Günlerdir, İnönü’nün vaktiyle Demirel’e yaptığı suçlamaları, “Nurcu olmadığını söylesin” diye yüklenmelerini hatırlatan yazar, son yazılarından birinde 28 Şubat’ın Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile yaptığı bir sohbeti anlatıyor.
Bu sohbette emekli paşaya, geçmişteki bir beraberliklerinde onun kendisine gösterdiği, sonra da bir MGK toplantısında zamanın Başbakanının önüne koyduğu bir fotoğrafı hatırlatmış; bunun üzerine Karadayı’nın söylediklerini okurlarına şöyle aktarmış yazar:
“Evet, o fotoğrafı hatırladım. Galiba o kara çarşaflı kadınlar görüntüsü bir başlangıçtı...” (Kurtul Altuğ, Gözcü, 12.9.2006)
Bu yazının çıktığı gazetenin ertesi günkü şu manşeti, aynı çizgide yeni bir başlangıcın habercisi olma düşüncesi ve iddiasıyla atılmış olmalıydı:
“Türkiye kararıyor!”
Normalde böyle bir manşetten çıkarılacak mesaj, son dönemde giderek sıklaşan elektrik kesintileriyle bir defa daha gündeme gelen enerji krizine dikkat çekilmesi olmalı, değil mi?
Ama değil. Gazetenin manşeti çok daha farklı ve ilgisiz anlamlar ve ithamlar taşıyor.
Manşetin altında kullanılan fotoğraflarda “Fatih’in Çarşamba semti mollaların İran’ı gibi” ve “Yasaları takan yok!” başlıklarıyla sakallı, cübbeli ve takkeli erkeklerin; “Her köşe kara çarşaflılarla dolu” başlığıyla da çarşaflı hanımların görüntüleri yer alıyor.
Açıkça belli ki, geçmişte defalarca seyrettirilen film bir kez daha vizyona sokuluyor.
Karadayı’nın ikrarıyla “28 Şubat’ın başlangıcı” olarak kullanılan çarşaflı hanımlar fotoğrafı, yine benzer bir süreci tetiklemek için kışkırtıcı bir üslûpla gündeme getiriliyor.
Ve anlaşılan o ki, burada maksat hâsıl olursa sıradaki diğer hedeflere yönelecekler.
Bunun işaretleri verilmeye başlandı bile.
Onun için, İsmail Ağa cemaatine yönelen hukuk, vicdan ve akıl dışı saldırılara karşı topyekûn bir dayanışmaya ihtiyaç var.
Detaylarda yaklaşım farklılıkları olabilir.
Ama gün, bunlara takılarak, yaklaşmakta olan büyük tehlikeyi gözardı etme günü değil.
Gün, bilumum farklılıkları bir kenara bırakma ve daha ötesinde bu farklılıkları ayrı bir renk ve zenginlik sayan yapıcı bir anlayışla, aynı ülkede yaşayan vatandaşlar, aynı inançları paylaşan mü’minler ve ortak hassasiyetlerde buluşan “insan”lar olarak, samimiyetle kucaklaşıp kenetlenme ve bozguncu fitneleri elbirliğiyle boşa çıkarma günü.
Bunu başarabilmeliyiz ki, ayrım gözetmeksizin hepimizi hedef alan ve sıraya koyan tertip ve tuzakları akamete uğratabilelim.
28 Şubat’ta yaşadığımız sıkıntıların daha şiddetli bir şekilde tekrarını istemiyorsak, evvelâ feraset ve tesanüde ihtiyacımız var.
“Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli” ve “Görünen köy kılavuz istemez” sözleriyle ifade edilen mânâlara uygun şekilde, gidişatın bu endişe verici istikamete yöneldiğini gösteren alâmetler çoktan belirmişti.
Şimdi bu süreci hızlandırma atakları yapılıyor. Son gelişmeler bunu açıkça gösteriyor.
Aynı tuzağa bir daha düşmeyelim.
15.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|