Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Ankara metrosundaki bilet uygulamaları

Ankara’da yaşayanların genellikle az veya çok farkında oldukları bir şey vardır. O da, genel olarak Türkiye ortalamasının üzerinde konforlu ve kaliteli belediye hizmetleri almakta olduklarıdır. Şahsen ben doğma değil, bir çokları gibi büyüme bir Ankaralı olarak, bunu başka şehirlere gittiğimde daha fazla gözlemliyorum. Eminim A-nkaralı veya Ankara’yı ziyaret eden okurlarımız, bu satırları benimle paylaşacaklardır.

Özellikle son yıllarda Ankara’da neredeyse birbirini kesen yol ve kavşağın kalmadığını ifade etsek abartmış olmayız. Her yol veya kavşak, bir şekilde alt geçit, üst geçit, köprülü kavşak yapılarak, şehirler arası yollar genişletilerek ve şerit sayıları arttırılarak, daha hızlı akan bir trafik düzeni kurulmuş durumda.

Çok uzaklardan bile, meselâ özel aracınızla Sincan’dan Ulus’a kadar 20 dakika içerisinde ulaşmanız mümkün. Zira, İstanbul yolunu takip ederek geleceğiniz güzergâh üzerinde neredeyse hiçbir ışık ve birbirini kesen yol ile karşılaşmıyorsunuz. Tabiî bunun olumsuz, bazı kötü yansımaları da olmuyor değil. Özel halk otobüsleri kendi aralarında veya minibüslerle yarışırken bazı üzücü kazalara da vesile oluyorlar.

Diğer taraftan pik saatlerde 2 bin kadar kişiyi taşıyan metro trenleri ve ayrıca Ankaray sistemi artık Ankara’nın vazgeçilmezlerinden olmuştur. Bir çok Ankaralı Kızılay, Sıhhiye, Ulus gibi merkezlerdeki işlerine giderken araçlarını metro sistemi yakınına bırakıp, işlerini halletmeyi tercih ediyorlar.

Metro hem hızlı, hem çağdaş bir ulaşım aracı olarak, dünyanın birçok büyük kentinde olduğu gibi, Ankara’nın da giderek daha fazla ihtiyaç duyduğu bir sistemdir. Bu yönüyle yeni hatların, yani Keçiören ve Eryaman güzergâhlarının Melih Gökçek’in üçüncü döneminin bitmeden, büyük ihtimal hizmete gireceğini düşünüyorum.

Zira, Büyükşehir Belediye Başkanı, Ankara tarihinde ilk ve tek olarak üçüncü defa belediye başkanı seçilmesi sıradan bir konu değil. Onun siyasî görüşünü benimsemeyenler bir kısmı, seçimlerde kendisine oy vermiş durumdalar. Binlerce aileye ulaşan sosyal ve gıda yardımlarının da çok önemli bir destek olduğunun altının çizilmesi gerekiyor.

Başkan; belediye yönetimini çok dar, çok profesyonel ve itaatkâr bir kadro ile birlikte başarıyla yürütmekte fakat; yerel yönetimi halkla paylaşmayan, STK’lara (istisnalar hariç) inisiyatif ve sorumluluk vermeyen bir tavır sergilemektedir. Uyguladığı yönetim tarzının sonucu olarak kendine has, bağlı ve partisinden müstakil bir taraftar-seçmen kitlesi oluşmuştur. Bu kitle; işi önce neme lazımcılığa getiriyor, ardında da, yönetime olan ilgisini kaybediyor. Ardından da “başkan ne yapsa doğrudur” gibi bir yanlış geliyor. Ayrıca, parti grubunun geniş bir kesimi ile temaslarının nezaket seviyesinde olduğu da diğer bir gerçek.

Tüm bunlarla birlikte geçtiğimiz günlerde yaşadığımız başka bir gerçeği de paylaşmak istiyorum. Ankara’da metronun 20’lik kartları 20 YTL olup bu kartların transfer özellikleri var. Yani, metroya gitmek için önce bir otobüse binersiniz, bu otobüste karta basarsınız, aynı kartla metroda basarsınız, metrodan indikten sonra tekrar bir otobüse binebilirsiniz. Bu sürenin yanılmıyorsam 45 dakikayı geçmiyor olması gerekiyor. Bunun dışında, 1,3 YTL’de tek binişlik ve transfer hakkı olmayan kartlar alabiliyorsunuz. Bundan 1-2 yıl öncede herkes kendi kartını taşıyacak diye bir şey çıkardılar. İnsan başına gelinceye kadar, bunun ne kadar sinir bozucu bir uygulama olduğunu bilemiyor.

Yeğenim ile birlikte otobüse bindik ve onun kartı olmadığı için bendeki 20’lik karttan iki defa bastım. (Tabiî bir usulsüz iş yapmışız, ben otobüse binip yeğenimin yürüyüp metro istasyonuna gelmesi gerekiyormuş.) Yolcu bedellerini ödemiş olduğumuz için, durumu güvenlik görevlisine izah etmek istedim, ama adam dinlemedi. (Aramızda kalsın, cüzdanı da evde unutmuşuz.) Metro istasyonundaki biletmatike iki defa okutarak geçtik. Yani, birinci okutuşumda bilet ücret almadı, yeğenim için ikinci okutuşumda yeniden ücret aldı. Sonuç şu oldu; yeğenim öğrenci olduğu için 0,8 ben 1 YTL toplam 1.8 YTL ödeyerek gideceğimiz yola, 3 YTL ödeyip, güvenlikle tartışıp, sinirimiz bozulup bir yolculuk yaptık. Üstelik bir de birkaç kuruşa tenezzül etmek istemişiz gibi…

Trenin içinde sinir bozukluğu içinde konuşurken bir de baktık, bilet transfer mağdurları partisi kursak ciddî mağdur-taraftar toplayacakmışız. “Bana da oldu, kardeşimin de başına geldi” diyen çoktu. Siniri bozuk bir metro yolcusu olarak Başkan Gökçek’e bir görev düşüyor kanaatindeyim. Sayın Başkan, ne dersiniz?

Emin Talha KARAMUSA

18.09.2006


İhtilâl ve hesap

Bir ihtilâlin bilânçosu(!)

12 Eylül 1980’de meydana gelen askerî ihtilâl ile ilgili tartışmalar devam ediyor. İhtilâli gerçekleştirenler hakkında hâlâ en küçük bir işlem dahi yapılamazken ihtilâlin açtığı yaralar da iyileşmedi. İşte bir ihtilalin bilançosu…

- 650 bin kişi gözaltına alındı.

- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

- Açılan 210 bin dâvâda 230 bin kişi yargılandı.

- 7 bin kişi için idam cezası istendi.

- 517 kişiye idam cezası verildi

-Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

- 71 bin kişi TCK’nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

- 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

- 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

- 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı

- 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.

- 30 bin kişi siyasî mülteci olarak yurtdışına gitti.

- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

-171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

- 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

- 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

- 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi.

- 40 ton gazete ve dergi yakıldı.

- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

- 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

- 14 kişi açlık grevinde öldü.

- 16 kişi kaçarken vuruldu.

- 95 kişi çatışmada öldü.

- 73 kişiye tabiî ölüm raporu verildi.

- 43 kişinin intihar ettiği belirtildi...

18.09.2006


Doğruların sivilleşmesi

Her insanın kabul ettiği, taraftarı olduğu kendine göre bir doğrusu vardır. Bunları hayatının gayesi yapması ve ona göre yaşaması da normaldir. Önemli olan husus “tek doğru benimkidir” demek tarzında bir totaliter yaklaşım yerine “benimki doğrudur, ama başkalarının da doğrusu bulunabilir” şeklinde sivil ve demokratik bir yaklaşımın tercih edilmesidir. Böylece sosyal hayat sağlıklı şekilde devam eder; kimse kimsenin hayatını daraltıp, birbirine zehir etmez.

Eskilere gidersek, meselâ Osmanlı toplumunda ırkı, dini, sosyal grubu farklı da olsa, sadece kendi doğrularını dayatmamak, birbirlerini kabul etmek ve reddetmemek gibi sivil bir gelenek bulunduğunu; cami, kilise ve havranın yan yana olabildiğini; Müslüman ve gayr-i müslimler arasında dahi komşuluk ve insani ilişkilerin gelişmiş olduğu bir hoşgörü ortamının varlığını işitiyor ve okuyoruz.

Bugüne baktığımızda, tüm tahribata ve engellemelere rağmen toplum bazında yine de eskinin güzel izlerini görebiliyoruz. Toplumsal yaşantının içine girdiğimizde, tabandaki insanlar, birbirlerine karşı daha insaflı ve hoşgörülü yani sivil bir davranış sergileyebiliyorlar.

Bu özellik yukarılara doğru yani iktidar mücadelesi yapanlar alanına doğru giderek azalıyor. Toplum olarak çözülmeden varlığımızı devam ettirebilmemizde tabandan tavana doğru her alanda bu özelliğin daha da canlanması gerekir. İnsanlar, özellikle yönetimdekiler kendi doğruları içine hapsolmamalı; sivil bir alanın varlığı kabul edilmelidir.

Ülkemizde son zamanlarda, doğrularını sivilleştirememiş bazı bürokrat yöneticilerin başlattığı tartışma konularının başında, maalesef hâlâ demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, sivil toplum gibi kavramlar geliyor.

Halbuki bu konular, yüzyılların birikimi sonucunda aldığı şekille günümüze ulaşmış olgulardır. Artık bunlar kabullenilmeli ve gereği yapılmalıdır. Buna ilavâten, tartıştığımız konular ise ülke yararına ve daha farklı alanlarda olmalıdır.

Günümüz dünyasında, bir insanın kısa ömrü içindeki birkaç yıllık faal görev süresinde tüm bu değerleri yerinden oynatması, aslından saptırması ve de değiştirmeye çalışması ne kadar mantıklı olabilir ki? Kavramların içini boşaltarak, onları isim ve resimden ibaret hale getirerek ülkenin gelişmesine engel olup, ülkeye patinaj yaptırmak kime ne yarar sağlar?

Öyle ise başkalarının doğrularına da hayat hakkı tanıyarak kendi doğrularımızı sivilleştirmiş olalım; kendimize de “Ülkeye problem çıkartmakla meşgul!” dedirtmeyelim.

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

18.09.2006


TBMM danışmanlarından AB projesi

Parlamenter Danışmanlar Derneği’nin (PDD) önerdiği Türkiye ile AB üyesi ülkelerin parlamentolarında görevli danışmanları ilgilendiren “AB Parlamenter Danışmanları Diyaloğu” projesi kabul edildi.

Proje ilgili bilgi veren PDD Genel Sekreteri İbrahim Tutar, AB alanındaki amaçlarını gerçekleştirmek üzere, DPT-Ulusal Ajans (Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı) ile yaptıkları ön görüşmeler sonucunda, hem derneğin amaçlarına uygun, hem de üyelerin bilgi ve deneyimlerini artıracak, başka ülke parlamentoları ile mukayeseye fırsat verecek bir projeyi gerçekleştirebileceklerini gördüklerini söyledi. AB’nin oluşturduğu fonlarla böyle projelerin gerçekleşmesini sonuna kadar desteklediğini ifade eden Tutar, Leonardo programı kapsamında, bir hareketlilik projesi olarak hazırlanan projenin finansmanının, AB-DPT-Ulusal Ajans tarafından karşılandığını belirtti.

Projenin temel amacının, “AB üyesi ülkeler arasında yasama üyelerinin faaliyetlerine destek olan Danışmanların/Asistanların statüleri, yasama sürecine katkıları, çalışma şartları, özlük hakları, görev ve sorumluluk alanları ve görev tanımları konusunda mukayese yapılabilir. Bir rapor hazırlayarak, bunu başta Meclis Başkanlığı ve Genel Sekreterlik olmak üzere, hem AB üyesi ülke parlamentoları ve hem de kamuoyu ile paylaşmak” olduğunu açıklayan Tutar, proje çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri verdi:

“AB Parlamenter Danışmanları Diyaloğu” isimli projemizin hazırlanması safhasında AB üyesi ülkelerin parlamentolarına e-mail, faks kanalı ile iletişim kurulmuş, Hollanda ve Yunanistan Büyükelçiliklerine ziyaretler yapılarak, proje ortağı olmaya dâvet edilmiştir. 10 Şubat 2006 tarihinde DPT-Ulusal Ajans’a sunulan projemiz, 15 Mayıs 2006 tarihinde uygun bulunmuş olup, 12-20 Eylül 2006 tarihleri proje ortaklarımız olarak belirlenen Avusturya, Slovenya ve Hollanda Parlamentolarında uygulanacak çalışma programlarından sonra ülkemize dönülecektir.”

Projenin yurt dışı uygulamasını, PDD Genel Başkanı Mehmet Emin Yıldırım Başkanlığında, Ahmet Usta, Necip Yüce, Ali Nihat İraz, Yücel Can, Fatih Cem Oğuz, Mehmet Fatih Serenli, Gülay Subaşı, Merve Seren ve Göknil Erbaş’tan oluşan 10 kişilik heyet yürütecek.

18.09.2006


“STK Eğitim ve Sertifika Programı” için başvurular başladı

İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi tarafından 2006-2007 döneminde, Kuştepe kampüsünde Kasım 2006-Haziran 2007 arasında yürütülecek olan “STK Eğitim ve Sertifika Programı” için başvurular başladı.

Eğitimler, STK çalışanlarının ve gönüllülerinin yönetim, iletişim ve savunuculuk becerileriyle desteklenerek kurumsal kapasitelerini geliştirmeye yönelik hizmetler sunulmasını ve dolayısıyla Türkiye’de sivil toplumun hak temelli çalışan STK’ların güçlendirilmesi aracılığıyla desteklemeyi hedeflemekte.

Program kapsamındaki verilecek dersler şöyle: Sivil toplum ve demokrasi seminerleri, Sivil toplum ve strateji oluşturma, İletişim becerileri, STK’lar için örgüt yönetimi, STK’lar için teklif yazma teknikleri ve bütçeleme, STK’larda insan/gönüllü kaynakları yönetimi, Savunuculuk ve politikaları etkileme, Avrupa bütünleşmesi ve STK’lar, STK’larda kaynak geliştirme, STK’lar için hukukî çerçeve ve insan hakları, Kolaylaştırıcılık ve eğitim teknikleri.

18.09.2006


STK fuarı

Türk Hukuk Enstitüsü Gençlik Grubu, AB Gençlik Programı kapsamında hazırladığı Eylem 1 projesi çerçevesinde farklı ülkelerden gelen gençlerle birlikte 28 Eylül’de bir fuar gerçekleştirilecek.

Grubun, Eylem 1 Projesi, 23-30 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Proje kapsamında gerçekleştirilecek STK fuarında çevre sorunlarıyla ilgilenen ve ortak çevre bilincinin oluşmasına katkıda bulunmak isteyen STK’lar için standlar oluşturulacak. Türk Hukuk Enstitüsü Gençlik Grubu’ndan yapılan açıklamada, tüm çevre kuruluşlarının fuara davetli oldukları bildirildi.

18.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004