Mehmet Âkif'i Âkif yapan kimdi?
Tarih kendinde derin iz bırakan, içinde yaşadığı zamanı etkilemekle kalmayıp, gelecek nesillere de örnek teşkil edecek şahsiyetlerle doludur. Onların hayatlarında iz eden, kişiliklerinin oluşmasında öneme sahip olan anekdotları sizinle paylaşmak istiyorum.
Bu önemli şahsiyetlerden biri de İstiklâl şairi Mehmet Âkif’tir.
Kararlılığı, sağlam duruşu, kişiliği, inancının sağlamlığı ile bize örnek olan bir kişilik.
İlk öğretmenim babam
Mehmet Âkif’in olgunlaşmasında ve sahip olduğu ruh halini yakalamasında babası son derece etkili olmuştu. Arapçayı ve dine ait eserleri Mehmet Âkif hep babasından öğrenmiştir. Baba, oğlu ile birlikte camiye giderken yolda onunla bir yetişkinle konuşurmuş gibi konuşur, her türlü sorusuna ciddiyete cevap verir, her anlattığını büyük bir dikkatle dinler, sonra da kendi medrese eğitiminden elde ettiği bilgileri O’nunla paylaşırdı. Âkif’e yolda bir yandan da bilmediği lûgatları ezberletir, dine temas eder bir takım bilgiler verirdi. Bu yüzden Mehmet Âkif babası için «O benim hem babam, hem de hocamdır. Ben hayatta ne öğrendi isem, ondan öğrendim» demiştir.
Bütün o ciddî medrese eğitimlerinin arasında, ev geçindirme telâşının arasında o koskoca adam çocuklarını elinden tutup gezmeye götürür, bir sünnetin uygulayıcısı olarak çocuklarıyla camide vakit geçip onların ayaklarını alıştırmış, çocuğuyla camide oyunlar oynayarak zihinlerinde camiyi hoş bir sadâ olarak bırakmış, değerli zamanını onun çocukça hikâyelerini dinlemeye ayırmıştır. Şu anda çocuk psikolojisi uzmanlarının şiddetle tavsiye ettiği gibi, çocuğunu ciddiye alarak ilgilenen, ona saygı duyup, anlattıklarını bir yetişkini dinleme ciddiyetiyle dinleyen ve çocuklarına ilk öğretmenliğini yapmakla mükellefiyetinin farkında olan bu baba, Mehmet Âkif’in sağlam kişiliğinin oluşmasında, dinde sebatında en önemli etkenlerden olmuştur.
Cami, oyun, yaramazlık ve Âkif
Peygamberimizin de sünnetinde yer aldığı gibi, babası onu sekiz yaşından itibaren Fatih Camiine götürmeye başlamıştı. Bunu bir şiirinde şöyle anlatır:
“Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir:
‘Bu gece, sizinle camiye
gitsek çocuklar erkence.
Giderseniz gelin amma
namazda uslu durun;
Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!’
Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi
Namaza durdu mu, haliyle
koy verir peşimi
Dalar giderdi, ben artık kalınca âzade
Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde.”
Cami, masal, oyun ve yaramazlık... Cami içinde baba ve çocuklar... Cami içinde inanç ve coşku... Cami içinde ciddiyet ve oyun... Cami içinde inanç ve çocuksuluğun sınırsızlığı... Cami içinde yetişkin ve çocuk samimiliği... Cami ile iç içe bir ev... Cami ile içiçe bir mahalle hayatı ve bir sünnetin uygulayıcısı olgun bir baba Mehmet Âkif’i İstiklâl Şairi yapacak ruh halinin en önemli mimarlarından olmuştur.
İşte yetişkin Âkif’in portresinin temel çizgilerini belirginleştiren çocuk Âkif’in dünyası, ya da Âkif’in içinde kendini bulduğu dünya...
Her çocuk yaramazdır, Âkif de öyle
Her çocuk büyünce kim olacaksa olsun, çocuktur, yaramazdır. Bir çoklarımızın sandığı gibi büyüyünce insanlık tarihinde iz bırakacak şahsiyetlerde her çocuk gibi yaramazlıklarla dlu çocukluklar yaşamışlardır. Âkif de öyledir. Ele avuca sığmayan mizaçlı bir çocuk. Çalışkan ama haşarı. Okuldan döner dönmez sokağa fırlayan, ağaçlara tırmanan, kabına sığmayan bir çocuk yani her çocuk gibi.
Hatta zekâlarının etkisiyle akla hayale gelmedik muzurluklar yapmaktadırlar.
Bir gün…
Masal dinlemeden uyumayan bir çocuk muş Âkif. Uyuması için kendisine masal anlatırken uyuyakalan annesi Saime Hanım’ın eline mangalda kızdırdığı cevizi bırakarak yakan, yarım kalmışlığı kabullenemeyen bir ruh o zamandan kendini göstermiş.
Nice Âkif’lerin yetişmesi temennisiyle...
|