Bütün bunlar, keyfî idarî harcamaları kısan, yatırımlara ayrılan bütçe payını % 25’lere, % 30’lara çıkaran Menderes hükümetinin eseriydi. Tek parti devrinin bir iki göstermelik barajına karşılık, Menderes Türkiye’ye 42 yeni baraj hediye etmiştir.(Geniş bilgi; Demokrat Partinin İktisat Politikası (1950-1954) Mehmet Abidin Kartal, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, İstanbul-2000)
DP Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, köylerdeki fakirlik ve cehalet fasit dairesini kırmayı başarmış ilk siyasî partidir. Uyguladığı ekonomi politikası sonucu kalkınma hamlesini köylere kadar götürebilmiş en başarılı ilk cumhuriyet hükümetidir.
Bu başarılı hükümet bazı çevrelerce hazmedilemedi. 27 Mayıs 1960’da başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel’in yaptığı Millî Birlik Komitesi, Demokrat Parti iktidarını devirip yönetime el koydu.
CHP’nin kontrolündeki basın organlarının ihtilâlden önce ve sonra yazdıkları, onların ihtilâlle ne ölçüde içli dışlı olduğunun delilleriyle doludur. Buna ilaveten, kimi ikbalperest üniversite hocalarının rolü vardı. Faaliyetleri engellenen aşırı sol ve komünizm akımlarının tesiri vardı.
İhtilalin arkasında dış güçler de vardı. ABD, kendi dümen suyunda gitmediği için iktidarın son zamanlarında Menderes’i hedef bellemişti. Menderes’in Ortadoğu’daki İslâm ülkeleriyle yıllar önce koparılan bağları yeniden kurma yolundaki gayretleri; İran ve Irak ile Bağdat paktının kurulması, Türkiye’nin sanayileşme hamleleriyle bölgede kuvvetli bir konuma sahip olarak bir ticarî rakip haline gelmesi ihtimali, Adnan Menderes’in Batı basınında dahi “Ortadoğu’nun en kuvvetli adamı” olarak gösterilmesi, Ortadoğu üzerinde hesapları olan İngiltere ve ABD’nin hoşuna gitmiyordu. Türkiye’nin güçlenmesinde ve İslâm ülkeleriyle bütünleşmesinde kendi geleneğine yönelik bir tehlike sezen İsrail’in de, bu iki dünya gücünün Menderes aleyhine dönmesinde tesiri vardır.
İhtilalden sonra ABD Cumhurbaşkanı Dwight Eisenhower’in, MBK başkanı, Devlet başkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı Cemal Gürsel’e hareketten duyduğu memnuniyeti bildiren bir dostluk ve kutlama mesajı göndermesi düşündürücüydü… Yine ABD’nin ihtilalden kısa bir süre sonra, Türkiye’ye 400 milyon dolarlık yardımda bulunması da, ihtilaldeki CIA parmağı ise 21 Ocak 1972 tarihli The Daily Telegraph’ta açıklanacaktı. O günkü Türk hükümetinin bu iddiayı yalanlayacağı yerde, ilgili gazete nüshasının yurda girişini yasaklaması ise, bu açıklama karşısında tereddüde mahal bırakmıyordu…
Diğer taraftan, Sovyetler Birliği de Menderes yönetiminden memnun değildi. Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emelleri 1940’ların ortalarında dile getirilmişti ve Türkiye’nin 1952’de NATO’ya dahil olması bu emelleri suya düşürmüştü. Yurttaki komünist faaliyetlere set çekilmesi, Moskova’nın hoşuna gitmiyordu. 1957 seçimleri sırasında Moskova Radyosu Türk halkını CHP’ye oy vermeye çağırmıştı. Komünist Bizim Radyoda, darbe “27 Mayıs hareketi Bayar-Menderes faşist diktatörlüğünü devirdi” şeklinde duyurulacaktı.(Köprü, Eylül, 1986)
Türkiye, 27 Mayıs sabahı, uzun devlet tecrübesini, zengin geleneklerini, çağdaş dünya ile rekabet edebilme potansiyelini yok etmiş, bir anda yeni bağımsızlığına kavuşmuş köksüz bir azgelişmiş ülke haline gelmiştir. 1980’e kadar devam eden kaos ve şiddet ortamının, istikrarsızlıkların, kardeş kavgasının arkasında bu köksüzleşme yatmaktadır. Ülkeyi savunmak için ellerine verilen silâhı ve emrindeki birlikleri iktidara el koymak için kullanan, üstelik başarılı da olabilen alt rütbeli subayların olabildiği, yani cuntaların ülke yönetebildiği bir yerde istikrarın sağlanabildiği görülmemiştir. Elinde silâh olanın güçlü olduğu bir ülke hiçbir zaman gelişemez. (Zaman 20.09.2005)
27 Mayıs, istikrarlı ve sağlıklı bir siyasî bünyenin gelişmesine, güçlü, rasyonel ve çevik bir devlet cihazının kurumlaşmasına da engel olmuştur. Demokrasiyi tahrip etmiş, siyasî kimlikleri yok etmiş ve sivil siyasî aktörlere duyulan güveni mesnetsiz bırakmıştır. Sürekli düşmanlardan bahsetmek, topluma korku salmak geleneği de 27 Mayıs’ın bakiyesidir.
17 Eylül 1961, Menderes, “Ben, insanları severdim. İnsanların sevdiklerini, hem de yurdumu… Daha da sevmeğe artık zaman yok. Dışarıya darağacı kurdular. Altı kişi yakınında durdular. Belli ki vakit tamam… Şimdi bir daha anlıyorum: Bu vatanı sevmek kolay değildir. Ama bu toprağın sevenleri hep olacaktır…”
Menderes’in infazının öğleden sonra saat 14:26’da tamamlanmasından sonra, bir fırtına koptu, gelen gök gürültüsünün ardından yağan şiddetli yağmur, herkese kendisini ülkesine adamış bir büyük devlet adamının tertemiz ruhunun rahmeti olduğunu düşündürdü.
17 Eylül 2006, Adnan Menderes ve iki arkadaşının darağacına çıktıkları günün 45. yıldönümü idi. Bu idamların açık bir hukuksuzluğun eseri olduğunu bugün herkes kabul ediyor. Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının itibarı, anıt mezara nakilleri ile fiilen iade edildi ve tarihî bir haksızlığın maşerî vicdanda mahkumiyeti tescil edilmiş oldu; idam edenleri suçlu olarak kayda geçirmiş olduk. Ama, aktüel gelişmeler 27 Mayıs ile hesaplaşmanın hâlâ devam ettiğini gösteriyor. 27 Mayıs 1960’ta bir fil sürüsü, destursuz bağa girdi. Yeni yeni kendini toparlayan fideleri, boy atan fidanları tarumar etti. Ülkeyi bir yangın yerine çevirdi. Toplumu ayakta tutan dengeleri, gelenekleri, demokratik siyasetin yeni gelişen kurumlarını, bir bütün olarak ülkenin özgüvenini onarılmaz biçimde yerle yeksan etti..
45 yıl sonra, üç siyasetçiyi idam sehpasına gönderenlere karşı, o siyasetçilere iktidarı teslim edenler, yani sevenleri bir nefret duygusu beslemiyorlar. Çünkü nefret gibi duyguların bu ülkeye fayda sağlamayacağını biliyorlar. 45 yıl sonra Adnan Menderes ve arkadaşlarını rahmetle ve hayırla yâd etmek, bu ülkede yaşayan herkes için vazife olmalıdır.
Yeni Mendereslerin feda edilmemesi için, kitlelerin demokrasiyi kararlı ve şuurlu bir şekilde savunması, müdahalelere de kolayca teslim olmaması gerekiyor.
–Son–
|