Yazdıklarınızda siz varsınız
Yazılar birer boy aynasıdır. Yazmadıkça kendinizi göremezsiniz. Yazın ve izleyin kendinizi. Bu ayna öyle ki, hem bizzat yazının kendisiyle ve hem de içindekilerle, yazan kişinin birer yansımasını taşır kâğıtlara.
Yazarken kelime kelime sökülür insan.
Ömür boyu içinde tortulaşanlar, taşlaşanlar küçük küçük parçalar halinde olsa da (kelime) yazı yoluyla dökülürler, sökülürler.
Bu dökülme, taşın toprağa dönüşümüdür. Toprak tevazuyu temsil eder. Ve yazdıkça zamanla insan kendi siluetini karşısında bulur. ‘İşte ben buyum’ der.
Onun için kendini bulmanın, görmenin de bir yoludur yazmak.
Bazıları kelimelerle resim yapmak diyorlar yazı için. Ne kadar doğru bir söz.
Ben ise, her yazı bir insanın, bir toplumun hikâyesini taşıdığından, birer film nazarıyla bakıyorum onlara.
Onun için her yazıda, hem yazıda ve hem de içindekilerde birer film izlemiş oluyorum.
Yazmadıkça göremezsiniz kendinizi.
Yazın ve izleyin filminizi.
Hiç kimse yazmasaydı…
İyi ki yazmak istemiş insanlar.
Yazarlar, düşüncelerini—bir yolunu bulup—yazmışlar. Zaten onun için ‘yazar’ olmuşlar. Denemeler, şiirler, makaleler, günlükler, hikâyeler böylece doğmuşlar. İyi ki de doğmuşlar. Yoksa hayat ne kadar anlamsız ve renksiz olurdu.
Bütün yazarları, yazılarıyla tanıyoruz değil mi? Onlar yazmasalardı, şu an yüz binlerce yazarları nasıl tanıyacak ve ne yapmak istediklerini nasıl anlayacaktık?
Onlar olmasalardı, hayatın bir zevki, hayatın bir neşesi olur muydu?
Yazmasalardı Montaigne’yi, Balzag’ı, Bacon’u, Gothe’yi; Firdevsi’yi, Hafız-ı Şirazi’yi, Yunus Emre’yi, Mevlânâ’yı, Mehmet Akif’i, Said Nursî’yi… tanımak mümkün olmayacaktı değil mi?
Siz de şimdi yazın ki, yarın birileri de sizi okusun. Sizin cümleleriniz de birilerine hayat rengi olsun. Olmaz mı?
***
Yazan varsa, okuyan da vardır
Kitap, hayata açılmış pencerelerdir.
Her birisinden farklı gözüküyor hayat. Her birisinin unsurları, renkleri, hayata kattıkları farklı farklıdır. Onlarla renkleniyor dünya.
Onlarsız hayat, pınarları kurumuş hayat yerleri gibidir.
Yazarların kalp atışları vardır kitaplarda. Her birisi farklı çarpar.
Ve bir okur için her birine de ihtiyaç vardır.
Ayrıca kitaplar insanlara haddini bildirir. Hareketlerinin ölçüsünü, duygularının sınırlarını belirtir.
Toplumların başına gelen bütün olumsuzluklar aslında kitapların bulunmadığı dünyalardan geliyordur.
Çünkü kitabın girdiği yer tamir görür. Kitap, dış dünyayı tamir ettiği gibi, duyguları da tamir eder.
Karşılaşınca ne okuyorsun demeli dostlara?
İnsanların dünyaları ne ile meşgul ise, sorup soruşturdukları da o yönde olur. Okuyan ister ki, herkes okusun. İnsanlar bir araya gelince kitaptan bahsetsinler.
“Bu gün okuduğum kitapta konu şöyleydi”, diye başlasın bütün sohbetler.
Karşılaşılan dertlere, problemlere okuduğumuz kitaptaki düşünürler yön versin.
Her olay karşısında onlarla dertleşmeli ve onların fikirlerine baş vurmalı. Sanırım böylece kimse attığı adımdan pişman olmayacaktır.
Kitap hediye etmeli dostlara
Alınacak hediye kitap olmalı. Kitap hediye ederek dostlarımıza çalışmalıyız. Onların seviyeli, onların nezaketli, onların güzel davranışlı, onların anlayışlı, onların hoş görülü, onların ahlâklı… olmaları için çalışmalıyız.
Çalıştığımız kadar mutlu olacağız. Çalıştığımız kadar güzel dostlara sahip olacağız. Çalıştığımız ve fedakârlığımız kadar, güzel insanlarla karşılaşacağız.
Toplum böyle güzelleşecek.
‘Okur’- ‘yazar’ olmakla güzelleşecek dünya.
‘Okuyalım’ ve ‘yazalım’ olmaz mı?
12.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|