İslâm’la ilgili yakışıksız sözleriyle ilgili dostları ve yakın çevresi Papa’nın yanlış anlaşıldığını söylüyorlar. Hayır, Papa doğru anlaşılmıştır ve onu en doğru anlayanlardan birisi de aforoz ve derslerinden men ettiği ılımlı katolik teolog Hans Küng’dür. Şia’daki 12 imamın masumiyeti inancı gibi, Papa’nın yanılmazlığı doktrinini eleştirdiği için, yani Papa’nın ifadesiyle akıldan yana düştüğü için, Hans Küng bir şekilde ilmî afaroza tâbi tutulmuştur. Papa, yanılmazlık doktrinine sahip çıkmak için eski kadim arkadaşını bile gözünü kırpmadan aforoz ederken, aksine, ‘Müslümanlar Batı’da fareler gibi ürüyorlar, yakında Avrupa Eurabia olacak’ diye tahriklerde bulunan Fallaci’ye sahip çıkmıştır. Böylece Küng gibi bir akîli dışlarken, Fallaci gibi bir çılgına kucak açmıştır. Yani tavrını fiiliyatta medeniyetler çatışmasından yana koymuştur. ‘İslâm tabiatı İlahî tabiata sığmaz’ diyerekten Müslümanların tepesini attırmıştır. John Paul ‘duvar değil köprü olalım’ derken 16’ıncı Benediktus fiilen selefinin bu mirasını baltalıyor. New York Times gibi tarafsız gazeteler bile, selefine oranla yeni Papa’nın İslâm’a karşı mütehammilkâr olduğunu söylemektedirler. Ezher Şeyhi Tantavi’nin de dediği gibi, özür dilemesi meselesinden önce, İslâm’la ilgili derin cehaletini gidermelidir. Bu cahil zeminde taassup ürüyor ve Papa gibi çok kritik bir konumda olan birisinin de bu zeminde ve zeminden konuşması dünya barışını tehlikeye atıyor. Diyalog tek yanlı feragat ve hak devri değildir, yanlışlıkları bir tarafa bırakarak ortak bir noktada, daha doğrusu hakikat noktasında buluşabilmektir. Papa pratik ateizme kapı araladıklarından dolayı laiklerin bir kısmını paylıyor ve içtimaî hayatı yozlaştırdıklarını düşünüyor. Ama İslâm’a da onların gözlükleriyle bakıyor. ‘İslâm kılıç dinidir. Onun tabiatı İlahî tabiatla bağdaşmaz’ diyerek, bir kısım bağnaz laik, bir kısım Yahudi veya ateistleri sevindiriyor. Ama her kesimden bütün akîl insanları üzmüştür. Ne olursa olsun, din adamı yapıcı olandır. Bugün çağdaş iki İslâmî hareketin en önemli parolası yapıcı harekettir. Bunlardan birisi Türkiye’de Risale-i Nur anlayışı, diğeri de Mısır merkezli İhvan-ı Müslîmin hareketidir. Selefi John Paul de meselelere küresel mercekten bakıyor ve elden geldiğinde yapıcı hareket ediyordu. Göreve geldikten sonra Fas’ta yaptığı konuşma ile Emevi Camii’ni ziyareti buna delildir.
***
İslâm’a bağdaştırdığı cihad anlayışının İslâm’la hiçbir alâkası yoktur. Şayet cihadın rükûn ve mânâlarından birisi cumhur-u ulemaya göre savunma hakkı ise, öyleyse kital mânâsındaki cihad, kılıç engelini kılıçla aşmaktır. Aksi taktirde, Taha Akyol’un da dediği gibi, fetihlerden sonra Müslümanların bir zorla İslâmlaştırma seferberliği içine girmeleri gerekirdi. Bu ise, olmamıştır. Dinde şiddete karşı olmak ifadesi umumî ve kategoriktir. Hangi çeşit şiddete? Saldırıya mı, savunmaya mı yoksa her ikisine de mi? Saldırı Bush’un teorisi, savunma Müslümanlar dahil hakkaniyete sahip herkesin teorisi. Hepsine de karşı çıkmak ise, nihilistlerin teorisidir. Bu noktada, Hans Küng’ün tespitleri tarihî olduğu kadar da yerindedir. Küng bakın neler söylüyor: “Papa, Peygamber Muhammed’in insanlığa yaptığı hizmetleri görmezden geliyor. İslâm’ın Arap dünyasını yeni bir medeniyet basamağına çıkardığını inkâr ediyor. Hıristiyan dünyasındakilerden farklı olmayan toprak savaşlarını din savaşları olarak algılıyor...” Toprak açısından yayılmacı stratejik savaşlara din savaşları gözüyle bakıyor ve buna da cihad diyor. Mücahid savaşan adam mânâsında değil, gayret eden ve gayretullaha sahip adam demektir. Geçmişte İngiliz ve günümüzde Amerikan savaşları nasıl emperyalist savaşlar ise İslâm tarihinde de kimi Emevî ve Abbasî savaşları da toprak kazanım savaşı veya bugünkü dille sömürgecilik savaşları idi. Aksi taktirde, Emevîler Müslüman olanlara cizye vergisini devam ettirerek onları cezalandırmazdı. O dönemde Mevali, yani Müslüman olanlar mükâfat göreceğine ceza görmüştür ve bunun sonucu şuubiye hareketleri ve isyanları meydana gelmiştir. Arubecilik karşısında şuubiye anlayışı ve savaşı. Ehli beyt’e yapılan kötü ve çirkin muameleyi kaldırdığı gibi, yeni Müslüman olanlara kötü muameleyi de yine Ömer Bin Abdulaziz kaldırmıştır. Bu itibarla Emevîlerin bütün savaşlarına da kategorik bakmak yanlıştır. ‘Yeni Müslüman olanlarla vergilerimiz azalıyor’ diyen Sind Valisine cevaben şu mektubu göndermiştir: “Hazreti Muhammed vergi tahsildarı olarak gönderilmedi. O hidayet rehberi olarak gelmiştir...” Papa bunları bile anlamaktan uzaktır. İnsanlık adına büyük talihsizlik.
***
İslâm’ı yanlış anlaması konuşmalarına yansıyor ve bu da ehl-i vicdan ve ehl-i hakikatı rencide ediyor. Renan’dan beri tekrarlanan ‘İslâm Müslümanları geri bıraktı’ mavallarının yerini, şimdi yeniden ‘İslâm kılıç dinidir’ mavalları almıştır. İslâm’ın nasıl Müslümanları geri bırakmadığını, hatta insanlığın kalkınmasında ilk harç olduğunu Renan’dan değil, konunun uzmanı Fuad Sezgin’den öğrensinler. Bu hususta Papa, Fuad Sezgin’den brifing alabilir. Ne gerçek Hıristiyanlık kılıçla yayılmış, ne de İslâmiyet. Kılıçla yayılan, sadece teslis doktrinidir. Tarih buna şahittir.
17.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|