Yapılan bir araştırma, ‘kitap’ın ihtiyaç sıralamasında çok gerilerde yer aldığını ortaya koymuş. Aynı araştırma, ‘düzenli kitap okuma alışkanlığı’ oranının da binde 1 olduğunu göstermiş.
İsterseniz önce ‘Çocuk Vakfı’nca yapılan araştırmadan (AA, 7 Eylül 2006) bazı bilgiler aktaralım:
*Türkiye’nin temel okur-yazarlık düzeyi iyi durumda, ancak ilköğretimin 6. sınıfından itibaren okuma ilgisi azalıyor.
*Öğrencilerin yüzde 60’ı mevcudu 30 ve daha kalabalık sınıflarda okuyor. (Dünya ortalaması 26) En kalabalık sınıflar İstanbul’da. Okullarda program dışı okuma etkinliklerine çok az yer veriliyor.
*Çocuk kitapları, gazete ve dergilerden yararlanma oranı çok düşük. Öğrencilerin kütüphane alışkanlığı zayıf.
*Köy çocuklarının yüzde 60’ı ilköğretimde ders kitabı dışında kitap okumadan okullardan mezun oluyor.
*Uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim Projesi (PIRLS) çerçevesinde 35 ülke arasında Türkiye 28. sırada. İhtiyaç maddeleri sıralamasında Türkiye’de kitap 235. sırada yer alıyor. Uluslararası ortalamada öğrencilerin evlerinde 25’ten fazla kitap bulunurken, Türkiye’de çocukların sadece yüzde 19’unun evinde 25’ten fazla kitap bulunuyor.
*Gençlerin yüzde 70’i hiç kitap okumuyor.
*Araştırmaya göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 40’ı hayatı boyunca kütüphaneye gitmemiş. Yüzde 31’i birkaç kez gitmiş. Kütüphaneye gidenlerin ise, sadece yüzde 8’i kitap okumak amacıyla kütüphaneye gitmiş.
Anketin itiraz edilebilecek neticeleri olabilir. Ancak ortada bir vak’a var: Kitaba ‘dost’ olmayan büyük bir çoğunluk var.
Tesbitler doğru olmakla birlikte, kitapla dost olmayışımızın altındaki asıl sebebi görmezsek bu darboğazı aşabilir miyiz? Kitaba uzak duruşumuzun altında yanlış politikalar ve kitapları da ‘suç aleti’ olarak görmek ve göstermek yatmıyor mu? Silâhlarla birlikte kitapların da ‘yakalananlar’ arasında teşhir edildiğini unuttuk mu? Tamam, gerçekleri tersyüz eden ‘kitap’lar da vardır. Ama bunlarla mücadele de, yine başka kitapları okumaktan ve okutmaktan geçmiyor mu?
Kitap okuma alışkanlığını ‘kütüphane ziyareti’ sayısıyla izah etmek de doğru neticeyi göstermez. Çünkü öğrencilerin ödev yapma ‘işi’ dışında halkın kütüphaneye gitmesi ve orada kitap okumasını beklemek Türkiye şartlarında pek mümkün görülmüyor.
Diyelim ki, bu bir çözümdür. Peki, halkı kütüphanelere yönlendirmek için ne gibi çalışmalar yapılıyor? İşinde gücünde olanların kütüphaneye gitmesini beklemeye hakkımız var mı?
Kitap okumayı arttırmanın yolu, bu konuda ciddî kampanyalar açmaktır. Bir diğer yolu da, kitap okumayı öldüren televizyonu ‘oda dışına’ ya da mümkün olursa ‘kapı dışına’ koyabilmektir. Mevcut haliyle TV’ler evlerin başköşesini işgal ettiği sürece, ‘kitap okumuyoruz’ diye dövünmenin bir anlamı yok. Bu kadar aldatıcı ve bir o kadar ‘zehirli bal’ olan TV’nin olduğu yerde kitap okumayı beklemek, ham hayal olsa gerek.
Çare; ailece televizyonu kapatıp, ‘kitap’ları açmakta yatıyor.
10.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|