Aslında, Papa 16’ıncı Benedict ne yaptığını bilmiyor. Zira İslam’a karşı bütün Hıristiyan kiliseleri biraraya getirme amacı taşıdığı söylense de aylar önce Hıristiyanlık içinde tek fırka-i naciyenin Katoliklik olduğunu söyleyerek başka bir çam daha devirmiş. Bu gafı da—eğer öyleyse—amacının ne kadar uzağına düştüğünü gösteriyor. Bu açıklamasıyla da, Mısırlı Ortodoks Kıptileri üzmüş. Dolayısıyla eğer buna rağmen Fener Patrikhanesiyle iyi ilişkiler geliştirmek istiyorsa bu Katoliklik zemininden yani dini zeminden değil, Türkiye ile ilgili planlarından ve siyasi zeminden kaynaklansa gerektir. Bu arada, Müslümanlardan sonra bir de Yahudilere dokundurmuştu. Budistleri üzdüğünü ise hiç bilmiyorduk. Bütün bunların nedeni: Engizisyonun kalıntısı olan Katolik Doktrini Belirleme veya koruma gibi bir kurumun başından geliyor olması. O kadar mürekkep yalamasına rağmen bir köy rahibinin ufkunu aşamayan konuşmasının arkasında yatan saik de bu olmalı. Mukayeseci bir mantıktan uzak ve kafası Katolik doktrinine takılı kalmış. Tabir caizse, dünyanın bıraktığı yerde otluyor. Papa’nın sözleriyle Müslümanların tepkileri mukayese edilmeye başlandı.
Zapatero gibi liderler özrün yeterli olduğunu ve buna mukabil Müslümanların anlayışlı olmalarını ve sukuneti iltizam etmelerini istemiştir. Papa’nın konuşması ve ardından gelen tepkiler sonucunda yeni bir aşamaya girdik: Papa’nın özründe ısrar mı edilmeli, yoksa dolaylı ve ikinci derecede özrü kabul ederek sukuneti mi ihtiyar etmeli?
Papa üçüncü dolaylı geri adımında (regret) şunları söylemiştir: “Benim (Almanya’daki) konuşmamı dikkatli okuyan bir okur, Ortaçağ imparatorunun menfi sözlerini kendi sözlerim haline getirmediğimi; o sözlerin tartışmalı muhtevasının benim şahsi kanaatim olmadığını fark edecektir. Benim niyetim farklıydı: Ben, Manuel’in bilahare, dini yaymak için aklı kullanılma zaruretini güzel ve müspet bir şekilde dile getirdiği sözlerinden hareketle, dinin şiddet olamayacağını, din ve aklın birlikte bulunmaları gerektiğini söylemek istemiştim.” Dolayısıyla Papa 16. Benedict üçüncü kez Müslümanların öfkesinin yanlış anlamadan kaynaklandığını söylüyor. Papa konuşmasında kasıt olmadığını söylese de kasıt var mıydı, yok muydu tartışması dinecek gibi değil. Zira, Müslüman kesimler konuşmanın siyak ve sıbakinı dikkate alarak kasıt çıkarıyorlar. Sözgelimi, Ezher Şeyhi Seyyid Tantavi Papa’nın Kahire Temsilcisi John Kalte’ye şunları söylemiştir: “Papa durdu durdu küfür kustu/sekete dehren ve nataka küfran...” Papa temsilcisiyle görüşmesinde Ezher Şeyhi Bizans İmparatoru’ndan yapılan alıntıyı Papa’nın reddetmediğini ve üzerinde herhangi bir düzeltme veya yorumda bulunmadığını söylemiştir. Bundan dolayı İmparator’a mal edilen sözleri sanki kendisinin söylediğini ifade etmiştir.
***
Kudüs Müftüsü İkrime Sabri de bu eleştirilere katılmış ve şunları söylemiştir: “Papa’nın İslam ile ilgili açıklaması İslam’a ve Müslümanlara hakarettir. Bizans imparatorunun sözlerine itimat edilemez. İslam’dan söz etmek isteyen, İslam kaynaklarına yönelmelidir; Bizans İmparatoru’nun sözlerine değil. Bu sözler bilim dışıdır ve ikna edici değildir. Papa’ya düşen görev İslam’a hakaret içeren bu sözleri lügatınden çıkarmasıdır. Papa’nın sözlerinin özrü kabul edilemez. Zaten özür dilemedi, Müslümanların bu sözlerden dolayı rahatsız olmasından duyduğu üzüntüyü belirtti. Yani söylediği sözlerden dolayı duyduğu üzüntüyü belirtmedi. Biz ondan iki şey istiyoruz. İslam’a hakaret eden sözleri düzeltsin ve Müslümanlardan özür dilesin. Biz diğer dinlere nasıl saygı duyuyorsak onun da İslam’a saygı duyması gerekir.” HAMAS kökenli Başbakan Haniye gibi kiliselere saldırıyı kınayan İkrime Sabri bu hususta şunları söylemektedir: “Biz teröre karşıyız, kiliselere saldırılmasını kabul edemeyiz. Filistin’deki Hıristiyanların Papa’nın söylediği sözlerle bir ilgisi yok. Tepki Papa’nın Müslümanların duygularını inciten sözlerine karşı olmalıdır. Biz kiliselere saldıranlara tepkiliyiz ama aynı zamanda bu olayların gelişmesine sebebiyet veren Papa’ya da tepkiliyiz. Halkın tepkisine hakim olabilecek durumda değiliz. İlişkileri bozmaya niyetli unsurlar olduğu da kesindir. Bunlar Hıristiyan ve Müslümanlar arasına fitne sokmaya çalışmakta ve bu sebeple kiliselere saldırılar düzenlemektedir.”
***
Peki ne yapmalı? Hadis-i şeriflerde ifade edildiği gibi barışı ve sukuneti bozan taraf daha zalimdir (el badiu azlam) sırrınca burada özür dilemek papaya düşer. Fehmi Huveydi’nin dediği gibi, yangını söndürmek zorunluysa da yangını çıkarmamak daha da zorunludur. Dolayısıyla sukunetin bedeli olarak Papa gerçekten de yapıcı ve ikna edici olmalıdır. Müslümanlar ise bundan sonra duruma göre hareket ederler. Öyle olmasa da bunu bir ilk sayıp üzerine gitmemeyi ihtiyar edebilirler. Bu sukunetin bedeli ise, bu yanlışın, son olması ve bir kez daha tekerrür etmemesidir. Bundan sonra yanlışın tekerrürü halinde yapılacak tepkiler, kurumsal olmalı ve İslâm âlemi Vatikan’la ilişkilerini gözden geçirmelidir.
Gerçekten de bu mesele, saygı ve hakaret eksenli bir mesele. kimse Papa’dan İslâmı benimsemesini beklemiyor. Ama benimseme olmasa ile hakaret de olmamalıdır. Orta yol, karşılıklı saygı ve hürmettir..
21.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|