Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Faruk ÇAKIR

Benim Afrikam!



Bir kıt’a ölüyor ve bizim de içinde bulunduğumuz ‘zengin dünya’ bu ölüme gözyaşları ile bile olsa eşlik etmiyor, edemiyor. Tabiî ki gerek ülkemizin ve gerekse İslâm dünyası başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde açlık ve sefalet yaşanan başka yerler de vardır. Ama Afrika kadar mağdur olan bir kıt’anın olduğunu söylemek her halde mümkün değil.

Büyük çoğunluğumuzun —ben de dahil— Afrika’ya gidip orada yaşanan sıkıntıları görmediğimiz için yaşanan açlık ve sefaleti tam olarak kavramamız mümkün değildir. Çünkü ‘tok’ların ‘aç’ların halinden alması kolay olmaz. Olsa olsa, açlıkla kıvranan ve ‘Ekmek istiyoruz’ diye isyan eden halkına; “Ne münasebet, ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen krallar durumuna düşeriz.

Afrika’ya gitmedik, ama Afrika’ya giden ve orada 26 yıldır gönüllü olarak ‘hizmet’ veren bir misafirimiz vardı. İHH’nın davetiyle Türkiye’ye gelen ve bu arada gazetemizi de ziyaret eden Afrika Müslüman Ajansı Başkanı Dr. AbdulRahman H.AlSumait’ın anlattıklarını dinledik. Yıllardan beri Afrika’nın aç ve susuz olduğunu duyar ve gazetelerdeki haberleri okuruz. Ancak yine de orada yaşanan sıkıntıları kavramak mümkün olmaz. Çünkü ne açız ne de susuz! Dolayısı ile Afrika’da yaşanan açlık ve susuzluğun ‘derecesi’ni tam olarak anlamamız mümkün olmuyor.

Dr. AlSumait’in anlattıklarını dinleyip, insanlığın sürüklendiği felâketler karşısında etkilenmemek mümkün değil. Afrika’ya gittiği ilk yıllarda başından geçen bir hadiseyi anlatan Dr. Sumait muayene ettiği bir hastasına “Günde düzenli olarak üç öğün yemek yemelisiniz” diye ‘reçete’ niyetine tavsiyelerde bulunmuş. Bu söz, hastaya tercüme edilince hasta hıçkırıklarla ağlamaya başlamış. Bu hal karşısında şaşıran doktorumuz, “Ben bu hastayı üzen bir söz söylemedim ki. Niçin ağladı acaba?” diye tercümanına sormuş. Hasta ağlama sebebini şöyle açıklamış: “Biz günde bir öğün yemek bile bulamıyoruz. Nereden üç öğün yemek yiyelim?”

Birbirinden ilginç notlar aktaran Dr. Sumait, “Afrika’nın ayağa kalkabilmesi için en çok ihtiyaç duyulan nedir?” sorusuna ne cevap verdi dersiniz? Belki de “para” dediği akla gelebilir. Ama hayır! Misafirimize göre Afrika’nın derdine çare olmak ‘para’ ile değil, ‘adam gibi adam’larla mümkün. Yani, dürüst, güvenilir, ‘hizmet ehli’ gönüllü insanlar! Afrika’yı bir baştan başa dolaşan ve yıllarını orada geçiren misafirimize göre, yeterli sayıda ‘hizmet ehli’ insanlar olsa açlık ve cehalete karşı ‘savaşmak’ çok daha kolay olacak.

Evet, Afrika bir yandan ‘mide’ açlığı yaşarken; öte yandan da ‘inanç’ açlığı yaşıyor. Cehaletin tarif edilmez seviyelerde olduğuna dikkat çeken misafirimiz, buna delil olacak öyle örnekler verdi ki, aktarmaktan hicap duyarız. Bir yandan ‘mide’ açlığı, öte yandan inanç açlığı Afrika’nın dört bir yanını kavuruyor. Çare olarak ‘hizmet ehli adam’lara ihtiyaç duyulduğunun beyan edilmesi de çok isabetli. Misafirimiz, Bediüzzaman’ın eserlerinden de istifade eden birisi olduğu için Afrika’da yaşanan sıkıntılara doğru teşhisleri koyabilmiş. İlk bakışta ‘açlığın’ ‘para’ ile önlenebileceği düşünülebilir. Ama en çok lâzım olanın para değil, ‘adam’ olduğunun beyan edilmesi dikkat çekici.

“Hayatını Afrika’da İslâmı anlatmaya adayan” misafirimize, “Bugün para bulunsa, Afrika nasıl ve ne zamam kurtulabilir?” sorusunu da yönelttik. Maalesef “hemen” cevabını beklerken, onun yerine itidalli bir cevap aldık: “Afrika’yı sömüren devletler önce altyapıyı yıkıp mahvetmiş. Sonra da ahlâk ve değerleri yerle bir etmiş. Kalpler boş. Bu bakımdan, çok uzun soluklu bir çalışma ile ancak bu kıta ıslah edilebilir. Belki de 200 yıl süren bir çalışma gerekir.”

İçimizi sızlatan, ancak vak’ayı tesbit eden bu cevap; Afrika kıt’asının çaresizliğini anlamamız için yeterli olsa gerek. Afrika örneğinde olduğu gibi, İslâm dünyasının asıl sıkıntısı ‘para’ değil, ‘kaht-ı rical’dir!

Diyojen bile, “Adam arıyorum, adam!” diye yollara düşmemiş miydi? O zaman ‘adam’ yetiştirmek için el ele verelim. Villalar, yazlıklar ve kışlıklar imar etmek için değil!

14.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.09.2006) - Âdil bir şekilde yargılayalım!

  (11.09.2006) - 28 Şubat değirmeni

  (10.09.2006) - TV varken okumak mümkün mü?

  (09.09.2006) - Hani Türkçeyi koruyacaktık?

  (08.09.2006) - Tartışa tartışa doğruyu buluruz

  (06.09.2006) - Harp okulunda ‘İslâm” mecmuası

  (04.09.2006) - Bombalar kimin için patlıyor?

  (03.09.2006) - Amerika hedefine ulaştı!

  (02.09.2006) - AB yolculuğu hız kesmesin

  (31.08.2006) - Mescidle uğraşanlar yorulur

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004