tamamen kendi çıkarı için böyle bir vakıf kurabilir mi?” demiyor, belki de diyemiyor?
Bu müthiş soygun, Başbakanlık Denetleme Kurulunca aylar önce yetkililere rapor edildiği halde, henüz hiçbir işlem yapılmamış olması ise, beni artık şaşırtmıyor. Çünkü, aklıma hep “zincirleme ilişkiler” geliyor.
Türk çocuklarının daha iyi eğitim imkânlarına kavuşması için kurulan Millî Eğitim Vakfı’nın, amacına aykırı olan uygulamalarını da, yine bu sütunlarda yazmıştım. Vakfın, İstanbul, Ankara ve İzmir’de açtığı özel okullarda başarılı, ancak “yoksul” öğrencilerin parasız (burslu) okutulması gerekirken, varlıklı ailelerin çocuklarının da burslu okutulduğunu, artık herkes biliyor. Bunu denetleyeni mi soruyorsunuz? Yok tabiî…
İŞTE, MİDE BULANDIRAN BAŞKA BİR ÖRNEK!
Kalp hastalıklarının teşhis ve tedavisi için kurulan ve İstanbul/Şişli’de faaliyet gösteren Türk Kalp Vakfı (TKV), bugünlerde hizmetleriyle değil, artık yolsuzluklarıyla anılıyor.
Nasıl anılmasın ki? Vakıf, özel uçağı bile olan tanınmış bir ses san'atçısının oğlunun sağlık taramasını “ücretsiz” yapmış. Nasıl mı? Yoksul hastalara uygulanan ve adına “Gratis sistemi” denilen uygulama bu kişiye de yapılmış.
Daha açıkçası bu sanatçı fakir gösterilerek, alınması gereken 818 YTL alınmamış.
Belirlenen yolsuzluk bununla sınırlı değil tabiî. Tahkikatı yürüten müfettişin raporuna ekli listede, vakıftan parasız yararlanan daha bir çok iş adamı, san'atçı ve üst düzey kamu görevlilerinin isimleri var.
Bu Vakfın, Senedi’nin “amaçlar” başlıklı kısmında ise, aynen şöyle yazıyor: “Vakıf, maddî yönden muhtaç ya da yetersiz kişilerin bakım ve tedavilerini yapar veya yapılmasına yardımcı olur.” Bakınız, amaç ne diyor, onlar ne yapıyor?
Öte yandan, yolsuzluk batağına iyice saplanmış olan bu Vakfın, halen 698 milyon YTL (698 trilyon lira) borcuna karşılık, 154 milyon YTL (154 trilyon lira) alacağı varmış. Eh, yolsuzluğu çok olan bir kurumun, borcu da işte böyle çok olur.
İşin daha da ilginç bir yanı var. Vakıf kendisine ait binaların arasında kalan ve kendisine ait olan otoparkı yıllardan beri kiraya veriyor. Aldığı aylık kira ne kadar biliyor musunuz? Sadece 100 ile 350 YTL arasında değişiyor. Bu para bile, yıllarca kiracıdan tahsil edilememiş. Kiracı, acaba kimin yakını?
Bu rapora karşılık, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Vakfın Başkanı’nın görevden alınmasını istemiş. Başkanı, kimin görevden alacağı ise, belli değil. Belli olan bir şey varsa, o da, Başkanın görevine aynen devam edeceği ve yapılan bütün bu yolsuzlukların yakında “örtbas” edileceğidir.
Diğer taraftan, özel üniversite açabilmek için kurulan vakıfların da iyi denetlenmediği ortada. Çünkü, bu vakıfların kuruluş amaçlarına uygun olarak vermeleri gereken burslar, son derece sınırlı. Bu durumda, bu vakıfların sadece kâr etmeyi düşündükleri anlaşılıyor. Hiç değişmeyen yönetim kadroları ise, tam bir “Aile Şirketi”ni andırıyor.
TÜRKİYE’DE, VAKIF FAALİYETLERİ
YENİDEN ELE ALINMALIDIR!
Son 40 yıldan beri, Türkiye’de vakıf faaliyetleriyle ilgili yasal hiçbir düzenleme yapılmadı. Bütün bu olup bitenler karşısında, Vakıflar Genel Müdürlüğü ya görevini yapmıyor, ya da mevzuat yetersiz kalıyor.
İktidar partisinin vakıf kuruluşlarıyla eğer siyasî bir bağlantısı yoksa ve bu ulvî kurumların amacına uygun düzgün işlemesini istiyorsa, vakıflarla ilgili mevzuat yeniden ele alınmalıdır. Vakıf hizmetlerine karşı yalnız iktidar değil, muhalefet partileri de duyarlı olmalıdır.
Özellikle kişisel çıkarlar için vakıf kuranlara ve hizmet yerine yolsuzluk üretenlere karşı, mutlaka yasal bir yaptırım getirilmelidir.
Ama siz, bundan sonra olabileceklere karşı kanaatimi sorarsanız, merak etmeyiniz hiçbir şey değişmeyecektir.
|