Belli kırılma dönemleri var Türkiye’nin... Önemli görev değişiklikleri bu dönemlerin başında geliyor. İktidar değişiklikleri, Genelkurmay Başkanlığındaki devir teslimler ve nihayet Çankaya savaşları.
Bu dönemler, sistemin geleni, yeni gücü test etme dönemleridir. Aynı zamanda gelene, “hoş geldin” partisi verilirken, süreci yönetmek için bir inisiyatif savaşına girilir.
Tansu Çiller politik geçmişi az, hırslı, enerjik bir başbakandı. Başbakan olduğu hafta Türkiye adeta yangın yerine dönmüştü. Şehirler basılıyor, Şırnak’ta, Cizre’de günler süren şehir savaşları veriliyordu.
Tecrübesiz Başbakan devasa bir sorun devralmıştı. Test edildi. “Terörü durdurmak için ne gerekiyorsa yapın” dedi. Zaten istenen buydu. Ne gerekiyorsa yapıldı. DEP’lilerin içeri tıkıldığı, köy ve mezraların boşaltıldığı kimi yerde ise yakıldığı, faili meçhullerin korkunç düzeylere çıktığı bir dönem oldu.
Gri bir dönemdi. Demokrasisi az, kapalı devre işleri çok bir süreç yaşandı.
Şimdi bir iktidar değişimi yok ama kritik bir görev değişimi yaşandı. Türkiye’de ismi en çok tartışma konusu olanlardan biri Orgeneral Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanı oldu.
Ama yaklaşık 1 yıldır hakkında çıkan söylentiler, tartışmalar son günlere kadar sarkan iddialar sebebiyle yaralı.
Bu yapılanlar Büyükanıt Paşa’yı test etme süreci. Büyükanıt’ın tahrik olma katsayısı belirlenmeye çalışılıyor. Ortada bir meczubun işlediği bir cinayet var. Rejim çok şey borçludur bu meczuplara. Meczupların Anıtkabir’deki gösterileriyle 28 Şubat sürecini başlatmadık mı? Meczupların işlediği suikastler, askeri sokaklara dökmedi mi?
Bu ülkede rejime en çok hizmeti kimler etti desem, meczupların ilk üçe gireceğinden kuşkum yok. Şimdi yine bir meczup olayıyla karşı karşıyayız. Sakın bunun burada kalacağını sanmayın. Önce elde ne var ona bakmak lâzım.
Ortada bir cinayet. Linç edildiği iddia edilen bir katil. Ve tam karşımızda kapalı yapıları ve ticarî faaliyetleri ile bir İsmailağa Cemaati.
Eksik olan ne? Henüz bu senaryonun “Fadime Şahin”i eksik.
Biraz sabredin, parasal ilişkiler servise konulmaya başladı. Bilin ki sırada cinsellik var.
Senaryo deyip, ta baştan olayın üzerine bir şal örtmek istemiyorum. Tam tersine çok iyi araştırılıp, aydınlatılması gereken bir cinayetle, pardon iki cinayetle karşı karşıyayız.
Çünkü bu cinayetten birilerini tahrik etme amacıyla yararlanmak isteyenler var.
3 Eylül günü sabah namazında öldürüldü Bayram Ali Öztürk Hocaefendi. Kısa sürede bu olay farklı bir hal almaya başladı. Önce katilin cami içinde linç edilmiş görüntüsü yayınlandı.
Bu görüntünün cemaate yakın bir internet sitesinde yayınlanması, buradaki kuşkuyu kaldırmadığı gibi hatta böylece daha da inandırıcı bir kisveye bürünmesini sağlar.
Görüntünün ardından linç sırasındaki ses kayıtları servise konuldu. Şalvar ve cüppeden taviz vermeyecek kadar değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir cemaat söz konusu. Ve bu cemaatin yetiştirdiği en büyük âlimlerden birisi vaaz sırasında, kalbine bıçak saplanarak öldürülüyor, “vurun, öldürün” sesleri arasında birileri ise oturmuş ses kaydı alıp, görüntü tesbit ediyor.
Bayram Ali Öztürk Hoca Efendiyi öldüren Mustafa Erdal’ın kardeşi yıllardır gittiği caminin o gün çok kalabalık olduğunu ve tanımadığı birçok insanın o gün camide olduğunu söylüyor.
Bu tür suikastlerde failin canlı olarak ele geçirilmesi, olayın aydınlatılması açısından hayati önem taşıyor. Güvenlik birimleri en çok failin can güvenliğini sağlamaya özen gösterir. Çünkü failin ortadan kaldırılması demek sadece olayın aydınlatılmasını önlemez. Suikastten daha önemli olan bağlantılarının ortaya çıkmasını engeller. “En iyi katil, ölmüş katildir” birileri için. Susması yeter. Katilin susturulmaması için çaba gösterir güvenlik güçleri. Çünkü hem bağlantıların ortaya çıkarılması hem de ileriye yönelik planların öğrenilmesi açısından hayatî derecede önemlidir.
Bıçak saplandıktan sonra birileri cemaati, “vurun, öldürün” diye tahrik ederken, aynı zamanda katilin ebediyen susturulmasını mı sağladılar acaba? Bu nokta çok önemli... Böyle düşünmemizi sağlayan ise olaydan sonra görüntü ve ses kayıtları başta olmak üzere servis yapılmaya başlanması.
Şimdi cinayet unutuldu, cinayetin üzerinden bildiğimiz bir rejim oyunu oynanmak isteniyor.
Zaten cinayet ya da İsmailağa cemaatinin yapısı o kadar önemli değil. Sadece istenilene uygun çok iyi bir malzeme vermeleri.
Birileri “hoş geldin” partisi yapıp, istihbaratçı deyimiyle içeriden patlatma oyunu oynuyor olmasın...
11.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|