Yeni eğitim-öğretim yılı dün ilk ‘dert’ zilinin çalmasıyla başladı. Yaklaşık 14 milyon öğrenci ders başı yapıp okulları ve sınıfları doldurdu. Haliyle dertler ve sıkıntılar da yeniden hatırlandı.
Türkiye, büyük ve genç nüfusa sahip bir ülke olmakla övünüyor. Ancak bu genç nüfusu gerektiği ve ihtiyaç duyulduğu gibi eğitebildiğimiz söylenebilir mi? Öğrencilerimizi tam mânâsıyla eğitemiyoruz. Aslında bu eksikliğimizin de farkındayız. Hemen herkes, ‘kaliteli eğitim için neler yapılması gerektiği’ konusunda doğru çareler ortaya koyuyor, ancak bunları uygulayabildiğimizi söylemek zor.
Bazıları eğitimin içinde bulunduğu sıkıntıları izah ederken, nüfusun hızlı artışını listenin başına yazıyor. Hızlı nüfus artışı problemlerden biri olabilir, ama tek suçlu bunu görmek ve göstermek doğru değil. Çünkü hızlı nüfus artışına rağmen kaliteli bir eğitim sistemi uygulamak pekâla mümkündür.
Bizim yanlışımız, çoğu zaman ‘doğru teşhis’ konulmuş olsa bile; ‘doğru tedavi’ uygulamayışımızdadır. ‘Yasak’larla süslenmiş bir eğitim sistemi, ihtiyaca cevap verebilir mi?
“Yasaklar nerede?” diyenler varsa, öğretmenlere sorabilir. Öğretmene inisiyatif/tercih hakkı vermeyen ve güvenmeyen bir eğitim sistemi başarılı olabilir mi? Bir öğretmen, faydalı olacağını düşündüğü bir kitabı öğrencisine tavsiye etmekten çekiniyorsa, eğitim sistemi ‘yasaklarla donatılmış’ demek abartı mı olur? Her şeyde “Ankara’nın onayı” aranırsa, sistem sıkıntılardan kurtulabilir mi?
Eğitim yılının başlaması sebebiyle konuyla ilgili görüşlerini açıklayan MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan, “Mustafa Kemal’in düşünce sistemi tam olarak anlaşılabildiğinde ve uygulanabildiğinde başka problemler de çözülecektir” demiş. (Vatan, 18 Eylül 2006)
Oysa konunun uzmanları/aydınlar farklı düşündüklerini açıklıyorlar: “Bir kere daha tekrar etmek gerekir mi: Atatürk çok önemli bir asker ve siyaset adamıdır ama ortaya bir ‘Düşünce Sistemi’ koymamıştır.” (Kürşat Bumin, Yeni Şafak, 6 Eylül 2006)
Eğitim yılı başladı, onlarca/yüzlerce problem varken; ‘başkan’lar öğrencilerin “Tesettürlü Barbie bebek fotoğrafları bulunan çantaları nasıl önleriz?” konusunda görüş beyan ediyorlar. Bakınız sayın ‘başkan’ konu ile ilgili soruyu nasıl cevaplandırmış: “Bu çantaların (yani “Tesettürlü Barbie bebek” fotoğrafları bulunan okul/sırt çantaları/F.Ç.) bariz bir biçimde okula girmesi problem. Münferit bir olay olarak kalsa belki görmezden gelinebilir. Ama eğer bu bir modaya dönüşürse, sayı fazlalaşırsa sanırım ilgili kurullar, ilgili birimler doğru kararı alır.” (Vatan, 18 Eylül 2006)
Her ne kadar sayın başkan, “Açıkçası şu an ben de ‘Çantayı yasaklamak gerekir’ diye bir şey söylemiyorum” demiş olsa da beyanlar “yasaklansa daha iyi olur” şeklinde yorumlanabilir.
Binlerce problem varken, başörtülü çocuk fotoğrafı olan sırt çantalarını tartışmakla eğitimin problemleri çözülebilir mi? Benim merak ettiğim, yurt dışında eğitim almış ‘uzman’ların bu sorulara gülmemeleri ve “Biz öğrencinin dış görünüşü/ sırt çantasıyla değil, ‘işi’yle/ derslerindeki başarılarıyla ilgileniriz” dememeleri. Bunu söylemek çok mu zor?
19.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|