Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahaddin YAŞAR

Çocuklar bizim ama davranışları kimin?



İzleyin çocukları!

Çocukların anlamsız davranışlar sergilemediğini hepimiz biliriz. Yine onların her davranışının altında bir aile manzarasının bulunduğunu da. Onun için ne zaman çocukta doğru-yanlış bir davranışla karşılaşsak, hemen o çocuğun ailesi akla gelmektedir. Çocuk bir ayna gibi içinde yaşadığı şartları, karşılaştığı davranışları ilgilenenlere yansıtmaktadır.

Özellikle çocuk davranışları pek de genellenmemeli diye düşünüyorum. Çünkü her ortaya çıkmış davranışın kişiye özel pek çok arka planı mevcuttur. Davranışların doğduğu zeminler hakkında bilgi sahibi olmak, daha sağlıklı. Bir davranış hangi şartlarda, hangi neticeyi ortaya çıkarır bu pek istatistiğe sığacak bir manzara değil. Genellemeler, nice özelleri, nice farkları, nice renklilikleri yoketmekten başka bir sonuç vermez.

Yani aynı şartlarda, aynı ortamlarda, aynı imkanlarda yetişmiş nice çocuklar, çok dikkat çekici sonuçlar ortaya koymaktadırlar. Dolayısıyla şu şartlar şöyle olursa, şöyle bir sonuç olur demek her zaman doğru olmuyor.

Kardeşler manzarası ilginçtir; aynı anne babanın, aynı ortamın, aynı çevrenin, aynı ortak şartların çocukları, çok zıt farklılıklar içerebiliyor. Bu biraz da fıtrat farklılığıdır denebilir. Kabiliyetler, hayırda çalışırsa hayır; şerde çalışırsa şerleşmiş olur.

Burada, anne babaya düşen kuralları içerisinde tebliğ etmektir.

Müslim çocukların; gayr-i Müslim davranışları

Parkta çocuklarımla geziyoruz. Burası yeşile, yeşilliğe susamış bir muhit.

Birkaç tane küçük çocuk, müdahalemize fırsat kalmadan, yemyeşil bir fidanın iki güzelim dalını kırdılar. En az beş yıllık emek gitti.

Bir insanın kolunu kanadını kırmak gibi, bir ağacın dallarının kırılması. Düşündürücü olan, bu çocukları can taşıyan bu dalları kırmaya iten şeyin ne olduğudur?

Ben diyorum ki, şimdi bitkilere yansıyan bu şiddet, insanlara yansıyacak şiddetin antrenmanından başkası değil.

Park gezimiz devam ediyor. Fakat dallar kırıldı artık. Yüreğimizi sızlatan şey ise, dalların kırılma çığlığı, çocukların sevinç çığlıklarına malzeme olmasıydı.

Yaşadığınız ve yaşayacağınız olumsuzlukları çocuklarınızla izliyorsanız daha bir trajedi. Ama hayat bu işte. Kurgularınız gibi olmadığını anlıyorsunuz cemiyetin.

Anlatılanlardan çok abarttığımı düşünüyorsunuz değil mi?

Evet. Galiba abartıyorum, kabul. Ama izleyin bakalım?

Neler oluyor şu hayatta?

Parkta iki tane ayakkabı boyacısı çocuk, ellerinde boya sandığı ile, bizim yanımıza doğru yaklaşıyorlar. Tam o sırada yanı başımıza bir kuş ‘pat’ diye yere düştü. Bu bir güvercin kuşuydu.

Boyacı çocuklardan biri, elindeki lastik sapanla koşarak, sevinç çığlığı atıyordu. “Vurduuum!, Vurduuuum!”. Sapan taşı kuşun boynuna gelmiş. Şaşırıp kaldık çocuklarımla. ‘Aman yarabbi, neler oluyor bu çocuklara?’ şaşkınlığı içerisindeyiz.

Çocuğu yakalayıp, birkaç tokat atsam diye düşündüm. Sonra, ‘Ne olacak ki?’ dedim kendi kendime, belki de bu durum hep atılan tokatların bir sonucuydu.

Güvercin can çekişiyordu ama, insanlık can çekişiyordu.

Yenmeyen bu zavallı kuş, basit bir ‘öldürdüüm!’ hevesine kurban gitmişti.

Çocukla, çocukça konuştuk. Çocuğun anlattıklarım karşısında üzüleceğini bekliyordum. Aynı şeyleri paylaşacağımızı düşünüyordum. Bir de ne göreyim.

Çocuklardan birisi, ‘Abi biz onu tedavi ederiz, sen kafanı yorma’ diye kuşu aldı ve uzaklaştılar. Arkalarından bakıp kaldım. Ben o çocuğun nasıl bir aile ortamında büyüdüğünü çoktan düşünmeye başlamıştım bile.

Dönüp bir daha baktım, ne göreyim!

Henüz tam olarak ölmemiş bir kuşun -uçmasın diye olacak- kanatlarını, kuyruğunu ve tüylerini yoluyorlardı gülerek. Hiçbir şey olmamışçasına. Akıl erdiremiyorum.

Peşinden biraz koştum ama yetişmek ne mümkün.

Ya ben suçluydum, ya da hepimiz.

Bu çocuk biraz sonra sizin ayakkabınızı boyayacak.

Hangi duygularla ve ne düşünerek?

Ben ve çocuklarım günlerdir bu hazin manzaranın etkisinden kurtulamadık. Çocuklarımın sorularına hiçbir cevap veremedim.

Bu çocuk Müslüman bir ailenindi, peki bu davranışlar kimindi? Bu çocuklarla aynı cemiyeti paylaşıyoruz. Aynı otobüslere biniyoruz. Aynı pazarda alış-verişlerimiz oluyor. Biz olmasak da, çocuklarımızla aynı okul sıralarını paylaşıyorlar.

Sakin sakin okula gidecek çocuklar, böyle arkadaşlarla nasıl hırçın ve her şeyle kavgalı olarak eve dönmesinler. Sizin mükemmelliğiniz nereye kadar?!

Biliyorum kuşu öldüren çocuğun da; onu yetiştiremeyen ailenin de, bir şeyleri eksik. Kim bilir, çocuğun bu davranışlarını besleyen neler yaşanıyor, o ev denen viranelerde.

Bunlar bir şeylerin ‘geliyorum’ göstergesi

Gazetelerin üçüncü sayfaları çok ciddi bir sinyal gibi. Bu haberler hep olup duran haberler değil, ama bir şeylerin ‘geliyorum’ sinyalinden başka bir şey de değil.

Kanal suyuna düşmüş ve boğulmaktan zor kurtulmuş köpek eniğini, yine o ‘başkalarının çocukları’ ellerindeki sopayla vurarak, tekrar suya nasıl attıklarını, onu sızlatmaktan nasıl zevk aldıklarını ve sonra eniğin nasıl öldüğünü anlatan dostum gözyaşlarını tutamıyordu.

Mahallenin, park alanının bizim olması güzel, ancak buralarda nelerin olup bittiği de önem arz eden bir konu.

Çevre faktörünün eğitimciliği bitmiş görünüyor. Hatta bırakın eğitmeyi, artık tahrip eder boyutlara varmış. Mahalleler, caddeler, park alanlarımızda bir şeyler oluyor. İnsanların oturuşları, yürüyüşleri, konuşmaları, davranışları düşündürücü sinyaller veriyor.

Müslüman mahallesindeki salyangoz satışları ciddi boyutlara gelmiş. Kötüsü satışları yapanlar yabancı değil.

Günahlar, sadece işleyeni ilgilendirmiyor galiba. Davranışların, sözcüklerin, çevreye yaydığı kirlilik, herkesi ilgilendirir hale geliyor.

Evet, ‘Bu çocuklar bizim ama bu davranışlar kimin?’ sorusu hepimize sorulmuş bir soru.

Müslüman mahallesinden; inançsızlığı işmam eden değişik sesler yükseliyor. Ve bu sesler gün geçtikçe artıyorsa, bunu da bir umumi musibet olarak düşünmek ve tedbirlerine baş vurmak icabediyor. Umumi musibeti sadece deprem, sel felaketi olarak algılamamak; onunla birlikte çocukları, gençleri bir veba gibi saran, içki, kumar, uyuşturucu, fuhşiyat ve inancımızla bağdaşmayan davranış bozuklukları da bir umumi musibettir diyebiliriz.

Umumi bir musibetin varlığı, umumi bir duanın ihtiyacını gerekli kılıyor.

Dikkatinize…

10.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.09.2006) - Yaz yazıları

  (26.08.2006) - Aile meclisi kararları ve sonuçları!

  (19.08.2006) - Verdikçe zenginleştiler

  (12.08.2006) - ‘Okur’-‘yazar’ olmak

  (05.08.2006) - Şu an kayıttasınız, dikkat!

  (29.07.2006) - Ey cemaat! Ondan razı mısınız?

  (22.07.2006) - Evlenmek üzerine... Fıtrat ne istiyor?

  (15.07.2006) - Haydin tatile?

  (08.07.2006) - ‘Normal’in sınırı geniştir

  (01.07.2006) - Davranışlarımız kadar büyüğüz

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004