İslâmiyetin inkişaf ve yayılmasını durdurmak için, tarihten bu yana çeşitli hile ve tuzaklar kuruldu. Haçlı seferleri, sadece “silâhlı” bir bölümüdür. Fakat, daha 1208 Haçlı seferleri sonucunda, Raymond de Lulle, Türkleri kılıçla yenmenin mümkün olmadığını, İslâm felsefesini, Arapça’yı öğrenerek, onların arasına girerek, bu İslâmî gelişmeyi durdurmak zorunda olduklarını1 anlatır.
Bir çoğumuzun hatırlayacağı gibi, 1970’lerde, bilhassa batıda yüzlerce meşhur ilim, fikir ehli, sanat erbabı, hattâ politika ve idâreci, Kur’ân’ın şefkat sînesine koşuyordu. Meselâ bunlardan birisi Gabon Cumhurbaşkanı Pierre Bernard Bongu. İslâm’daki nizam ve müsâmahayı öğrendi ve 1973 yılında, Müslüman olduğunu açıkladı. Bu da, Afrika’daki İslâmî hareketin gelişmesine yeni bir hamle olmuştu. 2
Bir diğeri, milyonların sevip hayran olduğu ve şöhretin zirvesinde bir sanatçı iken, dinleri araştırıp o yıllarda Müslüman olan, bir zamanların ünlü Cat Stevens’ı, “Ya dinimi tercih edecektim, ya da kendisi de bir büyü gibi din haline getirilmiş olan müziği”3 diyerek, “hayatını-servetini” İslâm’a adamış Yusuf İslâm oldu. Yine o sıralarda İslâm’la müşerref olup ihtidâ kervanında yer alanlar arasında İspanyol Muhammed Del Pozo el-Endülüsî, Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi İngiliz asıllı Abdülhakim (Timoty John Winter), Danimarkalı Oxford Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Yahya Michot ve yüzlerce isim vardı.4
O tarihlerde radyo, gazete, televziyon ve sâir kitle iletişim vasıtalarının teknolojik bir sıçrama göstermesi, milletler ve dinlerarası diyaloğu arttırdı. Diğer taraftan, İslâmiyetin inkişâfına engel olan, papazların ve rûhânî reislerin riyasetleri, tahakkümleri ve Avrupalıların onları körü körüne taklit etmeleri; fikr-i hürriyet ve gerçeği araştırma meyli uyanmasıyla zeval bulmaya başlamıştı.5 Artık papazlar, Müslüman hatipleri, ilim adamlarını kiliselere çağırıp, insanların İslâmiyet hakkında bilgilenmesini istiyor veya kiliselerini “Boş ve loş duracağına, hiç olmazsa ibâdet yapılsın!” diye Müslümanlara teslim ediyor veyahut da kendi elleriyle câmiye çeviriyorlardı.
1970’lerden itibaren Batı’da, özellikle Hindistan’dan gelen dinî akımların rağbet bulması ve Türkiye’de, özellikle 1980’li yıllardan itibaren, bir ‘Batılılar Müslüman oluyor!’ fırtınası esmesiyle ilgili olarak, sosyal bilimciler ve ilâhiyatçılar, din değiştirme ve bilhassa İslâmiyete geçişleri, “psiko-sosyolojik tesirler ve İlâhi kaynak-insan temasına” bağlarlar ve üç ana sebep tespit ederler:
* İnsanların strese karşı bir çözüm için, tabiatüstü güçlere dayanma ihtiyacını hissetmesi. Veya, strese sebep olan şartların önemini kaybetmesi için kendi referans grubunu değiştirmesi.
* Ailenin eğilimleri, okul eğitimi gibi uzun zaman sürecinde duyulan ihtiyaç.
* Kişinin başkalarının bakış açılarını kazanarak, kendisinin tecrübe ettiği olayları farklı şekilde yorumlamasına yol açan diğer insanlarla olan ilişkisi ve onlardan etkilenmesi.
“Türkiye’de, özellikle 1980’li yıllardan itibaren bir ‘Batılılar Müslüman oluyor!’ fırtınası esti.”6
Bu, Kur’ân’la barışık olmayan ve hatta onunla muaraza eden felsefeden beslenen II. Batı’yı ve “ifsat komitelerini” harekete geçirdi. İslâmiyet aleyhinde ne kadar provakatif hareketler varsa tezgâhladılar. Papa 16. Benediktus gibi, zaman zaman düğmeye basıyorlar.
Dipnotlar:
1. Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 42.; 2. Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız vd., Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, c. 1, s. 431.; 3. Zamansız Sözler, s. 243.; 4. Vehbi Vakkasoğlu, İslâm’a Koşanlar, Yeni Asya Yay, s. 103-104.; 5. Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, Alm., 1993, s. 34.; 6. Dr. Ali Köse, Neden İslâm’ı Seçiyorlar? (London Ün. Doktora tezi), Diyanet Vak. Yay., Ank., 1996., s. 2, 9.
TAZİYE:
Gazetemiz Yönetim Kurulu eski üyelerinden Dr. Mehmet Kağan’ın kayınpederi H. Abdülkadır Dilber’e Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.
22.09.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|