Papa 16. Benedikt’in 12 Eylül’de Almanya ziyaretinde, İslâm dinine ve Peygamberimize yönelik konuşması, tepki almaya devam ediyor. Tepkilere karşılık Vatikan sözcüsü geri adım sayılabilecek bir açıklama ile Papanın “Üzgünüm” dediğini kamuoyuna duyurdu.
Papa, devlet başkanı statüsüne sahip bir dinî lider. Ancak siyasî ve ayrıştırıcı konuşması, geçmişte bilinen radikal görüşlerinden dolayı, temsil ciddiyetini zora soktu. Açıklamaya mensubu olduğu Katolik dünyası da şaşırdı. Kendisi ile aynı kanaatte olmayan teologlar da var.
Papanın İslâm âlemini inciten ve tahrik eden sözleri, şahsî görüşleri mi, yoksa Papalık görüşleri mi sorusunun cevabı da önemli. Konuşmanın konumu ve sarf edilen sözlerin makamı, resmî değer taşıyor. Ancak bir önceki Papa Jean Paul II düşünüldüğünde, 16. Benedikt’in beyanları, şahsî mizacının ve fıtratının fanatik demecini öne çıkarmaktadır. Bu ayrıntıyı tesbit etmekte fayda var. Papa, konum üzerinden konu tartışmasına girmiş ve isabetli olmayan bir konuşma yapmıştır.
Kendi ülkesi Almanya’da, benzer kanaatlere sahip Almanya Hıristiyan Demokrat Parti başkanı ve Başbakan Angela Merkel’le önceden konuşma metnini paylaştığına göre, dinî fanatizmin dinin siyasete uzanan kolu ile siyasetin dine nüfuzu arasında yaşanan bir fanatizmin dışavurumu, böylesi bir talihsizliğe sebebiyet vermiştir.
Daha önce Türkiye’nin AB üyeliği yerine imtiyazlı ortaklık tezini savunan Merkel, başbakan olduktan sonra şahsî kanaatini korumakla beraber, devletin görüşü kabul ettiği bir sorumlulukla Türkiye’nin AB üyeliği sürecine zorluk çıkarmayacağını belirtmek zorunda kaldı.
Benzer şekilde Fransa’da Sarkozy rüzgârı, Chirac’ın ikircil ancak sonuçta Türkiye lehine gemiyi alabora etmeden dalgaları aşan karakterinin, AB sürecimizi gel-git diyalogları ile başlayıp sür-git tepkilerine varan gerilimli ancak kopmayan bir tonla direncimizi ölçtükleri de bilinmektedir.
Avrupa’nın Hıristiyan nüfuzu, Hıristiyan Demokratlar üzerinden Türkiye’nin AB üyeliğine ve İslâm dünyasına soğuk bakan bir siyasî grup niteliğindedir. Sosyal demokratlar ile Liberallerin demokrasi ve insan hakları ağırlıklı tepki ve iyileştirme önerilerine karşılık, Hıristiyan Demokratlar geçmişin küllenmiş önyargılı tavırları ile bugünü yaşamaya ve dışlamaya çalışıyorlar.
Burada bir kopukluk ve soğuk ilişkinin olduğu muhakkak. Türkiye’de de kamuoyunu AB’ye muhalif tutmaya çalışan kesimlerin sığındığı ve istismar ettiği iki nokta var: Biri dini hassasiyetleri tahrik ederek “Onlar Hıristiyan, bizi almazlar” tezini savunmaları. Diğeri ise ulusalcı bir yaklaşım ve ülkemizin bölüneceği iddiası ile “Türklük zarar görecek. Hakimiyet bölünecek” korkusunu yaymaları.
Önümüzde bekleyen zorluk, dinî orijinle iki ayrı din mensuplarının birbirini anlama ve ortak noktaları belirlemeleridir. Karşılıklı birbirine saygılı olma ve rekabeti kutsî değerler üzerinden yapmama hususunda bir ilke ortaya koymaları önem arz ediyor.
Tersini düşündüğümüzde, kışkırtıcı ve provokasyona açık sözlerin sarf edildiği her zemin, önü alınamayacak olaylara sahne olabilmektedir. Esasen fitne tohumları ve husûmet adımları burada oluşmaktadır.
Makul düşünen ehl-i din, kırılma noktasına maruz kalmadan, dünyanın sulh ve sükûnu için yatıştırıcı ve yakınlaştırıcı sorumluluk örneği göstermelidir.
Öteki dediğimizi haksız görme kolaycılığı ile kamuoyunu yönlendirici tahriklere çanak tutmak, telâfisi imkânsız çatışmalara sahne olabilir.
Bu noktada bizi yanlış anlayan, doğru okuyamayan ve ön yargılı olan Batı dünyasını ve entelektüel eleştirilerini kendi şartlarında ve çözüme tahvil edilebilecek bir tarzda ele alarak, İslâm’ın tefekkür sistemini ve faziletli medeniyetini takdim etmeliyiz.
Muhataplarımızın hataları üzerine fikrî inşâ yapamayız. Hata yapmadan esasa müteallik yolumuzu doğru haritalamalıyız. Batı felsefesini derinden etkileyen Gazali misâli feyiz ve idrak farkımızı, sağduyuyu ilmen ve dinen ortaya koymalıyız.
Sabır isteyen küresel tartışmaların dinî gündemlere kayması, sevimli olmayan ve şirazesi kaçan restleşmelere dönüşse de, küresel aydınlanmaya hizmet edeceğini unutmayalım.
Dünya, yeniden öğrenmenin ve peşin hükümleri sorgulamanın eşiğinde ilerliyor.
Batının mağrur tabiatı ile “hüküm peşin, cüzdan meşin” lüksü bitmek üzere. Batı şimdilerde irfanla buluşacak sancılarını yaşıyor.
20.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|