Pakistan’dan Türkiye’ye uzanan bir hattı ‘yeşil kuşak’ projesi.
Bir yandan Sovyet yayılmacılığını önleyecek, diğer yandan da Sovyet Blokunun içinde yer alan Müslüman ve Türk unsurlarının kimliklerini koruyup, zamanla imparatorluğun parçalanmasında öncülük etmeleri sağlanacaktı.
Yeşil kuşak aynı zamanda bir Sovyet saldırısı olduğunda, Varşova Paktı güçlerinin ilk planda işgal etmesi tahmin edilen ülkelerdi.
Arasında ülkemizin de yer aldığı bu ülkelerde, işgalci Sovyetlere karşı, Batı destekli yerel güçlerle gerilla savaşı verilecekti.
Bu plan Sovyetlerin Afganistan’a saldırısında deneme imkânı bulundu.
Afgan Mücahitlerinin destansı kurtuluş mücadelesi, Sovyet İmparatorluğunun parçalanması ile sonuçlandı.
Soğuk Savaş bitti ancak ilginçtir, Afganistan başta olmak üzere yeşil kuşak ülkeleri, yani İslâm dünyası şimdi başka bir dönüşüme laboratuvarlık yapıyor.
NATO duruyor. Ancak Pentagon’a destek gücüne dönüştürülüyor. Varşova Paktının yerini ise, bu stratejiyi hayata geçiren Bush ve neocon’ların, “İslâmcı teröristler” ya da, “İslâmcı faşistler” adını verdikleri, etnik veya dinî referanslı Müslüman silâhlı gruplar alıyor.
Geçmişte Sovyetlerin parçalanması stratejisinin hayata geçirildiği Afganistan bu kez yeni stratejinin test edildiği bir ülke oluyor. Üzücü, ama gerçek olan şu ki, soğuk savaş döneminde de 11 Eylül sonrasında da, her aşamada Müslümanlara, yeni stratejilerin üzerinde test edildiği kobay olma konumu biçiliyor.
11 Eylül’ün bir milat olarak nitelendirilmesi bu açıdan bakınca doğru. 11 Eylül’den hemen sonra hiçbir delil aranmadan, Afganistan’ın vurulması ise ne 11 Eylül’ün, ne Afganistan ve El Kaide’nin seçilmesinin bir tesadüf olmadığını gösteriyor.
Ancak bu test edilme karşılıklı. Kimi zaman Afganistan kimi zaman Irak, ama temelde Lübnan ve Filistin yeni taktiklerin tesbit edildiği, uygulamanın savaş oyunlarının oynandığı salonlarda, bilgisayarlarda, haritaların başında değil, doğrudan savaş meydanında ve her hamlede onlarca insanın cesedi üzerinden test ediliyor.
Filistin’deki intihar eylemcileri, Lübnan’da patlayıcı yüklü araçlara dönüşmüştü. Irak’ta ise rehin almalar, bomba yüklü araçlarla yapılan saldırılar, intihar eylemcileri, sokak çatışmaları ve niyetinde kanlı bir iç savaşıyla bunların tümü birden deneniyor.
Sovyet işgalinden bu yana gerilla savaşıyla ünlü Afganistan’da bu kez Irak modeli eylem türleri esas alınıyor.
Bu durum karşısında NATO da kendi müdahale konseptini değiştiriyor. Aslında NATO’nun dönüşümü için bir dönem yeşil kuşak ülkeleri olan İslâm coğrafyası bir uygulama alanı olarak kullanılıyor.
Yeşil kuşak projesi, Sovyetlere karşı askerî bir güç değil, sosyal bir unsur olarak devreye sokulmuştu. Sovyetlerin etrafında tampon bölge oluşturmanın yanı sıra, komünizmin fikrî yayılmasına karşı mücadele etmekti amaç. Tek kutuplu dünyada ise işgal edilerek, savaşlara sürüklenerek, dönüşüm programlarının laboratuvarı olarak kullanılmak isteniyor.
Hesaplar bu. Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal ederken, bunun sonu olacağını hesap etmemişti elbette ki...
ABD’de, Afganistan ve Irak’ı işgal ederken elbette ki, daha büyük işgallerin hesabını yaptı.
Resmî raporları, Beyaz Saray kaynaklı açıklamaları bir yana bırakın, ciddî gözlemciler, “Afganistan’da savaş yeni başlıyor” diyorlar.
İslâm dünyası açısından uzun ve karanlık bir dönemin içindeyiz. Ancak kararan günlerin sabahının yakın olduğundan şüphem yoktur. İnsan hayatı açısından uzun olan on yıllar devletlerin ve milletlerin tarihi açısından o denli uzun değildir.
Şundan hiç şüphem yok ki, Sovyetlerin silâhlarını dahi alma şansı bulamadan çekildiği Afganistan’dan ABD de özür dileyerek çekilecek. 11 Eylül’le Afganistan’dan başlayan sürecin, yine aynı topraklardan başarısızlıkla sonuçlanacağına inanıyorum.
Ancak bunu hemen üç-beş yıl içinde beklemek gerçekçi olmaz.
19.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|