“Müslüman Türkiye” Ramazan ayını idrak ederken, ‘bir kısım medya’ da ister istemez bu konulara yer ayırmaya başladı. Samîmî olup olmadıkları bir tarafa, hemen her gazetede ‘Ramazan sayfası’ yer alıyor. İnkâr etseler de, tek başına bu davranışları bile “Müslüman Türkiye” gerçeğini kabullendiklerini gösterir.
Spor dünyasında yaşanan bir gelişme, Türkiye’deki iki yüzlü tavırları bir defa daha ortaya koydu. Hadise şöyle: 1 Ekim’de oynanması gereken Sivasspor-Ankaraspor maçı, Yahudi futbolcunun talebi üzerine başka bir tarihe alınmış. Sivasspor’un Balili isimli İsrailli oyuncusu “Yom Kippur’da (Kefaret Günü/Yahudilerin bayramı) biz hiçbir faaliyette bulunmayız, oruç tutup duâ ederiz. Maç tarihinin değiştirilmesini istiyorum” diyerek ‘ilgililer’e müracaat etmiş. ‘İlgililer’ de bu talebi haklı görüp, iki takım arasında oynanan maçı başka bir tarihe almışlar. (Posta, Milliyet, vd., 26 Eylül 2006)
Bu gelişmeye ‘kartel’ cephesinden farklı yaklaşımlar yapılıyor. Bir gazeteye göre bu durum ‘Laik Türkiye’ye yakışmazken (Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet, 26 Eylül 2006), başka bir gazeteye göre ise “İnanca saygı”nın göstergesi. (Posta, 26 Eylül 2006)
Böyle bir karara karşı çıkanların korkusunu anlamak lâzım. Onlara göre ‘ilgililer’in bu kararı, “Müslüman futbolcu”ların da başka taleplerde bulunmalarına yol açabilir, korkuları bu!
Yakın geçmişe baktığımızda bu kararla çelişen çok sayıda uygulamaya şahit olunmuştur. Meselâ, futbolcuların ‘oruç’luyken ‘performans’ları düştüğü ileri sürülerek, ‘oruç tutmaya yasak’ getirilmek istenmiştir. Tamam oruç tutan futbolcular iyi top oynayamayabilir. Ama bunun çaresi, futbolculara oruç tutmayı yasaklamak mı olmalıdır? Niçin, varsa başka alternatifler düşünülmez? Başka alternatifleri düşünen ve dile getirenler susturulur, suçlanır, damgalanır?
Yaşanan son örnek, gerçekte de örnek ve emsal olmalı, “Müslüman futbolcu”ların talepleri de dikkate alınmalıdır. Böyle yapılmakla kıyamet kopmayacağı gibi, futbol kulüpleri de iflâs etmez.
Türkiye’ye giydirilmek istenen ‘laiklik elbise’sinin, dünyadaki başka ‘laik elbise’lere benzemediği ortada. Meselâ, laikliğin vatanı olduğu ifade edilen Fransa’daki (ki, Türkiye de Fransa’yı örnek almıştır) uygulama bile Türkiye’dekinden daha ‘iyi’dir. Bunun en önemli göstergelerinden biri, Fransa’daki devlet ya da özel üniversitelerde (Fransa’daki özel ilköğretim okullarında da başörtüsü yasağı yoktur!) başörtüsü yasağı uygulanmazken, Türkiye’deki durum gözler önündedir. Bu çelişki, Türkiye’de laikliğin yanlış anlaşıldığının ve uygulandığının en çarpıcı göstergesidir.
Çok yakın zamanda bir konuşma yapan Yargıtay Başkanı Osman Şirin de, “Laikliğin tarifini doğru/düzgün yapalım” anlamında görüşler beyan etmedi mi? O halde, lakiliği ‘dine baskı aracı’ olarak görmekten vazgeçmek gerekir.
Türkiye ve dünya gerçekleri, “Laik bir ülkede din, maç erteleme gerekçesi olamaz” diyenleri (M. Y. Yılmaz, Hürriyet, 26 Eylül 2006) haklı çıkarmıyor.
“Müslüman Türkiye”de, “Müslüman futbolcular”a da saygı lütfen...
27.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|