Dün Ortadoğu Teknik Üniversitesinin yeni eğitim-öğretim yılı açılışıydı. Rektör, hışım ve hınçla bir konuşma yaptı ki, akla husumet bir tepkinin bütün alâmetlerini taşıyordu.
Ne konuştuğunu detaylı yazmaya hacet yok. Bildiğimiz türden. Önümüzdeki ay, av mevsimi gibi üniversitelerin yeni eğitimi dolayısıyla irtica avına çıkılacak, çağdaşlıktan bahsedilecek, Cumhuriyetin tehlikede olduğunun altı çizilecek.
Başka çizgilerle, çizgilerde atılacak türden beyanlar da sudur edecek. Bunun için kâhin olmaya gerek yok. ODTÜ, bu kampanyanın sadece açılışına açılış yaptı.
Bakıyorum da, görev süresi dolmaya yakın, devir teslim törenlerinde veya açılışlarda biraz olsun kamuoyunun dikkatini çekmek isteyen ne kadar yetkili ancak etkisiz varsa, irtica üzerinden kendini gündemde tutmaya çalışıyor.
Bir merak: Acaba “irtica, çağdaşlık, laiklik, cumhuriyet” kelimelerini kullanmadan, bir açılış konuşmasına talip kaç yiğit var bu tören “kahraman”larında?
Önümüzdeki yıl bir çok üniversitede rektörlük seçimi var. Ayrıca emekliliğe ayrılıp, yeni bir “statüde” hayatını eski alışkanlıkları ile idame etmek isteyenler var. Bir de “aferin”i hak etmeyen psikolojilerin belli mahfillere selâm gönderme ve ne de olsa hepten gözden düşmeme “kahramanlığı” ile saldırgan demeçleri var.
Üniversitelerin bu yılki açılış sezonu, bol acılı ve baharatlı konuşmalara sahne olursa şaşmayın. Düşünce dağarcıkları zihnî hapishanelerinde birkaç kelimeye indirgenmiş ezberlere dayalı kelimeleri daha çok duyarsanız, aklınıza mukayyet olun, sinirlenmeyin, sükûnetinizi bozmayın ve mümkünse koltuğunuza en keyifli bir şekilde yerleşip hafif bir tebessümle mutlu anınıza gidin.
Neden böyle bir öneride bulunuyorum? Kendini gündemde tutmak isteyen irtica paranoyasının faili malum şahsiyetlerinden sarfı nazar etmek, toplumun gerçek gündemine bağlı kalıp, oyuna gelmemek için bu terapi yöntemini öneriyorum. Hatta mutsuzluğunu kabına sızdırmış, “biz” diye devletin sahibi edasında konuşan ne kadar laiklik muhafızları görürseniz, acıyarak gülümseyin ve konuyu değiştirerek kendi asil düşüncelerinizi aksiyon bir edayla yansıtın.
Onun için ODTÜ Rektörünün haddini aşan konuşmasına fazla değinmeyeceğim. Sadece son cümlesi calib-i dikkattir: “Kimse sabrımızın sınırlarını zorlamasın!”
Bunun üzerine ben de birkaç soru sormak istiyorum:
Sabrınızın sınırlarını kim zorluyor?
“Siz” kimlersiniz?
Ne zamandan beri sabırlı oldunuz da, şimdi sabrınızın sınırına ulaştınız?
Neden zorlanıyorsunuz?
Sizi kim/kimler zorluyor?
Bu ülkede gerçekten kim kimi zorluyor?
Zorba konuşmaların adresleri kimler?
Kimler ikide bir milletin hassasiyetlerine, inancına, millî iradesine, an’anelerine, hayat tarzına ve temayüllerine en çok saldırıyor?
“Sabrınızı zorlayanlar” için kaç ilmî araştırma ve toplantı yaptınız? Kaç eser yayınladınız?
Madem ki sabrınızın sınırında zorlanıyorsunuz, neden resmî şikâyette bulunmuyorsunuz?
Neden Cumhuriyet Savcılığına suç duyurunuz yok?
Yoksa sizin zorlandığınız konuların “akıl zoru” ile bir ilişkisi var mı?
Millet ekmek bulamazken, siz nasıl zorlanıyorsunuz?
İşsizler ordusu kan ağlarken, hiç zorlandınız mı?
Sizi zorlayan zorbalara neden kanunî haklarınızla cevap vermiyorsunuz da, ilim yuvasının kürsüsünü işgal ediyorsunuz?
Bir şey daha, aklıma gelmişken sorayım. Mevhum zorlanmanızın ve tanımsız sabrınızın sınırı zorlanırsa, ki tehditkâr bir üslupla bunu beyan ediyorsunuz; ne yapacaksınız?
Sizin adınıza düşünmek zorunda kaldım. Ve kahkahayı bastım: Cürmün kadar yer yakarsın.
21.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|