İsmail Ağa cemaatine yönelik son suçlamalarda, Sauna çetesinin lideri olarak bilinen ve aklî dengesinin yerinde olup olmadığını tesbit için heyet muayenesinden geçirilen şahısla, “müteahhit” olma dışında bir sıfatı bilinmeyen ve nasıl bu işlerle irtibatlandırıldığı da anlaşılamayan bir kişiye izafe edilen iddialar kaynak gösteriliyor.
Ancak iki kaynak da son derece şüpheli.
Çete lideri olarak anılan kişi için, çete ortaklığı iddiasıyla birlikte yargılandığı—28 Şubat'ta Emniyet Genel Müdür Vekili olarak görev yapmış olan—bürokratın “manyak” ifadesini kullandığı daha önce basına yansımıştı.
Yine aynı bürokratın, o tarihlerde söz konusu kişiye “İsmail Ağa cemaatine gir ve istihbarat topla” diyerek “ajanlık” vazifesi verdiği de.
(Bu arada, aynı çeteye adı karışan Özel Kuvvetler mensubu bir yüzbaşının mahkûm olduğunu ve YAŞ kararıyla ordudan ihraç edildiğini de hatırlayalım.)
Çete liderine izafeten ortaya atılan tuhaf iddialar için takviye kuvvet olarak bir anda piyasaya sürülen “müteahhit”in de ne idüğü belirsiz.
İşin garibi, bu esrarengiz şahıs için bir taraftan “Tanık koruma programına alındı” deniliyor, diğer taraftan aynı kişi TV ekranlarında ve gazete sayfalarında arz-ı endam ediyor.
Bizim bildiğimiz, “tanık koruma programı”na alınmış kişiler köşe bucak saklanır.
Tâ ki, başlarına “birşey” gelmesin.
Bu kişiyle ilgili olarak dikkat çeken bir diğer nokta, CHP ile yakınlığını ele veren sözleri. Medyanın “mal bulmuş mağribî” edasıyla üzerine atladığı iddialarıyla ilgili olarak “Baykal benimle görüşmek istedi” diyor. Ama kendisinin önce CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’le görüşmek istediğini söylüyor.
Sonrasında ise telefonlarının dinlendiğini, iddiaları hakkında ifade vermek için Adliye’ye gittiğinde soruşturmayı yürüten savcı yerine başka bir savcıyla görüştüğünü, o savcının kendisini “Seni tutuklatırım. Seni git Deniz Baykal korusun” diye kovduğunu anlatıyor; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının da “Gerek yok” diyerek kendisini hiç çağırmadığını ilâve ediyor. (Vatan, 11.9.2006)
Savcıları, yani adalet mekanizmasını da töhmet altında bırakmaya yönelik bu suçlamaların sahibiyle CHP arasında nasıl bir irtibat var ki, Baykal son derece enerjik bir tavırla gayrete gelip, bu kişinin İsmail Ağa cemaatine yönelttiği suçlamaları sahipleniyor?
Ve mâlûm “belâgat”ıyla bu ithamları köpürterek ve yeni ilâveler yaparak, dahası “Dindarım diyen herkes bu olaya karşı çıkmalı, tepki göstermeli” gibi sözlerle dindarlara akıl vererek işi kızıştırmaya çalışıyor?
Tabiî, dindarların, Baykal’ın vereceği akla ihtiyacı yok. Şayet sağı CHP’de toparlama fantezisine kendisini fazla kaptırmadıysa bunu herkesten ziyade onun bilmesi lâzım.
Anlaşılan o ki, CHP liderinin asıl hedefi, 28 Şubat’ın ağır tortularından arınma sancıları yaşamakta olan devlet organlarını yeniden benzer baskılara maruz bırakmayı hedefleyen yeni bir kampanyayı tetiklemek.
Umarız, devlet aynı tuzağa yine düşmez.
12.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|