Papa sadece geçmişle çelişmiyor, aynı zamanda kendi sözleriyle de çelişiyor. Sözgelimi, 11 Eylül sonrasında Papa John Paul’un gölgesinde Berlusconi’nin İslâmla ilgili iddialarına cevap vermiş ve Batı medeniyetinin İslâm medeniyetinden üstün olduğu iddialarını reddetmişti. Ama 5 yıl sonra Regensburg’daki konuşmasında tam aksine her yönden Hıristiyanlığa dayalı Batı medeniyetinin İslâmdan üstün olduğunu mukayese yoluyla ileri sürmüştür. Burada, akıl ve inanç arasındaki münasebeti ele alırken Yunan felsefesiyle bütünleşen Hıristiyan aklının Müslüman aklından üstün olduğunu da bilvesile ileri sürmüştür. İslam’da Allah iradesinin akla sığmadığını dolaylı olarak ifade etmiştir. Aslında buna bakarsanız Teslis sadece Müslümanların aklına değil, küllî akla da uymuyor. Hatta Yunan filozofları bugün dirilseler onlar bile böyle bir iddiayı akla ters kabul ederlerdi. Zaten Hıristiyan teologlardan başka kimse bunun aksini savunmuyor. Dolayısıyla akıl ile inanç arasındaki uyumu, Müslümanlardan ziyade Papa’nın kendisi ispat etmeye muhtaç, hatta mecburdur. Akla gelince evet Endülüs’te veya başka taraflarda İslam yönetimi altında Gazali veya İbni Hazm veya benzerlerinin kitaplarının yakıldığına dair rivayetler var. Müslümanlar arasında fikri ayrılıklara dair taassubun gölgesinde bu tür eylemlerin olması elbetteki muhtemeldir. Bununla birlikte, tarih içinde en çok ve sistematik olarak kitap ve özellikle de felsefe kitapları yakanlar Katoliklerdir. Reconquista’ devresinden sonra İspanya’da faaliyete geçen Engizisyon Mahkemesi tarihte görülmemiş bir şekilde felsefe kitapları yaktı. Moğolların Bağdat’ta yaptığını onlar Endülüs’te yaptılar. Dolayısıyla Engizisyon mahkemeleri sadece bir insani kıyım değil aynı zamanda kültürel de bir kıyımdır da. Sırpların Saraybosna’da yaptıkları gibi.
***
Papa’nın, Manuel 2’nin dilinden savunduğu tezin ikinci ayağını ise İslam’ın kılıçla yayılması iddiası oluşturuyordu. Bu hususta Ceyda Karan’a katılmamak mümkün mü? Semavi dinlerin (Yahudilik elbette ırk temelli olduğundan yayılmacılık barındırmıyor) pagan bulduğu kültürlere şiddet yoluyla yayılmasının vakti zamanında mubah görüldüğünü, Aztekleri ‘barbar’ diye katleden Hıristiyanları, kutsal toprakları fethe çıkan Haçlıları, engizisyonu, Papalığın 2. Dünya Savaşında Hitler rejimini—hadi Nazilerle işbirliği yaptı demeyelim—en hafifinden ‘görmezden gelmesini’, Latin Amerika’daki zulmü gören Katolik din adamlarının bizzat Vatikan tarafından cezalandırılmasını... Bu durumda ‘akılcı’ ve şiddeti reddeden Hıristiyan Batı düşüncesini ara ki bulasın! Ya da şöyle diyelim, "İslamiyetin Katolik Kilisesinden alacağı pasifizm dersleri ne ola ki?”
Papanın İslâm ve kılıçtan bahsederken daha berrak bir zeminden ve nezih geçmişten hareket etmesi ve dolayısıyla temkinli olması beklenirdi. Dolayısıyla bu yakıştırması tarihî gerçekleri pas geçtiği gibi sataşma ve saldırı boyutu da taşımaktadır. Halbuki, bugün dahi sadece ABD’de 11 Eylül’den sonra bile yılda 20 bin kişi Müslüman oluyor. Bırakın zorlamayı, bu ülkede Müslüman olmak için teşvik edici atmosfer bir yana, engelliyici bir atmosfer bulunuyor. Karşı baskıya ve vebalı muamelesi görmeyi göze almaya rağmen Müslüman oluyorlar. Demek ki kimse zorla Müslüman olmuyor, bilakis gönül rızası ve hoşnutluğuyla Müslüman oluyorlar. Tam aksine, İslâma bu kadar çullanılmasına rağmen insanlar kendi iradeleriyle Müslüman oluyorlar diye Batı’da müthiş bir telaş hatta panik var. Bizzat Papa’nın Regensburg’daki konuşmasını bu korkunun tetiklediğine dair iddialar var. Kendisinden sonra eşi de rahmet-i rahmana kavuşan merhum Ahmed Deadat’ın hısımı Suudlu İsam Müdir Vatikan içinde üst rütbeli 30 din adamının İslam’ı seçtikleri için Papa’nın bu mahut kışkırtıcı konuşmasını yaptığını ileri sürüyor ( Eş-Şa’b gazetesi, 24/9/2006).
***
Tarihte kılıç zoruyla Müslüman olmuş bir tek millet gösterilemez. Papa’nın konuşmasından sonra insafa gelen birçok solcu bile bunun altını çiziyor. Bunlardan birisi olan Abdulmuti Hicazi, aynen Orhan Pamuk’un sonunda İslâmla terörün bağdaştırılmasına karşı çıkması gibi İslâmın kılıç zoruyla yayıldığı iddialarının saçma olduğunu ifade etmiştir. İslâmî fetihler başka, insanların kılıç zoruyla Müslümanlaştırılması daha başkadır. Müslümanlar, İran, Irak, Şam, Mısır, Kuzey Afrika ülkeleri, Endülüs’e kılıç zoruyla girmişler, ama bu ülke halklarının Müslüman olmaları için kılıç kullanmamışlardır. Mısır ve Şam gibi bölgelerde İslamlaşma süreci yüzyılları almıştır. Fethinden sonra Müslümanlar Mısır gibi ülkelerde inanç olarak en az iki yüzyıl azınlık durumunda yaşamışlardır. Garaudy, Yusuf İslam, Morris Beacart hepsi kendi rızalarıyla Müslüman olmuşlardır ve fiiliyatlarıyla ve hayatlarıyla kılıç iddialarını çürütmektedirler.
27.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|