İstanbul’dan okuyucumuz: “Tebbet Sûresinin iniş sebebini, açıklamasını ve tefsirini yapar mısınız?”
“Ey Resûlüm! En yakın akrabalarını uyar”1 âyetinin hükmü gereği Peygamber Efendimiz’in (asm) yakın akrabalara ziyafet üstüne ziyafet tertipleyerek onları imana davet ettiğini dün yazmıştık. Bu ilk çağrıya karşılık yakın akrabalardan bir tek Hazret-i Ali’nin (ra) Peygamber Efendimiz’e (asm) açıkça iman ettiğini ve ona yardımcı olacağını açıkladığını, onun dışında şimdilik iman ettiğini açıklayabilen çıkmadığını da dünkü yazımızda beyan etmiştik. Fakat yakın akrabalardan Peygamber Efendimiz’e (asm) düşman da çıkmamıştı. Ebu Leheb’den başka.
Ebu Leheb ise, yakın akrabaların İslâmiyet’e davet edildiği bu dönemde sevgili yeğeni Peygamber Efendimiz’e (asm) düşman olup çıkmıştı.
Cenab-ı Allah, bu defa “Emrolunduğun şeyi, onları çatlatırcasına bildir!”2 âyetini gönderdi. Bu âyet, İslâmiyet’in artık bütün insanlığın önüne—tâbir câizse—görücüye çıktığının bildirgesiydi. Bu âyetle İslâmiyet çağrısını evrenselleştirmişti. Çağrısına herkesi muhatap kabul etmişti.
Bu âyet indikten sonra Peygamber Efendimiz (asm) artık yerinde duramaz oldu. Derhal harekete geçti ve Safa tepesine çıktı. Mekkelilere seslendi:
“Ey Kureyş topluluğu! Burada toplanınız! Size önemli bir haberim var!”
Bu çağrı sesi Mekkelileri şaşkına çevirdi. Seslenen, ‘Muhammedü’l-Emîn’ dedikleri zattı. Güvenilen bir ses. Hiç gecikmeden Mekkeliler Safa tepesi eteklerinde toplandılar. Peygamber Efendimiz (asm) derhal söze girdi:
“Ey Kureyş topluluğu! Benimle sizin benzeriniz, düşmanı görünce koşarak ailesine haber veren adamla ailesinin benzeri gibidir. Ben size, bu dağın arkasında düşman askeri var, sabaha kadar üzerinize hücum edecekler desem, bana inanır mısınız?”
Mekkeliler hep bir ağızdan:
“Evet! Senin doğruluğunu tasdik ederiz. Senden doğru sözden başka bir şey işitmedik” diye seslendiler.
Sevgili Resûl (asm) sözlerine devam etti:
“Ey Galip oğulları! Ey Lüey oğulları! Ey Kilab oğulları! Ey Kusay oğulları! Ben size önünüzdeki Cehennem gibi bir büyük azabın habercisiyim. Sizi ‘Lâ ilâhe illallah Muhammede’r-Resûlullah’ demeye davet ediyorum. Eğer dediğimi kabul ederseniz, Cennete gideceğinizi taahhüt eder, buna kefil olurum. Aksi takdirde siz Lâ ilâhe illallah demedikçe size ne dünyada, ne ahirette bir yarar sağlayamam.”3
Ebu Leheb de orada, Mekkelilerin içindeydi. Peygamber Efendimiz’in (asm) bu genel çağrısı karşısında Ebu Leheb çılgına döndü. Peygamber Efendimiz (asm) “Ey Galip oğulları!” diye seslenince, Ebu Leheb “İşte Galip oğulları geldi; yanında ne var?” diye bağırdı. Peygamber Efendimiz (asm) “Ey Lüey oğulları!” diye seslenince, Ebu Leheb “İşte Lüey oğulları geldi; yanında ne var?” diye alay etti. Peygamber Efendimiz (asm) “Ey Kilab oğulları!” diye seslenince, Ebu Leheb “İşte Kilab oğulları geldi; yanında ne var?” diye alayını sürdürdü. Peygamber Efendimiz (asm) “Ey Kusay oğulları!” diye seslenince, Ebu Leheb “İşte Kusay oğulları geldi; yanında ne var?” diye bağırdı. Peygamber Efendimiz’in (asm) davetini açıklamasının ardından alayla yetinmedi; yerden bir taş aldı ve sevgili yeğenine doğru fırlattı. Fırlatırken de hiç durmadan:
“Tebben lek! (Elleri kuruyasıca!) Bizi bunun için mi çağırdın?” diye bedduâ ederek bağırdı.
Peygamber Efendimiz (asm) amcası Ebu Leheb’e tek söz söylemedi. Mekkelilerden o gün başka bir aykırı ses de çıkmadı. Ebu Leheb’in bu taşlamasının ardından Mekkeliler fısıltı halinde konuşarak ayrıldılar.
Yarın inşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Şuara Sûresi: 214
2- El-Hicr Sûresi: 94
3- İbn-i Sa’d, Tabakat, 1/200
14.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|