Yalan ve karartma eksenli resmî tarih tezi, her geçen gün biraz daha güven kaybına uğruyor.
Zira, fahrî aydınlatma çabalarında ciddî bir gelişme var.
Aydınlatma ziyadeleştikçe, karanlık, haliyle izale olup gidiyor.
İşte, yakın tarihimize projektör tutan çalışmalardan biri: Kâzım Karabekir Paşaya ait "İstiklâl Harbimizin Esasları" isimli kitap serisi.
Vaktiyle yayınlanması yasaklanan, hatta siyasî baskılar sonucu 1933'te yakılan bu dokümanter kitaplar, ilk kez 1951'de yayınlanabildi. Şimdi ise, iki büyük yayın kuruluşu tarafından istifadeye sunulmuş durumda: Emre Yayınları ve Yapı Kredi Yayınları.
Kâzım Karabekir'in kaleminden çıkan onlarca kitabın piyasaya sürülmesinden sonra, bilhassa yeni nesillerin yakın tarihimize bakışında büyük değişiklikler olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Çünkü, bu eserler, resmî tarih tezinin en koyu karartma çabalarını dahi boşa çıkartacak kadar sağlam ve inandırıcı delillere, dayanaklara sahip.
Burada üzülecek tek nokta, bu değerli eserlerin çok geç, yani 70–80 yıllık rötarla ancak basılabiliyor olması.
* * *
Aynı konuyu dünkü yazısında işleyen Sabah yazarı Emre Aköz, resmî tarihin uydurma ve gerçekleri çarpıtma çabaları hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Resmî tarih ve resmî ideoloji, sık sık 'aydınlanmadan' söz eder; ama kendisi esaslı bir karartıcıdır. Örneğin, 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası... Bu parti hakkında sana bana ne öğretildi? 'Efendim, şeriatçılara prim verdiği için kapatıldı.'
"Tamamen uydurma bir gerekçedir bu... İşin esası şudur: Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak üçlüsüne muhalefet eden Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay gibi Millî Mücadeleci paşaların kurduğu bir partidir. Gerici–merici olduğundan değil, sadece muhalefet ettiğinden (ki o da gayet cılız bir muhalefetti) kapatılmıştır.
"Resmî ideoloji, tarihimizi fena halde çarpıtmış; kimi kişi ve olayları abartmış, buna karşılık kimi kişi ve olayları küçümsemiş, hatta yok saymıştır."
Aköz'ün değerlendirmesine aynen katılıyoruz. Bununla beraber, yakın tarihimiz üzerindeki yalanlı dolanlı sis perdesinin yavaş yavaş dağılmaya başladığını memnuniyetle müşahade ettiğimizi, burada bir kez daha belirtmek istiyoruz.
İpucu
İpin ucu kimin elinde?
Hiç de yabancı gelmeyen bir vahşî senaryo, ülke genelinde yeniden sahnelenmek isteniyor.
Yara kaşıyıcıları, hassasiyet kışkırtıcıları yine iş başında. İşte bakın, görün yaptıklarını:
ª İstanbul İsmailağa'daki çifte infazla "dinci" kışkırtması.
ª Söğüt'teki sustalı–muştalı provokasyonla "Türkçü" kışkırtması.
ª Diyarbakır'daki bombalı provokasyonla da "Kürtçü" kışkırtması.
Parçaları birleştirince, üçgen tamamlanıyor.
Sormadan edemiyoruz: Bu "şeytan üçgeni"ni çizen uğursuz elin sahibi kim?
Günün Tarihi
Yeşilaycı Anadolu Hükûmeti
14 Eylül 1920: Men'–i Müskirat (sarhoşluk veren içeceklerin yasaklanması) Kànunu Mecliste kabul edildi.
* * *
Yeşilay'ın kurulduğu tarihte (5 Mart 1920) İstanbul'da bulunan Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, bu hayırlı kuruluşa büyük destek verir.
16 Mart'taki kanlı işgalin ardından Ankara'ya gider ve burada yeni teşkil olunan Mecliste de bu desteğini aynen sürdürür.
Nitekim, gider gitmez içki ve işret gibi haramların ülke genelinde yasaklanması yönünde bir kànun teklifi hazırlar ve bu teklifini Meclis'in müzakeresine sunar.
Bu kànun (Men'–i Müskirat Kànunu), yapılan uzun görüşmelerden sonra, 14 Eylül 1920 tarihinde kabul edilir. Bilâhare 22 no’lu kànun maddesi olarak uygulamaya sokulur.
İstanbul hükümetinin etkisiz kaldığı böylesine mühim bir konuda, Ankara'da henüz teşkil olunan Anadolu hükûmetinin (I. Meclis) müsbet tesiri pek büyük olur.
Bu da gösteriyrodu ki, millî iradenin temsil yeri artık İstanbul değil, Anadolu'dur.
* * *
Aynı tarihlerde telif edilen Tulûât isimli eserinde, Üstad Bediüzzaman bu kànun çerçevesinde gelişen hadiselerden şöyle bahseder: "Câ–yı dikkattir ki: Merkez–i Hilâfet ulemâsı ve Dârül–Hikmeti ve Zabıta–i Ahlâkıye ile, fuhş, işret, kumar gibi kebâiri izâle değil, tevkif edemediler. Anadolu Hükümetinin bir emri ile, bütün işret, kumar gibi kebâirler men' edildi." (İçtimaî Reçeteler, s. 193.)
Dindar ve demokrat bir şahsiyet olan Ali Şükrü Bey, 1923 yılı başlarında, bir sûikast neticesi Çankaya muhafız komutanı Topal Osman'a öldürtüldü.
Bir sene sonra da, yani 9 Nisan 1924 tarihinde içki yasağı yürürlükten kaldırıldı.
İçki tüketimi, o tarihten itibaren serbest bırakılmanın da ötesinde, içilmesi adeta teşvik edildi.
O günden bugüne hasıl olan maddî ve mânevî zararın hesabını yapabilmek dahi kàbil değil.
14.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|