Papa’nın, mantıkla bağını kuramadığı İslâmı “şiddet”le iç içe bir din olarak gösteren veya öyle algılanan sözleri, karikatür tahrikinden daha ağır sonuçlar doğurabilir.
Karikatür krizi, ifade özgürlüğü kalkanının ardına gizlenerek mukaddes değerlere hakaret eden bir kısım medyatörlerin marifetiydi.
Olayın hassasiyetini bir türlü anlamamakta inat eden Danimarka Başbakanının duyarsız ve sorumsuz tavrı bazı Müslümanların dengesiz ve ilkel tepkileriyle birleşip, ilk yayınlandıklarında kimsenin ruhunun bile duymadığı karikatürler bilâhare fitneyi iyice alevlendirmek kastıyla peş peşe başka gazetelerde de iktibas edilince, iş çığırından çıkma yoluna girmişti.
Kendi menfur emelleri için dünyayı ateşe vermeye çalışan küresel çetelerin çıkarıp körükledikleri bu krizin tahripkâr izleri hâlâ duruyorken, şimdi de Papa’nın talihsiz sözleri üzerinden çok daha tehlikeli bir provokasyon tetikleniyor.
Bununla öngörülen hedeflerden biri, 11 Eylül sürecinde tezgâhlanan “Müslümanlarla Hıristiyanları birbirine düşürme” planını hayata geçirmek.
Papa, talihsiz konuşmasıyla bu menhus plana unutulmaz bir katkıda bulunmuş oldu.
Vatikan’da, Ortaçağ’ın meşhur Engizisyon mekanizmasının devamı olarak nitelenen Dinsel Öğretiler Kurulunun başı iken, John Paul II’nin vefatı sonrasında Papalık makamına seçilen Kardinal Ratzinger, selefinin aksine katı, kapalı, soğuk bir çizgiye sahip olduğunun işaretlerini daha ilk günden vermeye başlamıştı.
Ama o koltuğa oturduktan sonra, kişisel saplantılarını aşarak, temsil ettiği kurumun 40 yıl önce başlattığı ve John Paul II tarafından daha ileri noktalara taşınan açılım ve diyalog iradesiyle uyumlu bir tavra yönelebileceğine dair iyiniyetli beklenti, bu işaretlerin görmezlikten gelinmesini netice verdi.
Ne var ki, Papa’nın bu beklentiyi boşa çıkarmakta kararlı ve ısrarlı olduğu görülüyor.
Peki, bu durumda ne yapmak lâzım?
Evvelâ yapılmaması gerekene bakalım:
Eğer karikatür krizindeki gibi hamasî, öfkeli, ölçüsüz tepkiler verilir; yer yer görüldüğü üzere kilise yakma gibi eylemlere girişilirse, provokatörlerin ekmeğine yağ sürülmüş olunur.
Yakıp yıkma, öldürme gibi şiddet eylemleri, İslâma “şiddet dini” iftirasını yöneltenlerin eline koz vermekten başka bir netice getirmez.
Müslümanlar asla bu tuzağa düşmemeli.
Yapılması gerekenlerin başında ise, İslâma yöneltilen haksız isnad ve iftiraları, Peygamber ahlâkına yakışan olgun ve vakur bir tavır içinde, ilmî bir üslûpla cevaplandırmak geliyor.
Bir diğer nokta; Papa’nın talihsiz sözlerinin, “Yanlış anlaşıldı” açıklamalarıyla vaziyeti kurtarmaya çalışan Vatikan’da bile rahatsızlığa yol açması, kendisinin de bu yönde açıklama yapmak zorunda kalması ve Papa'nın gerek Vatikan dışı Katolik çevrelerden, gerekse Hıristiyanlığın diğer kollarından eleştiri alması.
Katolik ilâhiyatçı Hans Küng’ün, Fener Patrikhanesinin ve Cezayir Katolik Başpiskoposunun tepkileri bunlardan yalnızca birkaçı.
Dolayısıyla, resmin tümünü dikkate alan bir nazarla olaya bakıp, Hayreddin Karaman Hocanın ifadesiyle “Papa’ya rağmen diyalog” diyerek yola devam etmek en doğru tavır...
19.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|