Bir değişiklik yapalım, Türkiye özlemimizi bir nebze olsun dindirelim diye “lahmacun” yemeye karar verdik. Bu sebeple de bir Türk lokantasına doğru yola çıktık. Daha restoranın içine girer girmez mahzeni andıran bir görüntü gözüme ilişti. Düşünün şimdi, büyük içki şişelerinin arasından salona doğru yürüyorsunuz, ama kapının girişinde Anadolu motiflerinden esinlenilmiş kilimler, testiler ve bakır kaplarla karşılaşmışsınız. Siz olsanız, öyle bir girişten, böyle bir gelişme bekler misiniz? Ben de beklemiyordum.
Boşver, dedim. Burası Amerika, adamlar para kazanmak zorunda. Hem ben yemeğimi yerken bu mahzeni görmeyeceğim. Sonuçta bu memlekette çok fazla alternatifimiz yok. Daha önce gittiğim Amerikan restoranlarının hiçbirinde görmediğim bu manzara, dışardan sanki “Türkler içmeden yaşayamazmış gibi” algılanıyordu. Hemen o mekândan ayrıldım. Orada bir tepki koymak gerektiğini düşündüm. Benim milletimin temsilciliğini üstlenmiş (belki de bunun hiç farkında olmayan) bu yerde, başımdaki örtümle oturmayı kendime yakıştıramadım.
Gurbette olanlar küçük bir hatırlatma size: Her gördüğünüz Türk, Afganistan, Lübnan restoranlarını helâl sanmayın. Her gördüğünüz Çin, Hint restoranını da haram sanmayın. Sizden son derece farklı kültürlerin lokantaları (Çin, Hint, vs.) sizin yiyecekler konusundaki hassasiyetinizi bilip ona göre yemek hazırlıyabiliyor, (tabiî bunda maddî kaygılar da sözkonusu) fakat gel gelelim bir Afganistan lokantası “Hangi et helâl ki bu zamanda?” diyebiliyor.
Bunları duyduktan sonra, Türkiye’de güvenip gittiğim her yere, artık şüpheyle bakmaya başladım.
Yiyecek alış verişlerine gelince;
Önceleri, kendi ülkemizde alacağımız yiyecek malzemelerinin muhtevasını çok da fazla araştırmamıza gerek kalmadan alış veriş yapabiliyorduk. Fakat bu ülkede, nerede helâl et satılıyor, hangi ürünü rahatlıkla alabiliriz, çok iyi bilmek gerekiyor.
Helâl et satan Arap marketler dururken, nasıl olsa Müslüman memlekette yaşamıyorum diye herhangi bir marketten et alış verişi yapan (balık dışında) Türkler de var. “Dört mezhebin kestiği helâldir” anlayışında olan bu arkadaşlar, hayvanların şoklanarak öldürüldüğünden habersiz olmalılar. Çünkü bu ifade kesim için geçerli. Konu ile ilgili, dinî otoriteler, farklı açıklamalarda bulunsalar da, sonuçta en güzeli şüpheli şeylerden kaçınmak.
Amerika’da para kazanmak için, pizzanın içine “domuz eti koymak zorunda kalan” Türk pizzacıları var. Bu durum, benim uzun zaman aklımı kurcaladı. Acaba gerçekten gayr-i müslim memlekette yaşamak, kişiye böyle bir tavizi mübah kılar mı?
Bir İlâhiyat doçentinden öğrendiğime göre: “Haram lokmanın memleketi olmaz. Çünkü haramdan rızık olmaz.”
Bunun yanında birtakım hassasiyetleri bünyesinde barındıran ve bu devir için detaycı tabir edilen Türkler, şu hususlara çok dikkat ediyor. Pizza alırken, garsonların kesmek için kullanacakları bıçağı değiştirmelerini rica ediyorlar. Çoğu zaman dışarıda yiyebilecekleri yegâne şey balık oluyor. Her yerde rahatlıkla bulabilecekleri “Subway”den balıklı sandviç alacakları zaman, garsonların eldivenlerini değştirmelerini istiyorlar.
Marketlerden yaptıkları yiyecek alış verişleri sırasında, alacakları her şeyin (U) (D) (K) damgasına sahip olup olmadığını kontrol ediyorlar. (Bu işaretler, ‘Yiyeceklerin muhtevasında Yahudiler için yenmesi sakıncalı bir madde yoktur’ anlamına geliyor.) Müslümanlar da aynılarını yemedikleri için alınmasında bir sakınca olmuyor. Eğer bu damgalardan yoksa içindekiler kısmını tek tek okumanız gerekiyor. (Ben en çok ekmek bölümünde zorlanmıştım. Ekmekler genelde fazla dayansın diye yenmesi caiz olmayan “mono–and diglycerides” içeriyor. Sonunda “french bread’i” keşfettik çok şükür.) Yoğurtlarda da “gelatin” (domuz katkı maddesi) olmamasına dikkat ediliyor.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda fazlasıyla çelişkiye düşebileceğimiz bu zaman diliminde, hassas olmak, dengeyi bulabilmek insanı fazlasıyla yoran birşey.
Acaba Türkiye’de kaç kişi yediği etin helâl olup olmadığını, ya da aldığı ürünlerde İslâma aykırı bir madde bulunup bulunmadığını araştırıyor? Kasap Hasan hacca gitmiş, mahalle bakkalının duvarlarında âyetler asılı, onlarda da yanlış olmaz artık demeyin!
Siz yine tedbiri elden bırakmayın.
18.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|